Hafter, Kemal Tahir'in Kurt Kanunu romanını okumamış olduğundan, “kurtlukta düşeni yemek kanundur” kaidesini bilmiyordur muhtemelen. Ama şimdi tecrübeyle öğrenecek.
Libya'da Türkiye tarafından desteklenen meşru Fayiz es-Serrac hükümeti güçleri karşısında son zamanlarda çok kan kaybeden darbeci general Halife Hafter, ülkenin batısında, Tunus sınırında, ta 1940'lı yıllarda ABD tarafından inşa edilen ve başkent Trablus'a 150 kilometre mesafedeki muhkem ve stratejik el-Vatiyye üssünün kaybedilmesiyle, destekçileri ve taraftarları tarafından terk edilmek üzere. . Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya yenilince bizim de mağlup sayıldığımız gibi, acaba Hafter'in arkasındaki Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Rusya, Fransa, Suudi Arabistan, Yunanistan ve hatta ABD de yenilmiş sayılacak mı, bu bahs-i diğer. Ama görüntülerden çok rahatsız olan Rus uzmanlar, tahrip edilen Pantsir hava savunma sistemlerinin hâl-i pürmelalini görünce, “aslında biz bunlara Arapça kullanım kılavuzunu da verdik, ama neden böyle oldu” diye hayıflanıyorlarmış. Hâlbuki Suriye'deki rejim askerlerinden edindikleri tecrübelerinden bunu tahmin etmeleri gerekirdi.
Libyalı kaynaklara göre Mısır ve BAE, eski tabirle “cebren tekaüde” ayrılma zamanının çoktan gelip geçtiği Hafter'e alternatif isimler aramaya başlamışlar bile. Zaten Rusya ve Fransa'nın, Libya'nın tek hâkimi olduğunu ilan ederek Suheyrat Antlaşması'ndan çekilen Hafter'den rahatsız oldukları biliniyor. BAE'nin Osmanlılar ve Türkler söz konusu olduğunda epey sivri dilli olan Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Karkaş, “Libya krizini bitirmek için diplomasi gerekiyor” buyurmuş son açıklamasında. Günaydın! Maddi destekleriyle Libya'yı adeta kiralık/satılık ikinci el savaşçı hurdalığına çevirip Hafter'in Moskova'daki diplomasi masasından kaçmasına yardım ve yataklık edenlerin, el-Vatiyye üssü düşünce akıllarına birdenbire diplomasi gelmiş. Ama en çarpıcı açıklama Hafter'in sözcüsünden geldi: Daha önce de “Trablus'a girmemizi bir Türk topu engelledi” şeklinde, bizleri gururlandıran bir açıklama yapan Ahmed el-Mismari, “bu bölgelerden tamamen taktiksel olarak çekildik” şeklindeki akla ziyan ifadesiyle yine biz Türklere, merkepten düşen Nasreddin Hoca'nın “zaten inecektim” sözünü hatırlattı. Keza bu açıklama, Bağdat işgal edilirken televizyonlarda Saddam'ın zaferlerinden bahseden sözcüsünü akıllara getirdi. Orta Doğu'da mizah bitmez. Bu yüzden, bölgeden gelenlere “son fıkra ne” diye sorulur. Mısır'ın ünlü komedyeni Adil İmam gelişmeleri takip ediyorsa, “artık bana gerek yok” diyerek emekli olur muhtemelen.
2014'ten, yani Libya Savaşı'nın ikinci perdesinden sonraki gelişmeleri anlatmaya yerimiz olmadığından, son bir yılda cereyan eden hadiseleri hatırlatmakla yetinelim. Hafter'in 2019 Nisan'ından itibaren, başkent Trablus'u ele geçirerek ülkeye tamamen hâkim olmak için büyük bir saldırı başlattığını ve Serrac hükümetini köşeye sıkıştırıp çok zor durumda bıraktığını biliyoruz. Uzun müddet başkenti savunan Serrac yönetimi, Akdeniz'de Türkiye'nin de çıkarına olan bir güvenlik ve işbirliği anlaşması imzalayarak oyunu değiştirmişti. Bu anlaşmanın ardında savunma pozisyonundan çıkan Serrac idaresi 25 Mart'ta “Barış Fırtınası” harekâtını başlatmış ve 20 gün içinde Hafter güçlerini önemli ölçüde geriletmişti. Libya ordusu kısa bir süre içinde Hafter milislerine karşı birçok başarı elde etmiş, 13 Nisan'da başkent Trablus'tan Tunus sınırına kadar uzanan 3 bin kilometrekarelik alanı milislerden arındırdığını duyurmuştu. Bunun üzerine, “aç tavuk kendini darı ambarında zannedermiş” misali, Hafter kendisini Libya'nın tek lideri ilan etmiş ve buna destekçileri dâhil pek çok ülke tepki göstermişti. Nihayet “Öfke Volkanı” adı verilen harekâtla el-Vatiyye üssü Serrac hükümetinin kontrolüne geçti.
Trablus üzerindeki baskının ortadan kaldırılmasının ardından Serrac güçlerinin hedefi, bundan sonra Libya'nın Batı sahilindeki topraklarını genişletmek olacaktır. Isbia, Tarhune ve Beni Velid ilk hedefler; ardından da sahildeki Sirte. Morali bozulan ve uluslararası basında alay konusu olan Hafter güçlerinin ise bundan sonra Batı Libya'ya tekrar hücum etmeleri gayrimuhtemel; zira bu, Hafter destekçisi ülkelerin doğrudan savaşa müdahil olmalarıyla mümkün. Ancak şu ana kadar bu ülkeler sahaya doğrudan müdahaleye pek istekli değildiler. Kovid-19'un ekonomileri sarstığı bir ortamda ise bu pek mümkün görünmüyor. Fakat ilk açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, en azından Doğu Libya'yı muhafaza etmek için görüşmeler tekrar başlayabilir.
Tabii bir de olayın Tobruk'ta yerleşik olan ve kabilelerin de desteklediği Parlamento Reisi Akile Salih İsa boyutu var. Akile Salih'in projesi Hafter destekçileri tarafından daha barışçı olarak değerlendiriliyor. Bu senaryonun, güçle her şeyi çözeceğini zanneden şahin Hafter'in Türkiye destekli meşru hükümet tarafından kanatlarının kırılmasının ardından gündeme gelmesi çok muhtemel. Şayet siyasi bir çözüm çıkmazsa, Libya'nın üçe bölünme tehlikesi de muhtemel senaryolar arasında. Elbette Hafter destekçisi ülkelerin tutumu çok önemli. Hafter için Rusya, Mısır ve BAE'den gelen ilk sinyaller “Yolun sonu görünüyor” türküsü kıvamında. Hafter'e olan halk desteği de çok düşük seviyede. “Darbeci Hafter sevenler derneğinde” el-Vatiyye hezimetinin ardından Akile Salih “in”, Hafter “out” olmuş durumda. Bu arada, bizzat kendi adamlarının da Hafter'e ihanet ettiği haberleri geliyor.
İzleyip göreceğiz: Bizde “düşenin dostu olmaz” şeklindeki atasözünün Arapça karşılığında olduğu gibi mi gelişecek her şey Hafter açısından, yoksa destek devam ederek Libya'yı bir bölünmeye doğru mu götürecek? Mezkûr Arap atasözü şöyle der: “Buzağı yere düştüğünde, bıçaklar üzerine üşüşür”.