Hasan Ruhani altı yıllık cumhurbaşkanlığı dönemindeki ilk Irak ziyaretini gerçekleştirdi. Ziyaretin zamanlamasının, Donald Trump'ın son Irak ziyareti ve Tahran'ı Bağdat üzerinden çevreleme beyanlarının arttığı bir döneme denk getirilmesi, İran için kritik önem taşıyordu. Dolayısıyla, devrimin 40. yılında, tarihindeki en şiddetli ABD baskısını deneyimleyen Tahran, ziyaret süresince siyasi sonuçları ABD'ye mesaj niteliği taşıyacak ticari anlaşmalarla içerisinde bulunduğu ekonomik izolasyonu aşmaya odaklandı.
SÜREÇ NASIL BAŞLADI?
Trump'ın “Irak'taki askeri varlığımızı artırıp İran'ı Irak'tan izleyeceğiz” açıklaması, Mike Pompeo ve diğer üst düzey diplomatların Bağdat ziyaretlerindeki İran-Irak ekonomik ilişkilerini hedef alan siyasi tavrı, bu ziyaretin öncesini hazırladı. Tahran bu manevralara karşılık, Irak'taki siyasi nüfuzuna kıyasla daha az görünür olan Bağdat ile ekonomik ilişkilerini pekiştirmek ve güvence altına almak istedi. Başka bir deyişle, ABD'nin Irak üzerinden İran'a vermek istediği gözdağı, Tahran'ın bu ziyarette aceleci davranıp süreci başlatmasını gerektiriyordu.
ABD'nin nükleer anlaşmadan çekildikten sonra uyguladığı yaptırımlarla ekonomik ve siyasi açıdan zor günler geçirmeye başlayan Tahran, Bağdat'la ticari ilişkilerinin krizi hafifletmedeki kritik öneminin ve güvence altına alınması gerektiğinin farkındaydı. Bunun için Ruhani'nin geniş bir ajandayla Irak'a gidip, bağlayıcılığı artıracak uzun süreli ticari anlaşmalarla dönmesi elzem hale gelmişti. Bu nedenle, ABD'ye İran'ın Irak'taki gücünü gösterecek siyasi mesajlarda pürüz çıkmasını önlemek için haftalar öncesinden ziyaretin zemini hazırlanmaya başladı. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Yardımcısı İshak Cihangiri, Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ve bazı kabine üyeleri, Merkez Bankası Başkanı Abdunnasır Himmeti ve başka birçok İranlı diplomatın farklı tarihlerle Ruhani'den önce Bağdat'a gelmesi hiç de tesadüf değildi. Tam tersine bu seferler, kritik ziyaretin ve anlaşmaların ön hazırlayıcısı oldular.
PSİKOLOJİK HAZIRLIK
İranlı diplomatlar ve ülke medyası ziyaretin kritik önemine vurgu yapan bir iletişim stratejisi izlediler. “İlişkilerde yeni dönem", "dönüm noktası ziyaret", "büyük sıçrama", "tarihi başlangıç", "yeni başlangıç noktası", "bağlılık, ortaklık” gibi başlıklar etrafında şekillenen beyanlar, ABD'ye karşı ziyaret öncesi verilecek psikolojik savaşın öncül örneklerini oluşturdu. Aynı şekilde, Bağdat'a hareketinden önce Ruhani “Irak'ın İran ile ilişkileri, bölgede nefret edilen işgalci ABD ilişkileri ile karşılaştırılamaz” diyerek ziyaretinin ana teması olan “Irak üzerindeki Washington-Tahran çekişmesinde esas belirleyici biz olmak istiyoruz” mesajını yineledi.
Irak'a ilk resmi ziyaretini gerçekleştiren Ruhani'nin, mevkidaşı Berhem Salih'le görüşmesinden çıkan sonuç, iki ülkenin iş birliğini geliştirmesine yönelik bir kanaat oldu. Bu kanaat, Ruhani'nin Başbakan Adil Abdulmehdi ile görüşmesi sonrasında somutlaştı ve ticaret anlaşmalarından ortak petrol çalışmalarına ve enerji teminine; demiryolu, ücretsiz vize ve yeni yatırım imkanları yaratma projelerine kadar birçok uzlaşı belgesine imza atıldı. Ayrıca her iki taraf, Şattü'l Arap'taki sınır rejimini düzenleyen 1975 tarihli Cezayir Anlaşması'nın yeniden yürürlüğe girmesi hususunda mutabık olduklarını açıkladılar.
Görüşme sonrasıyla alakalı, özellikle Irak Cumhurbaşkanı Salih'in “Irak, İran'a karşı uygulanan tek taraflı ABD yaptırımlarının parçası olmayacak ve yaptırımların etkisini azaltmak için bu konuda elimizden gelenin en iyisini yapacağız” sözleriyle Ruhani'yi ABD karşısında rahatlattığı söylenebilir. Ancak Salih'in, “Irak'ın hem İslami hem de Arap kimliğiyle” gurur duyduğunu beyan ederek Irak'ın Arap kampından uzaklaşmak istemediğini vurguladını da hatırlatmak gerekiyor.
İran'la iyi ilişkilerini muhafaza edip diğer komşuları olan Arap ülkelerine yabancılaşmamak, Irak'ın son yıllarda içerisinde bulunduğu siyasi bir çıkmaz. Bu nedenle, Ruhani'nin ziyaretinden önce Berhem Salih, İran'la ilişkilerinin geliştirilmesinin Arap ülkeleri ile bozulması pahasına olmayacağını deklare etmişti. Ruhani de bu minvalde, Salih'i onaylarcasına, “İran'ın Irak'ı hem İslam hem de bir Arap ülkesi olarak addettiğinin” ve “bağımsız bir Irak'ın bölgede emniyet ve istikrar açısından önemli rol üstleneceğinin” altını çizdi. Açıkçası, Ruhani'nin 2017 yılında ifade ettiği “Irak'ın da içerisinde olduğu birçok Arap ülkesinde İran'ın rızası olmadan belirleyici karar alınamaz” sözlerindeki tepki çeken tavrından uzaklaştığı görüldü.
BAŞKA KİMLERLE GÖRÜŞÜLDÜ ve GÖRÜŞÜLMEDİ?
Ruhani ziyaretin ikinci gününde Meclis Başkanı Muhammed Halbusi, İran'ın da desteklediği Nuri Maliki ve Hadi Amiri, geçmişe nazaran daha milliyetçi bir siyasi çizgide duran Ammar Hekim ve Tahran'ın ABD yaptırımlarını uygulayacağından çekindiği bir önceki Irak Başbakanı Haydar İbadi ile görüştü. Ruhani'nin görüştüğü bir diğer isim ise Milli Güvenlik Konseyi Müsteşarı Falih Feyyaz oldu. Feyyaz özellikle İran'ın içişleri bakanı olmasında ısrarcı olduğu isimdi ve birkaç gün önce Mukteda es-Sadr'ın uzun süren vetosunun ardından adaylıktan çekilmişti.
Mukteda es-Sadr, İyad Allavi, Selim Cuburi gibi etkin Şii ve Sünni figürleri ise Tahran'ın Bağdat'taki bütün siyasi katmanlara ulaşamadığını göstermesi açısından görüşülmeyen önemli isimler olarak not edebiliriz. Bunların yanında, Necef'te Kerbela ziyareti sonrası Ayetullah Sistani ile görüşmesini ise İran içine ve uluslararası siyasal arenaya mesajlar taşımasından dolayı ziyaretin en ses getiren kısmı olarak öne çıktığını söylemek yanlış olmaz.
GÖREVİ ESNASINDA SİSTANİ İLE GÖRÜŞEN TEK İRAN CUMHURBAŞKANI
Devrimden sonra Irak'ı ziyaret eden ilk İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad olmuş, farklı tarihlerde Ayetullah Sistani'ye ilettiği iki görüşme talebi de reddedilmişti. Sistani, İran Dini Lideri Ali Hameney'in temsilcisi Haşimi Şahrudi'nin görüşme isteğine de olumsuz yanıt vermişti. Sistani'nin görüşme talebine ret yanıtı verdiği başka bir isim de Irak içerisinde artan siyasi etkisi ile gündeme gelen İran'ın Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani olmuştu. Kısacası Şii liderin bu tavrı, kendisinin İran'daki muhafazakarların bölge politikalarından rahatsız olduğunu göstermesi açısından önemliydi.
Bu bakımdan, Ali Sistani'nin Ruhani'yi kabul edeceğini duyurması cumhurbaşkanının uzlaşmacı tavrının Necef tarafından onay gördüğünü ortaya çıkardı. Nitekim Sistani, Ruhani ile görüşmesinde “iki tarafın da çıkarının düşünüldüğü, ülke egemenliğine saygı gösterildiği ve içişlere karışılmaması esasına dayanan her adımı olumlu karşılarız” ifadesinde dolaylı olarak İran'daki muhafazakâr cenahın Irak politikasından hoşnut olmadığını beyan etti. Sistani, önceki beyanlarında da Devrim Muhafızları'na gönderme yaparak “terörizmle mücadelede Irak'a verilecek desteklerin yalnızca Irak devleti aracılığıyla yapılması gerektiğini” vurgulamıştı.
Dolayısıyla Necef'i yöneten Şii lider Sistani'nin İran iç siyaseti de dâhil olmak üzere ulus-ötesi Şii dinamiklerinde önemli bir ağırlığı olduğu, Ruhani ziyaretinde de ortaya çıktı. Keza, hükümet de İletişim Dairesi Başkanlığı'nın Twitter hesabında yayınladığı ve fakat sonra silmek zorunda kaldığı videoyla, bu ağırlığı iç politikada kullanmak istedi ve Sistani-Ruhani görüşmesinin dış politikada tek sorumlunun sair kurumlar değil, Hasan Ruhani olduğu anlamına geldiğini açıkça ilan etti.
Bu açıdan, önümüzdeki aşamada Ruhani'nin Sistani'yle görüşebilme başarısını öncelikle muhalifi muhafazakarlara ve Devrim Muhafızları'na karşı kaldıraç olarak kullanabileceğini okumak mümkün. Başka bir deyişle, Sistani isminin İran içerisinde gördüğü saygı hesaba katıldığında, Ruhani'nin muhafazakarlara karşı nükleer anlaşmadan sonra aşınan popülaritesini toparlayabileceğini söyleyebiliriz. Bunların yanında, İranlı liderin Irak'ın en saygın otoritesinden gördüğü saygıyı, İran'ın Irak ve ABD ile ilişkilerindeki siyasi süreçlerde arkasına alması pekâlâ muhtemel.
WASHINGTON'DAN İLK TEPKİ
Washington'dan ziyarete yönelik tepki İran Eylem Grubu Direktörü Brian Hook'dan geldi. “İran'ın bu ziyaretle Irak'ı kendi eyaletine çevirmek istediğini” ve “Tahran'ın Irak'ta mezhepsel anlaşmazlıkları körüklediğini” savunan Hook'un üslubu, ABD'nin İran'a karşı Irak özelindeki tavrında kısa vadede herhangi bir siyaset değişikliğine girmeyeceğini gösterdi. Açıkçası Hizbullah örneğinde olduğu gibi, İran destekli Iraklı paramiliter gruplardan Nücebâ Hareketi'ni ve lideri Ekrem Kaabi'yi Ruhani ziyaretinin ilan edilmesinin ardından yaptırımlar listesine alan ABD, Irak'ta İran karşısında geri adım atmayacağının işaretlerini vermişti.
Bunun yanında ABD, özellikle doğalgaz ve elektrik enerjisi temininde Tahran'a ihtiyaç duyan Bağdat'a satıcılarını çeşitlendirmesini isterken, İran pazarına girmemesini salık vermişti. Washington yine Irak'a verdiği İran yaptırımları konusunda 90 günlük muafiyeti uzatmaya gönüllü olmadığını da birçok kez bildirdi.
IRAK'A YAPTIRIM İHTİMALİ
Hasan Ruhani'nin Irak ziyareti, imzalanan çoklu ticari uzlaşı belgeleri, alınan siyasi güvenceler ve Sistani ile görüşmesi dikkate alındığında başarılı bir ziyaret olarak cumhurbaşkanının hanesine yazıldı. Ülke içerisindeki muhafazakâr kanat dahi ziyaretin sonuçlarını çığır açıcı buldu. Ancak yine de Ruhani'nin başarısının Devrim Muhafızları'nın çabalarının meyvesiyle alakalı olduğunu ayrıca vurguladılar. Bu açıdan özgüven tazeleyen Ruhani'nin ılımlı dış politika stratejisinin somut kazanımlar elde etmesi, ülke içerisinde şahinlerin güvenlik odaklı politikalarıyla ne denli baş edebileceği ile alakalı.
Irak'a gelirsek, öncelikle ülkenin ABD, İran ve Arap ülkeleri arasında bir denge siyaseti izlemesi gerektiğini belirtmek gerek. İran ve Arap devletleriyle karşılıklı menfaate dayalı ikili ilişkileri pekiştirmek birçok açıdan gereklilik Irak için. Bununla birlikte Bağdat, içeride ciddi muhalifleri olsa da yeni bir DEAŞ ayaklanmasından çekinerek ABD askerî varlığından kısa vadede vazgeçmek istemiyor. Ancak bunun yanında, kendi topraklarının komşu devleti izleme noktası olarak kullanılmasından da rahatsız. Tüm bunları göz önünde tutarak Bağdat'ın ziyaret sonrası herhangi bir taraf seçmediğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte, gelinen süreçte ABD ve İran'ın geri adım atmayacağını varsayarsak, kırılgan Abdulmehdi hükümetini zorlu günlerin bekleyeceğinin uzak bir ihtimal olmadığını da ayrıca belirtmek gerekiyor.
Halihazırda merak edilenler biri de Washington'ın İran ve Irak arasındaki yeni ticari anlaşmalara karşı nasıl tavır takınacağı. İran'ın bu noktada temel stratejisi Bağdat'ın Tahran'a yeni anlaşmalarla bağlayıcılığını artırmak ve ABD'nin bu konuda Irak hükümetine tavır almasını güçleştirmek olmuştu. Ancak Brian Hook'un açıklamaları bu durumu şu an için güç hale getiriyor. Bunun yanında, ABD'nin şu aşamada Irak'a herhangi bir ceza çıkaracağını kestirmek de şu an zor. Ancak gelinen süreçte, Nücebâ Hareketi örneğinde yaşandığı üzere hükümet yerine, siyasi kollarıyla birlikte diğer Iraklı paramiliter yapıların ABD tarafından yaptırım listesine alınması çok daha muhtemel gözüküyor.