Çin'in, Doğu Türkistan'daki yıllardır süregelen uygulamaları artık bir George Orwell romanından farksız hale geldi.
Orwell'in distopya örneği olarak kaleme aldığı "1984" romanındaki uygulamalar ile Çin'in Doğu Türkistan özelinde uyguladığı baskılar şaşırtıcı derecede benzeşmeye başladı. Çin Komünist Partisi 1949'dan beri Doğu Türkistan'ı işgal etti. O yıllardan beri süren baskıcı, asimilasyoncu ve soykırımcı uygulamalar modern kent hayatında giderek profesyonelleşen bir hal aldı.
Büyük biraderin gözü (Big Brother) Doğu Türkistan'da her şehirde hem mahallelerde ve her kırsal kesimde bulunuyor. Ramazan ayı boyunca Doğu Türkistanlıların oruç tutmalarını kontrol altına almak ve engellemek amacıyla ÇKP (Çin Komünist Partisi) görevlileri evlerde 15 gün zorunlu misafir olarak kaldı. Kuranların sadece 2012 sonrası ve ÇKP redaksiyonundan geçenleri yasal olarak kabul ediliyor. Bunlar sadece fırından yeni çıkmış devlet terörizminden birkaç örnek.
ÇKP yıllardır sistematik şekilde Doğu Türkistan'ın enerji kaynaklarını sömürürken üzerinde kurduğu endüstride yerel (Uygur, Kazak gibi) halklara iş imkanı tanımıyor. Çin'in en fakir bölgelerinden getirilen Han Çinlileri – bir çoğunun kriminal sicile sahip olduğu ifade ediliyor – Çin anayasasına göre yerel halkın hakkı olan işlere yerleştiriliyor. 1990'dan beri patlayan bu asimilasyon politikasının sonucu özellikle ülkenin kuzey bölgesindeki sanayi şehirleri olan Ürümçi, Karamay gibi yerlerin şehir merkezlerinde Çinli nüfus ekseriyeti kazandı. Anadilde eğitim yine 90'lı yılların sonunda itibaren kaldırılarak Çince eğitimin yanında saati düşük bir Uygurca eğitimi ile yetinildi. Her türlü dini özgürlük travmalar yaratacak derecede kısıtlandı. Sakal bırakmak yasak. Her türlü kamusal alanda dini aktivite yasak.
Kaşgar şehrinde gözlemlerde bulunan The Guardian muhabiri Tom Phillips Ramazan ayında Uygurların kültürel başkentindeki çarpıcı uygulamalara değindi. Heyitgah Camii'nin Cuma gününde faaliyete kapalı olduğunu, müezzin sesinin ise duyulmadığı belirtildi. Şehirdeki tüm insanlar parti kontrolünde bulunduruluyor. Özellikle Doğu Türkistan'ın güney bölgelerinde Uygurlar çoğunlukta ve kırsal kesim daha yaygın olduğu için ÇKP'nin uygulamaları daha baskıcı hale geliyor. Ayrıca Ürümçi gibi şehirlerin aksine burada dünya basının daha uzak olması baskı araçlarının tasarrufunda Çin devletine uygun bir ortam yaratıyor. Kaşgar'da sıradan bir gün içerisinde Çinli silahlı birliklerin öncülüğünde yerel halk 12 metrelik Mao Zedung heykelinin önünde toplatılarak ateşli propaganda konuşmalarına maruz kalıyor. Kırmızı sarı ÇKP sloganları ile dolu afişlerde: “Birlik ve istikrar kutsaldır! Bölücülük ve rahatsızlık lanettir” yazıyor. Bu vaziyet Orwell'in 1984 romanını okuyanlara “iki dakikalık nefret” eylemini çağrıştırıyor. Bir diğer taraftan “Halkın düşmanı olabilecek tüm teröristlerin parçalanmasına izin ver!” diye bir slogan da atılıyor.
Bu etkinliğe Guardian'ın Nisan ayında şahit olduğu söyleniyor. Doğu Türkistan çapında bu tür uygulamaların ardı arkası kesilmiyor. İnsanlar cep telefonlarında ezan veya dua sesleri olması bile onların cihadist olarak içeri atılmalarına engel değil. Her türlü dini kanaat önderi hapse atılarak Uygurların radikalleşmesinin ve yerli Hanefi akideler yerine Selefiliğe itilmesinin önü açılıyor. Her ay binlerce silahlı birlik terörle mücadele adına bölgeye yollanıyor. Ürümçi dahil bütün şehir meydanlarında silahlı birlikler mevcut. Şehir hayatı ve trafiği sürekli olarak bu silahlı birlikler tarafından kontrol bahanesi ile kesiliyor. Gözetim mutlak bir şekilde toplumun her tarafına yayılmış durumda. Geçtiğimiz günlerde bölgedeki muhabirlerin aktardığına göre Ürümçi Kaşgar yolu üzerinde bulunan Aksu şehrine aniden 1000 kişilik bir askeri konvoy sokuldu. Şehrin her yerinde sirenler çaldırıldı. Uygur halkı sürekli bu tür şok ve travmalar altında bir distopya ülkesinde yaşıyor.
QHA'nın haberine göre; The Guardian yazarı bunu ‘The perfect police state' (mutlak polis devleti) olarak tanımladı. Gerçekten de Hong Kong ve ya Şangay'ın aksine Doğu Türkistan hala 1960'ların Maoist terörü altında yaşıyor. Kültür Devrimi artık siyasi tarih kitaplarında olsa da Doğu Türkistan'da hala tüm dünyanın çok az reaksiyon verdiği bu terör devam ediyor. Daha önce de Tibet'te birçok ayaklanmayı bastıran ve sicili kabarık Chen Quanguo Doğu Türkistan'a vali olarak atandı. Chen Quanguo gelir gelmez vasıfsız işgücü ve eski suçlulardan oluşan bir ordu kurarak tüm kırsal bölgelere ve şehir merkezlerindeki mahallelere silahlı birlik olarak yerleştirdi.
Tüm bu uygulamalar Doğu Türkistan'da toplumu travmalara sürüklüyor. Özellikle işsizlik ve dini hayatı özgürce yaşayamama Doğu Türkistanlıları radikalizme yöneltiyor. Çin'in ise en büyük meşruiyet oyuncağı (Rusya örneğinden tanıdık gelebilecek) radikalizm ile mücadele. Adeta bir çember içinde bu radikalleşmeyi ve beraberinde getirdiği baskıyı tetikleyerek Doğu Türkistanlıları yok olmaya itiyor.