Dolar

34,5424

Euro

36,0063

Altın

3.006,41

Bist

9.549,89

Lübnanlı yazar Racih Huri: Avrupa’yı bir Çerkes mi bölecek?

Lübnanlı yazar Racih Huri’nin, Şarkul Avsat’taki, “Avrupa’yı bir Çerkes mi bölecek” başlıklı ilginç makalesinde şöyle diyor: “İngiltere Başbakanı olan Boris Johnson tarihçilerin gözünde; kökü geçmiş yüzyılın başlarına kadar uzanan Müslüman ve Türk-Çerkes asıllı biri olarak kalacak. Araştırmacıların dediği gibi Çerkesler aykırılığa meyilli iseler, Johnson’un aykırılıkları da ilk kökenlerine mi dayanıyor?”

6 Yıl Önce Güncellendi

2019-07-29 09:54:41

Lübnanlı yazar Racih Huri: Avrupa’yı bir Çerkes mi bölecek?

Lübnanlı yazar Racih Huri'nin, Şarkul Avsat'taki, “Avrupa'yı bir Çerkes mi bölecek” başlıklı ilginç makalesinde şöyle diyor: “İngiltere Başbakanı olan Boris Johnson tarihçilerin gözünde; kökü geçmiş yüzyılın başlarına kadar uzanan Müslüman ve Türk-Çerkes asıllı biri olarak kalacak. Araştırmacıların dediği gibi Çerkesler aykırılığa meyilli iseler, Johnson'un aykırılıkları da ilk kökenlerine mi dayanıyor.?”

Yazar Huri'nin ilgi çekici makalesi şöyle:

Kel ama gür bir sakala sahip olan George Bernard Shaw'a; arz ve talep arasındaki farkın ne olduğu sorulduğunda şu karşılığı vermiş: İkisi arasındaki fark başım ile sakalım arasındaki fark gibidir. Yani aşırı üretim ama zayıf dağıtım ağı. Her zaman politik psikoloji ve diplomatik usuller konusunda özel, bariz bir vakara ve özelliklere sahip bir zamanların Britanya İmparatorluğu İngiltere'nin başbakanlık makamına Boris Johnson'un geçmesi ve ABD Başkanı Donald Trump'ın kendisini hemen tebrik etmesi üzerine büyük bir incelik ve nezaket ile şunu söylemek farz oldu:

Asıl önemli olan; yukarıdaki karmaşık ve uçuşan sarı saçları ile birbirine benzeyen bu 2 uluslararası lider arasında, altta siyasi planlama ve organizasyon konusunda bir fark olmasıdır. Çünkü Johnson'un karşı karşıya olduğu sorunlar Trump'ın karşı karşıya olduğundan daha fazladır. ABD en nihayetinde bu çağın imparatorluğudur. İngiltere ise bir imparatorluktu. Yani bir zamanlar öyleydi.

1964 yılında İngiliz bir anne ve babanın çocuğu olarak New York'ta doğan Johnson, geçen yıl ABD vatandaşlığından vazgeçene kadar çift vatandaşlığa sahipti. Ama ne olursa olsun tarihçilerin gözünde; kökü geçmiş yüzyılın başlarına kadar uzanan Müslüman ve Türk-Çerkes asıllı biri olarak kalacak. Araştırmacıların dediği gibi Çerkesler aykırılığa meyilli iseler, Johnson'un aykırılıkları da ilk kökenlerine mi dayanıyor?

Gazeteci, yazar ve politikacı Boris Johnson şimdi, İngiltere'nin geleceği AB'nin geleceği ile ilgili olduğu için ağır, hassas ve ciddi sorumluluklarla karşı karşıya. Bütün bunların aynı zamanda uluslararası politik dengelere de mutlaka etkisi olacaktır. Geçmişte Daily Telegraph gazetesinde çalıştığı dönemlerde ve ardından Londra Belediye Başkanı, milletvekili ve dışişleri bakanı olarak görev yaptığı dönemlerde basın ve politik çevrelerde kışkırtıcı, bazen palyaçoluğa varan bir profil çizmiş ve birbirleri ile çelişen tutumları ile ön plana çıkmış olsa da bu profil şu anda omuzlarındaki sorumluluklara hiçbir şekilde uygun değildir.

Medyada ve İngiliz siyasi çevrelerinde, bir ölçüde de Avrupa'da “Palyaço Bogo” dendiğinde bunun Boris Johnson anlamına geldiği gizli değildir. Ancak başlangıçta karşı çıktığı ardından da desteklediği ve kampanyasını yürüttüğü Brexit anlaşması çerçevesinde İngiltere'nin AB'den ayrılmasını düzenlemek, İngiltere'nin birliğini korumak, İran ile ülkesi arasındaki beklenmedik tanker krizini çözmek, deniz ticaret trafiğini İran'ın provokasyonlarından koruyacak uluslararası bir güç inşa etmeye çalışmak; kendisine Bogo adının verilmesine neden olan fevri ve aceleci tutumlarından farklı bir siyasi üslup benimsemesini gerektirmektedir.

Hem Johnson hem de dünya, Brexit aleyhine bir politika izlediğinde ve anlaşmasız bir şekilde AB'den ayrılma yoluna gittiğinde bunun Trump'ı memnun edeceğini ve Avrupalı ortaklara yönelik bilinen tutumunu destekleyeceğini çok iyi bilmektedir. Aynı şekilde bunun, “NATO'lu iblisleri” sevmeyen ve İngiltere ile aralarında askıda kalmış meseleler bulunan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i de memnun edeceği kesindir. Bu nedenle Londra hiç olmadığı kadar gözlem ve inceleme altında olacaktır.

Boris Johnson, Theresa May hükümetinde dışişleri bakanı iken bazı mesai arkadaşları kendisi ile çalışmayı reddetmişlerdi. Bu nedenle örneğin Maliye Bakanı Philip Hammond, May görevi bırakmadan önce istifa etti. Yenilen rakibi Jeremy Hunt'un görevini bırakması ise doğaldı. Theresa May'in Brüksel ile ocak ayında varmış olduğu anlaşmanın 3 kez meclis tarafından red edilmesi ve yenilmiş bir şekilde görevinden ayrılmasının ardından Jonhson muzaffer bir şekilde Kraliçe İkinci Elizabeth ile görüşmek için Buckingham Sarayı'na yönelmeden önce, mevcut Dışişleri Bakanı Sir Alan Duncan da istifa etti.

Ancak şu anda sorulması gereken en sıcak ve acil soru şudur: Johnson; bölünme rüzgârlarının kendisini her yerden kuşattığı İngiltere'nin birliğini koruyabilecek mi? Kendisinden önce May'in de karşı karşıya kaldığı sorunlardan biri olan İskoçya'yı, Avrupa Birliği içerisinde kalmak için İngiltere'den ayrılmaya yönelik bir referandum düzenlememesi konusunda nasıl ikna edecek? Zira Brexit için yapılan referandumun sonucu, İskoçya'da açık bir şekilde ayrılık duygularını uyandırmıştı. Johnson, bu enfeksiyonun Kuzey İrlanda ve Galler'e de bulaşması durumunda ne yapabilir?

Johnson şu anda Muhafazakâr Parti'nin lideri. Rakibi Jeremy Hunt'u yenmesinin ardından Johnson, gelecek ocak ayını nihai tarih olarak belirleyerek hiçbir bedel ödemeden ve yeni  bir anlaşmaya yapmadan da İngiltere'nin AB'den ayrılma sürecini tamamlayacağını taahhüt etti. Aslına bakılırsa Johnson, yeni bir müzakare turu başlatmak istiyor ama Avrupa Konseyi şu ana kadar bunu reddediyor.

Johnson'un dediği gibi anlaşmasız bir şekilde AB'den ayrılmaya, Muhafazakâr Parti içerisindeki İngiliz liderler arasında bile açık bir şekilde karşı çıkılmaktadır. Çünkü bu liderler, böyle bir adımın  neden olabileceği olumsuz ekonomik etkilerden korkmaktadır. Muhalefetteki İşçi Partisi de lideri Jeremy Corbyn aracılığıyla anlaşmasız bir şekilde ayrılmanın memur ve işçilerin işten çıkarlması ve emtia fiyatlarının yükselmesi anlamına geldiğini belirtti. Donald Trump ile hükümet arasındaki görüşmelerle ilgili söylentiler kapsamında Ulusal Sağlık Sistemi'nin ABD'li şirketlere satılması tehlikesi ile karşı karşıya olduğu da söylendi. Bu nedenle bazıları Trump'ın “Johnson büyük bir lider olacak” yorumu üzerinde durmaktadır.

Ancak AB'den anlaşmasız bir şekilde ayrılmak her ne kadar bazı Avrupa ülkelerinde yükselen sağcı ve milliyetçi eğilimleri memnun etse de çocuk oyuncağı değildir. İtalya Başbakan Yardımcısı sağcı Matteo Salvini Muhafazakar Parti'nin başına geçmesi nedeniyle Johnson'a başarılar diledi. İngiliz solunun Jonhson'u İtalya'daki aşırı sağcı Kuzey Birliği'nden daha tehlikeli olarak nitelemesinin, onları, Johnson'u daha çok desteklemeye ittiğini belirtti. Aynı şekilde 1000'den fazla şirketi içinde barındıran Britanya Endüstri Birliği Genel Müdürü Carolyn Fairbairn de Johnson'u anlaşmasız bir şekilde ayrılma kararında aceleci davranmaması konusunda uyardı.

Bir zamanlar Johnson, İşçi Partisi lideri Tony Blair'i, ABD Başkanı George Bush'u  Çöl Fırtınası Operasyonu'nda desteklediği ve bu operasyona katıldığı için şiddetle eleştirmiş ve Washington'un, Londra'ya kölesiymiş gibi davrandığını yazmıştı. Tankerler savaşı, İran ile gerilimin yükselmesi, İran'ın küresel petrol tedarik hatlarına yönelik saldırılarını engellemek için bir deniz koruma gücü oluşturulmasına yönelik yoğun uluslararası müzakarlerin yürütüldüğü bu dönemde Donald Trump ile arasında var olan ve kesinlikle daha da güçlenecek derin uzlaşıya ne demeli?

Johson, Avrupalı ortaklarına sırtını dönmeyi ima ettiğinde, petrol tedarik hatlarını koruyacak uluslararası birlikteki rollerinin önemini de hatırlıyor mu? Bunun gibi sıcağı sıcağına yanıtlanması gereken birçok soru var. Örneğin; Britanya Krallığı'nın kaderi ne olacak, birliğini koruyabilecek mi, Avrupa ailesi içerisinde ne olacak, daha da önemlisi Avrupa kıtasını ABD ve Rusya yanında 3'üncü bir güç haline getirmeyi hayal eden Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle'nin hayellerinden geriye ne kaldı?

Boris Johnson, karşı karşıya olduğu bu zor ve keskin sorulara yanıt vermelidir. ‘Bogo' döneminin sona erdiğini ve şu anda Winston Churchill ile Margaret Thatcher'ın koltuğunda oturduğunu hatırlaması gerekir.

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak verilmiştir. Bu makalede yer alan görüşler yazarına aittir.

https://aawsat.com/

 

Haber Ara