24 Aralık 2021'de düzenlenmesi için bilhassa uluslararası aktörlerin çağrıda bulunduğu seçimler etrafında Libya, farklı düzeyde güç mücadelelerine sahne oluyor. Seçimlerin mezkur tarihte düzenlenmesi aslında Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonunun (BMLDM) liderliğinde başlatılan daha geniş bir siyasi geçiş süreci, yol haritasının bileşenlerinden yalnızca bir tanesiydi. Ancak seçimler uzun süredir Libya ile ilgili düzenlenen bütün uluslararası zirvelerin ve diplomatik temasların en çok ve tek vurguladığı "ilke" haline gelmiş durumda. Burada, uluslararası toplum diye tabir ettiğimiz, esas itibarıyla ABD ile Avrupa'nın önde gelen aktörleri ve bu ülkelerin etkin olduğu BMLDM'nin, Libya krizinin çözümüne yönelik sığ ve kolaycılığa kaçan yaklaşımı göze çarpıyor.
Seçimler "sihirli değnek" değilBatılı ülkeler ve BMLDM, seçimlere Libya'nın bütün sorunlarını çözecek bir "sihirli değnek" muamelesi yapıyorlar. Libyalı aktörleri seçimlere yönelik pozisyonlarına göre "meşru-gayrimeşru" ve "iş birliği yapan-bozguncu" ikilikleri ile tasnif ve terbiye ediyorlar.
İtiraf etmekten imtina edilen gerçek, yani seçimlerin 24 Aralık 2021'de düzenlenmesinin imkansızlığı ve bunun yanlışlığı, bu tarihe on günden az bir süre kala bütün çıplaklığıyla ortada duruyor. Seçim kanunu nasıl çıktı?
Seçimlerin zamanında yapılıp yapılmaması, aslında karşı karşıya olunan sorunların büyüklüğü düşünüldüğünde oldukça tali bir mesele. Öncelikle ülkede seçimleri düzenleyen bir seçim kanununun bulunmadığı not edilmeli. Normal şartlarda Libya'nın yasama organı Tobruk merkezli Temsilciler Meclisinin (TM) Trablus merkezli Yüksek Devlet Konseyinin (YDK) de onayını alarak seçim kanunu çıkarması beklenir. Ancak seçimlerin yapılması halinde mevcut TM Başkanı Akile Salih'in koltuğunu kaybetmesine kesin gözüyle bakıldığı için seçimlerin yapılmasında Salih'in hiçbir çıkarı bulunmuyor. Bu nedenle Salih seçime giden süreci baltalamak için uzun süre kanunun yapılmasını engellemiş, en son TM'de tartışmaya bile açılmayan bir taslağı kendi başına oluşturup BMLDM'ye ileterek "seçim kanunu" çıkardığını ilan etmişti.
Dolayısıyla, bu sözde kanunun esas alındığı bir seçim çok ciddi bir meşruiyet sorunu doğuracak, kaygıları dikkate alınmayan ve meşru olmayan seçimlerin kendilerine dayatıldığını düşünen kesimler çareyi şiddete başvurmakta arayacaktır. Bu kapsamda en hayati hata BMLDM tarafından yapılmış; BM Libya Özel Temsilcisi Jan Kubis BM Güvenlik Konseyine (BMGK) hitabında kanunun "meşru" olduğunu ifade etmişti.
Libya halkı tarafından açıkça Hafter yanlısı olarak görülen Fransa da Dışişleri Bakanlığının resmi sosyal medya hesapları üzerinden Salih'in "seçim kanununu" destekledi. Nispeten daha nötr olduğu düşünülen diğer ülkelerden ise bu oldubittiye karşı herhangi bir tepki gelmedi. Uzun süredir Batılı ülkelerde ve BMLDM'de hakim olan tercih herhangi bir anayasal ya da yasal zemin olmaksızın seçimlerin her halükarda yapılması yönünde. Bu tercih, Salih'in süreci dinamitleyen "kanununa" yönelik tavırlarını da belirlemiş oldu. Bütün bunlar, kuralsız seçimleri dayatarak uluslararası aktörlerin kendilerine kumpas kurduklarını ve iradelerini ipotek almaya çalıştıklarını düşünen Libya halkının seçimlere ve siyasi geçiş sürecine olan güvenini sarsıyor. Tunus faktörü
Tam bu noktada Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in "yumuşak" darbesini hatırlamakta fayda var. Kays Said, meclisi feshederken halk tarafından seçilmiş olma "meşruiyetine" sığınmıştı. Bu yumuşak darbeyi hoşgörüyle karşılayan Batılı ülkelerin yaklaşımı, esasında Libya'daki kuralsız seçimleri desteklemeleriyle paralellik arz ediyor. Nitekim, yetkilerinin sınırları anayasa ile belirlenmemiş, yalnızca halktan aldığı oyla meşruiyet iddiasında bulunacak bir Libya cumhurbaşkanı, otoriter yönetim kurma konusunda Tunus'tan çok daha elverişli bir ortam bulacaktır.
Köklü bir otoriterlik geçmişi bulunan ve çok yakın zamana kadar Hafter'in diktatörlük girişimini acı bedellerle tecrübe eden Libya'da, şahısların veya yönetimin diktatörlüğe savrulması sahici bir endişedir. Buna bir de Batılı ülkelerin zımni desteği eklendiğinde Libyalılar açısından böyle bir akıbetten endişe duymamak mümkün değil.
Öte yandan hem Mısır hem de Tunus, Libya'ya "sirayet etkileri" açısından diğer ülkelerden belirgin bir farklılığa sahip. Arap devrimleri dalgasında da görüldüğü üzere, Tunus ve Mısır'daki bir trendin Libya'yı ıskalaması mümkün değil. Coğrafi ortaklığın yanı sıra Libya'daki Tunuslu ve Mısırlı işçilerin varlığı, bu üç ülke arasında sosyoekonomik açıdan da yoğun bir etkileşim doğuruyor. Mısır'da 2013'te Sisi darbeyle iktidara geldiğinde, hemen ardından Libya'nın doğusunda Halife Hafter gibi doğrudan bir çıktısı olmuştu. Tedbir alınmaması halinde Tunus'ta Said'in darbesinin de Libya'ya benzer bir etkisi olacaktır. Seçimler etrafında yürüyen mücadele de bunun için çok elverişli bir ortam oluşturuyor. Hukuki görünümlü siyasi mülahazalar
Gelinen noktada seçim gündemi kimlerin aday olabileceğine dair yargı kararının beklendiği hukuki görünüm arz eden bir aşamaya ulaştı. Fakat Batılı ülkelerin "kuralsız seçimi" tercih eden yaklaşımı, Libya yargısını da adayları objektif olarak değerlendirecek tutarlı kriterler dizisinden mahrum bıraktı. İlan edilecek aday listesine kimlerin dahil edilip edilmeyeceğinin önemli siyasi ve askeri sonuçları olacağından, bu kararın hem Libya içinden hem de Libya dışından siyasi müdahaleye maruz kalmaması mümkün değil.