Süper güçlerle kuracağı ittifaklar konusunda bazı çekinceleri olan Suudi Arabistan'ın, Çin'in yardımıyla nükleer silah edinme çabaları İsrail ve ABD'yi endişeye sevk ediyor.
Suudi Arabistan, Çin'in, tarihi müttefiki olan ABD'nin yerini almasını tercih etmese de nükleer silahların yayılmasının önlenmesine ilişkin uluslararası kıstaslar çerçevesinde kendi nükleer programını geliştirmesi konusunda Pekin'in yardım şartlarının Washington kadar katı olmadığını düşünüyor.
Üstelik Riyad yönetimi, Eylül 2019'da Suudi Arabistan'ın ulusal petrol şirketi "Saudi Aramco" petrol tesislerine düzenlenen saldırılarda Beyaz Saray'dan saldırının sorumlusu olduğu düşünülen İran tehdidine karşı istediği desteği görmemesinin ardından Washington'a eski güvenini kaybetti.
Buna rağmen Riyad, Suudi Arabistan'ın geleneksel düşmanı İran'la müttefik olan Moskova ve Pekin'e karşı Washington'ı tercih etse de iş nükleer silah üretimine gelince bu eğilimini gözden geçiriyor.
Suudi Arabistan'ın nükleer silah üretmesine karşı olan Washington ve Tel Aviv ise bundan endişe duyuyor.
"Sarı kek" üretim tesisi
ABD'li ve İsrailli yetkililer, ABD basınında çıkan başkent Riyad'a yakın bir çölde Çin'in yardımıyla nükleer silah üretimi için gerekli uranyum zenginleştirmede kullanılan öğütülmüş uranyum oksit (sarı kek) üretim tesisi inşa edildiği haberlerinin ardından endişelerini gün yüzüne çıkardı.
Söz konusu "sarı kek" üretim tesisinin, Suudi Arabistan'ın kuzeybatısındaki Medine ile Tebuk kentleri arasındaki bir bölgede yer aldığı belirtiliyor.
Üstelik Çin'in yardımı bununla sınırlı kalmıyor. Çin, nükleer reaktörler alanındaki iş birliğine ek olarak, Suudi Arabistan'ın uzun menzilli balistik füzeler üretmesi ve geliştirmesine de katkı sağlıyor.
ABD ve İsrail, Çin'in Suudi Arabistan çölünde inşasına yardım ettiği füze fabrikası tasarımının, Pakistan'da 1990'lardan beri faaliyet gösteren benzer bir fabrikanın tasarımına çok benzediğinin ortaya çıkmasının ardından Riyad'ın nükleer füzelere sahip olabileceğinden endişe ve rahatsızlık duyuyor.
2016 yılına kadar hazırlanan uluslararası raporlara göre Suudi Arabistan, sivil kullanım amacıyla nükleer enerji projeleri için yalnızca temel bir altyapıya sahipken, dışarıdan destek almadan nükleer silah üretme yeteneklerini geliştirecek teknik kaynaklardan tamamen yoksun.
Suudi Arabistan, sarı kek üretim tesisinde, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'na (NPT) uymamaya karar verirse Çin'in desteğiyle birkaç ay içinde uranyum zenginleştirme ve nükleer silah üretim yeteneğine sahip olabilir.
Riyad yönetimi, nükleer projelerinin yalnızca sivil kullanım için olduğunu her zaman vurguluyor. Suudi yetkililer, nükleer reaktör inşa etmedeki amacın elektrik enerjisi üretim kaynaklarını çeşitlendirmek ve tuzdan arındırma tesislerinin işletilmesinde kullanılması olduğunu söylüyor.
Ancak bölgede İran ile artan gerilim, Suudi Arabistan'ın Tahran ile nükleer silah yarışına girmesinin kapısını açabilir. Suudi Arabistan, İran'a karşı caydırıcı bir güç olarak nükleer silaha sahip olmanın gerekliliğine inanıyor.
Riyad'ın sivil kullanım için nükleer enerji seçeneklerine başvurma emelleri, 2006 yılında Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi altı Arap ülkesinin, barışçıl amaçlı ortak nükleer program geliştirmeyi planladıklarını açıklamasının ardından başladı.
Suudi Arabistan'ın nükleer planları, ekonomisinin petrole bağımlılığının kırılması, petrol dışı sektörlerin geliştirilmesi ve özel girişimin güçlendirilmesi amacıyla 2016'da açıklanan 2030 Vizyonu kapsamına dahil edildi.
Bu kapsamda Suudi Arabistan, 2040 yılına kadar 80 milyar doların üzerinde bir maliyetle 16 nükleer reaktör inşa etmek için Fransa, Arjantin, Güney Kore ve Kazakistan gibi bazı ülkelerle nükleer enerji alanında ikili iş birliği anlaşmaları yaptı.
Nükleer santralin ne amaçla
kullanılacağı merak ediliyor
Mart 2019'da ABD basını tarafından yayınlanan uydu görüntülerinde, Suudi Arabistan'ın Riyad'daki ilk nükleer santralinin tamamlanmak üzere olduğu gösteriliyor. Santralin ne amaçla kullanılacağı ise başta ABD ve İsrail olmak üzere birçok ülkenin endişesini artırıyor.
İsrail, Amerikan CBS kanalına 2018'de açıklamalarda bulunan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın, "Eğer İran nükleer bomba geliştirirse, şüphesiz, biz de en kısa zamanda aynısını yaparız" açıklamalarına dayanarak, Suudi Arabistan'ın gelecekteki bir nükleer silah programı için altyapı oluşturacağından endişe duyuyor.
İsrailliler, ABD ile diğer müttefik ve ortak ülkeler gibi bölgedeki gerilimin tırmanmasının ardından İran tehditleri karşısında Suudi Arabistan'ın nükleer silahlanma programı olasılığı konusundaki endişelerini gizlemiyor.
İsrail'in endişeleri, Trump'ın, 2015'te İran ile dünya güçleri arasında imzalanan nükleer anlaşmadan 2018'de tek taraflı olarak çekilmesi ve İran'a yönelik "tarihin en ağır yaptırımlarını" uygulamaya başlamasının ardından daha da arttı.
P5+1 ülkeleri olarak bilinen Çin, Fransa, Rusya, İngiltere, ABD ile Almanya'nın yanı sıra Avrupa Birliği (AB), İran ile 2015'te Tahran'ın nükleer faaliyetlerinin düzenlendiği ve denetim altına alındığı bir anlaşma imzalamıştı.
Ancak ABD Başkanı Donald Trump'ın göreve gelmesinin ardından Washington anlaşmadan tek taraflı çekilerek, İran'a yeniden yaptırım uygulamaya başlamıştı. İran da buna karşılık ABD, yükümlülüklerini yerine getirmediği sürece İran'ın anlaşmadan kısmen çıkacağı ve uranyum zenginleştirme faaliyetlerini artıracağı tehdidinde bulunmuştu.
İsrailli yetkililer, aralarındaki "örtülü" ittifakın devamı, İran karşısındaki ortaklığı ve İsrail'in Suudi Arabistan'ın en yakın müttefiki Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile barış anlaşması imzaladıktan sonra ulaşmak istediği ilişkilerin zarar görmemesi adına Suudi nükleer programını büyük bir dikkatle takip ediyor.
Suudi Arabistan'ın nükleer silahlar konusundaki tutumlarını araştırdığımız da Krallığın üç yönlü tutumu olduğu sonucuna varılabilir. Bunlar; potansiyel tehditler karşısında caydırıcı bir güç olarak nükleer silah üretme arayışı, nükleer bir ülke ile ortak savunma anlaşması imzalaması ve Orta Doğu'yu nükleer silahlardan arındırılmış bir bölge haline getirmeye yönelik uluslararası çabalara liderlik etmek veya bunları desteklemek olarak okunabilir.
Birinci tutum olan nükleer silah üretmenin daha gerçekçi olduğu söylenebilir. Üstelik bu, devletin otoriter kararlarına halel gelmeden gerçekleştirilebilir. Ya da ortak savunma anlaşması da imzalanabilir. Ancak bölgenin nükleer silahlardan arındırılmasına yönelik çağrılar gerçekçi olamaz. Çünkü yalanlamasına rağmen İsrail'de onlarca nükleer başlık bulunuyor.
Pakistan'ın nükleer silahı
edinmesinde Riyad'ın rolü
Öte yandan yakın zamanda batılı ülkelerde Pakistan'ın nükleer silahının, Suudi Arabistan'ın dış tehditlerle mücadelesinde caydırıcı güç olduğu kanaati oluştu.
Bu konudaki raporların çoğu, Pakistan'ın 80'li yıllarda nükleer silaha sahip olmasının arkasında Suudi Arabistan'ın olduğuna işaret ediyor.
Pakistan'ın nükleer silaha sahip olması için Çin'in gizli bir program kapsamında nükleer bomba üretmesi için zenginleştirilmiş uranyum maddesi temin etmesinin yanı sıra Suudi Arabistan'ın da maddi destek verdiği düşünülüyor.
Suudi Arabistan'ın, Pakistan'a nükleer silah üretmesi için sunduğu finans desteğinin, Riyad yönetiminin gerektiğinde bu silahı kullanma imkanına sahip olması için iki ülke arasında imzalanan bir anlaşmaya dayandığı belirtiliyor.
Ancak nükleer silah konusunda Pakistan'la iş birliği yaptığı ve nükleer program edinmesi için bu ülkeye maddi destek verdiği haberlerini yalanlayan Riyad yönetimi, İslamabad'ın elindeki silaha güvenmekle yetinmeyerek, bunun kendi elinde de bulunmasını istiyor.
Suudi Arabistan'ın, Pakistan hükümetleriyle her zaman iyi olmayan ilişkileri de bu konuda rol oynuyor. Ancak hükümetlerin arası daima iyi olmasa da Suudi Arabistan'ın, Pakistan ordusunun üst düzey yetkilileriyle her zaman güçlü ilişkileri bulunuyor.