AA'nın haberine göre; Paris'i 13 Kasım'da kana bulayan ve IŞİD tarafından üstlenilen saldırılarda en az 129 kişi hayatını kaybetmiş, 352 kişi yaralanmıştı. Bir Suriyeli sığınmacıya ait olduğu iddia edilen, sahte ya da hakiki olduğu henüz doğrulanmamış bir pasaportun olay yerinde bulunması, bazı basın organlarında sığınmacıları suçlayacak şekilde yansıtılmıştı.
Paris saldırılarının ardından Avrupa'nın halihazırdaki kırılgan mülteci politikasının ne yönde şekilleneceği merak ediliyor. Yıl sonuna kadar 1 milyon sığınmacının gelmesi beklenen Avrupa'da, kapıların sığınmacılara tamamen kapatılmasından ve yabancı düşmanlığının artmasından kaygı duyuluyor.
Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin tamamına yakınından, Paris saldırılarının ardından güvenlik önlemlerini ve sınır kontrollerinin artırılması yanında sığınmacılarla ilgili kararların ve politikaların gözden geçirileceği yönünde açıklamalar yapıldı.
AB'nin, sığınmacıların 160 binini belirlenen kotalar çerçevesinde üye ülkeler arasında adil dağıtma planına en başından beri muhalefet eden Polonya, AB'ye taahhüt ettiği sığınmacı kabulünü Paris saldırıları akabinde yerine getirmeyeceğini açıkladı.
AB'nin zorunlu kota sistemine karşı çıkan doğu Avrupa ülkeleri Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Romanya, Estonya ve Letonya da Paris saldırılarının ardından sığınmacıların kabulüne yeşil ışık yakmıyor. Slovakya Başbakanı Robert Fico, vatandaşlarının güvenliğinin sığınmacılardan daha önemli olduğunu ve ülkedeki tüm Müslümanların takip altına alındığını dair açıklamalarda bulunurken, Bulgaristan da AB'ye rağmen daha fazla sığınmacı kabul etmeyeceğini bildirdi. Avusturya ise sığınmacıların girişlerini denetlemek ve sınırlandırmak üzere başlattığı sınır kontrollerini Şubat 2016'ya kadar uzatma kararı aldı.
"Mülteciler günah keçisi olmamalı"
Uluslararası Göç Örgütü Sözcüsü Joel Millman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Paris saldırılarının ardından bazı AB ülkelerinden sığınmacılara kapılan kapatılmasına ilişkin yapılan açıklamaların son derece endişe verici olduğunu belirterek, "Kışın dondurucu soğuklardan etkilenecek binlerce sığınmacının ki bunlar arasında hamile kadınlar, çocuklar, sakatlar, yaralılar da var, bir de yabancı düşmanlığı ile karşı karşıya kalmasından endişeliyiz" dedi.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMKY) de Avrupa'daki sığınmacılara kapıların kapatılması, sınırlara tel örgülerin çekilmesi, duvarların inşa edilmesi konusunda aynı endişeleri taşıyor.
BMMYK Sözcüsü Melissa Fleming, Avrupa'ya gelen sığınmacıların Paris saldırlarını düzenleyenlerle bağlantılı kişilerden ve 'terörden' kaçtığına dikkati çekerek, "Sığınmacılar Paris saldırılarının günah keçisi yapılmamalı" ifadesini kullandı.
"DAEŞ'in istediği oyunu oynarsak kaybederiz"
Fleming, "Suriyelileri kabul eden bir dünya şiddete varan aşırıcılığı yenebilir, Suriyelileri, özellikle de Müslümanları reddeden bir dünya ise DAEŞ gibi aşırı grupların propagandasını besler" dedi.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Sözcüsü Rupert Colville ise "DAEŞ'in istediği bizim mülteciler arasında ayrım yapmamız. Eğer onların oyununu oynarsak kendimizi aptal yerine koyarız. Paris saldırılarının ardından bazı devletlerin, medya kuruluşlarının göçmen karşıtı açıklamaları oldukça rahatsız edici. DAEŞ çok zeki ve bizim de zekice davranmamız gerekiyor. Onların istediği oyunu oynar, onlara istediklerini verirsek hiç bir şekilde ilerleme kaydedemeyiz" dedi.
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Salzburg Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi ve İslamofobi Uzmanı Farid Hafez da göç sorunu ile Paris saldırısının birbiriyle karıştırılmasının sığınmacılara yönelik daha sınırlayıcı politikalara yol açacağını söyledi.
Yakın gelecekte tek tek ülkelerin nasıl hareket edeceklerinin görüleceğini belirten Hafez, “Unutmamamız gerekir ki Müslümanlara yönelik sert duruş, Avrupa'daki Müslümanlardan daha fazla destek kazanmak isteyen DAEŞ'in nihai hedeflerinden birisidir” dedi.
Hükümetlere bu aşamadan sonra sakin olmalarını tavsiye eden Hafez, “Ne kadar uğraşırsanız uğraşın terörizm tamamen yok edilemez. Eğer Avrupa, liberal demokratik devletler kıtası olarak kalmak istiyorsa, toplum içerisinde dayanışmayı artırmalı ve demokratik karakterini eksiltmemelidir” diye konuştu.
AB'nin kota planı çöker mi?
Avrupa Birliği liderleri, sığınmacıların 160 binini belirlenen kotalar çerçevesinde üye ülkeler arasında adil dağıtma konusunda Eylül ayında anlaşmaya vardı. Halihazırda 830 binden fazla civarında sığınmacının geldiği Avrupa'da şimdiye kadar kota planı çerçevesinde sadece 147 sığınmacı İsveç ve Lüksemburg'a yerleştirilebildi.
AB hukukuna göre üye ülkelerinin, AB Konseyi'nde alınan sığınmacı kota sistemine uymaları yasal zorunluluk. Üye ülkeler kota sitemini uygulamazlarsa AB yasalarını ihlal prosedürü işletilebiliyor. Buna göre, AB Komisyonu'nun ikazlarına rağmen üye ülke düzenlemeyi uygulamaz ise konu Avrupa Adalet Divanı'na gidiyor.
Ancak Paris saldırılarının ardından AB'nin sığınmacıları üye ülkeler arasında adil dağıtma planına itiraz sesleri yükselmeye başladı. Paris'te gerçekleştirilen saldırılarla sığınma krizinin birbirine karıştırılmaması ve mültecilerle Paris saldırılarını gerçekleştirenlerin aynı kefede tutulmaması gerektiğine yönelik AB yetkililerinden açıklamalar yapılmasına rağmen üye ülkelerin bu uyarıları ne kadar ciddiye alacakları ve sığınmacılara nasıl yaklaşacakları ilerleyen günlerde daha da netleşecek.
"Avrupa, Türkiye'yi yalnız bırakmamalı"
Avrupa'nın mülteci politikasının nasıl şekilleneceği, rekor sayıda sığınmacı barındıran Türkiye başta olmak üzere Lübnan ve Ürdün gibi Suriye'ye komşu ülkeleri yakından ilgilendiriyor.
Portekiz Eski Dışişleri Bakanı Antonio Martins da Cruz, 2 milyondan fazla Suriyeli sığınmacıya evsahipliği yapan Türkiye'nin yalnız bırakılmasının adil olmadığını söyledi. Avrupa'nın sığınmacı krizinde Türkiye'yi yalnız bırakma lüksünün olmadığını vurgulayan Cruz, "Avrupa'nın Türkiye'yi hem siyasi hem de finansal anlamda desteklemesi gerekiyor. AB ülkeleri, Avrupa değerlerini oluşturan dayanışmayı unutuyor" şeklinde konuştu.
ABD Başkanı Barack Obama da Antalya'da gerçekleştirilen G-20 Liderler Zirvesi'nde, 4 milyondan fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan bölge ülkelerinin yalnız bırakılmaması gerektiğini vurgulamıştı.