Batı Trakya'da yayımlanan Gündem gazetesinde, “Salgının ortasında ezan tartışması…” başlıklı çıkan haberde, Yunan hükümetinin korona salgını bahanesiyle atadığı 'sözde müftü' eliyle, camilerde ezan ve sela okunmasını yasakladığını duyurdu.
Gazete yayımlanan ‘ezan'la ilgili haber metni şöyle:
“Batı Trakya'da yaşayan bizler için sürpriz mi?” diye soracak olursanız, aslında pek de sürpriz değil. Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı'nın her türlü kültürel değerine, geleneğine, eserlerine, etkinliklerine karşı hasmane bir tutum sergileyen ve kendi kamuoyuna yönelik bir tehdit algısı oluşturmayı kendine görev addeden bu anlayışın, dünyayı etkisi altına alan salgın hastalık dönemini de bu amaca uygun kullanması sürpriz olmadı bizim için. Söz konusu anlayışın bu çabasında, azınlık içinden işlerini “kolaylaştıracak” kişileri bulmakta zorlanmadığını da gördük.
Salgınla mücadele kapsamında, Mart ayı başlarından itibaren sert önlemler alınmaya başlandı. Ve aşamalı olarak bu önlemler arttırıldı. Kahvehaneler, kafeteryalar, halk pazarları, büyük alışveriş merkezleri, mağazalarla birlikte ibadethaneler de kapatıldı. Doğal olarak kiliseler gibi camiler de toplu ibadete kapatıldı. Bunda da herhangi bir sorun yaşanmadı. Yani herhangi bir cami cemaati veya din görevlisi, “hayır ben camiyi kapatmam, toplu ibadetlerimize devam ederiz” demedi.
Sonuçta camiler kapandı. Cemaat camiye gitmez oldu. Cenazeler bile aile üyelerinin katılımıyla çok az sayıda kişiyle yapıldı. Fakat nedense bir süre sonra camilerden ezan okunması konusu sorun olarak gündeme geldi. Çok garip bir şekilde - nedeni niçini bilinmez - önce hoparlörün sesi kısılarak ezan okunması talep edildi.
Bu talep için herhangi mantıklı bir gerekçe ise bugüne kadar ortaya konmuş değil. Ezanın okunması herkesin bildiği gibi dini bir ayin veya ibadet değildir. Toplu ibadet ise hiç değildir. Bu durum ortadayken, ezanın sesi neden rahatsızlık yaratır gerçekten merak konusu. Ezan, namaz saatinin geldiğine dair bir bilgilendirmedir, çağrıdır.
Daha sonraki günlerde, yani Paskalya haftasına yakın tarihte ise bir bakanlık kararı yayımlandı. Bu kararla Paskalya haftasında da kiliselerin kapalı kalacağı ve Ortodoks Hristiyanlar açısından önemli bu günlerde ayinlerin yapılmayacağı duyuruldu. Tabii aynı şey camiler için de geçerliydi. Bu kez ise bazı çevreler tarafından “Hristiyanlığın en önemli bayramında kiliseler kapalıyken, camilerde ezanlar okunuyor, camiler faaliyete devam ediyor” propagandası yapıldı ve ezanların tamamiyle susturulması istendi.
Paskalya haftasında kiliselerin kapalı olmasının rövanşı ezandan alınmak istendi adeta. Yayımlanan bakanlık kararında ezanla ilgili olarak açık ve net bir hüküm bulunmamasına rağmen tayinli müftü naiplerinin yayımladıkları açıklamalarla ezan ve selanın okunmayacağını veya hoparlörün hiç kullanılmayacağını duyurmaları kafaları karıştırdı. Batı Trakya Türk Azınlığı'nın iradesi dikkate alınmadan atanan ve azınlığın tanımadığı Gümülcine'deki tayinli müftü naibi, söz konusu bakanlık kararına dayanarak yayımladığı açıklamada “ezan ve sela okunmayacaktır” kararını duyurdu.
Tayinli Gümülcine müftü naibi Cihat Halil kendi imzasıyla yayımladığı açıklamada aynen şu ifadelere yer verdi: “Camilerimizden ezan ve sela seslerinin dışarıya aktarılması bakanlık kararıyle Αριθμ. Δ1α/ΓΠ.οικ 23093/06.04.2020 – ΦΕΚ Β΄ 1178 istisnasız tüm ibadet alanlarında, yapılan dini ibadetlerin hoparlör ile dışarıya yayınlanması yasaklanmıştır. Dolayısıyla ne beş vakit ezan ne de cenaze için sela okunmayacaktır.”
Yani Paskalya haftasında kiliseler kapalı olacak ve ayinler yapılamayacak diye ezanların da okunmaması “uygun” görüldü.
Aynı müftü naibi, 10 Nisan 2020 tarihinde yayımladığı açıklamayla, beş vakit ezan ve cenaze için sela okunmayacağını söylerken, daha sonra yayımladığı Ramazan ayı mesajında, “Ezanı okumayı kimse yasaklamadı. Sadece 12 – 20 Nisan 2020 tarihleri arasında mikrofonla dışarıya aktarılmaması istenmişti, o kadar.” diyerek kendi açıklamasıyla çelişti. Her iki açıklamaya da dikkatlice bakınca söz konusu çelişkiyi görmek mümkün.
Tayinli müftü naibinin yayımladığı açıklamaları “Komotini Müftüsü” olarak imzalaması da dikkat çekici. Devlet tarafından “naip” olarak görevlendirilmişken “müftü” sıfatını kullanması birilerinin kendisine “makam gaspı” suçlamasını yöneltmesine neden olur mu bilemeyiz ama ortada bir gariplik olduğu aşikar. Bir de kendisinden bahsederken, “Gümülcine” değil de “Komotini” müftüsü olarak bahsetmesi de dikkat çekiyor.
Aynı tayinli müftü naibinin, yine salgınla mücadele edilen günlerde ve camilerin ibadete kapalı olduğu dönemde, azınlığın iradesini hiçe sayarak bazı camilere din görevlisi tayin etmeye çalışarak bir oldu bittiye yeltendiği ve azınlıkta bu çabanın tepki topladığını da hatırlatmak gerekir.
İnsanlığın ortak düşmanı haline gelen koronavirüs (Kovid -19) salgınıyla uğraşırken, bu hengamede ezanların okunmasına mani olanlar, ezanın hoparlörden çıkan sesini kısmaya çalışanlar, virüsün yayılmasını engellemek adına ibadethaneler kapalı kalsın diye çıkartılan bakanlık kararına dayanarak ezandan deyim yerindeyse “intikam” almaya çalışanların bu çabalarının altında büyük bir kompleks, azınlık karşıtlığı ve ne yazık ki düşmanlık yatmaktadır. Kilisedeki çan sesinin de, camiden yükselen ezan sesinin de kimseye bir zararı yoktur. Salgınla mücadele edilirken, azınlığın değerlerine saldırmak ve sindirmek için çaba harcayanlara çanak tutanları ise, Allah'a havale etmek yapılacak en mantıklı davranışlardan biri. Tabii ki gerekli ayrıntıları tarihe not düşmeyi de unutmayarak…
Kaynak: https://gundemgazetesi.com/