TİMETÜRK ANALİZ
Osmanlı Devleti'nden bu yana bir türlü istikrarı sağlayamayan, her dönemde sivillerin, çocukların ve masumların zulme uğradığı bir coğrafya... Afganistan
Bir taraftan dünyanın öbür ucundan gelen ABD ve NATO güçleri diğer taraftan Sovyetler Birliği/Rusya. Ve kirli planlara kurban edilen yüzbinlerce masum...
Afganistan'ın siyasi tarihi görülmemiş olaylara şahit. Osmanlı'nın gerileme dönemlerinden bu yana birçok katliam bu topraklarda yapıldı. Bu katliam ve işgallere karşı çıkan halk, direndi fakat zalimlerin oyunları bununla da kalmayarak iç savaşın fitilini ateşledi...
Taliban ve El- Kaide, Afganistan'a yerleşti. Her dönemde kadınların hakları çiğnendi hatta kadınlar insan gözünde dahi görülmedi. Çocuklar ise eğitimden daima uzak kaldı... Fakat Afganistan'ın en büyük sorunu Taliban değildi. Afganistan halkının birinci sorunu işgaldi...
Halkın çoğunluğunun Peştun olduğu Afganistan, 19. yüzyıldan itibaren İngiliz sömürgesi ile karşı karşıya kaldı. Sömürgenin diğer adı olan İngiltere, o dönem Hindistan, Mısır ve Arap yarımadasında sömürgelerini arttırmış ve adeta bir sömürge imparatorluğu kurmuştu. Özellikle Osmanlı'nın yıkılış sürecinin başlaması İngiltere'nin bölgedeki sömürgesini daha da güçlendirmişti.
Uzun yıllar İngiliz sömürgesinde can çekişen Afganistan, 1919 yılında son derece göstermelik bir özgürlük ve bağımsızlık süreci yaşadı. Fakat coğrafya gereği Afganistan, sömürge imparatorluğu İngiltere ve komünist Sovyetler Birliği arasında sıkışmış ve her iki zulüm devletleri için de tampon bölge olarak kullanılmaya son derece müsaitti ve Afganistan'ın kaderi bu gerçeğin acı sonuçlarıyla yazılmıştı.
Bu göstermelik bağımsızlık çok sürmeyecek ve Sovyet zulmü adım adım Afganistan'nın iliklerine işleyecek ve 1973 darbesinin hemen ardından 1979 Sovyet işgali süreci başlayacaktı.
Gittiği her yere kan ve acı götüren Sovyetler Birliği, Afganistan'da tarihe geçecek zulümlere ve katliamlara imza attı. Müslüman halkın topyekün direnişi ise kitaplara konu olacak kadar destansı bir direnişti.
Sovyet güçleri, işgal öncesi Afgan ordusunu da yanına çekebileceğini düşünürken Afgan ordusunun yüzde 70'i Afgan cihadına katılarak bu oyunu bozdu. Hiç şüphesiz Afgan işgali sırasında Müslüman toplumun en büyük hayal kırıklığı bazı grupların "Kayzerin hakkı Kayzer'e" mantığı ile hareket ederek işgale seyirci kalması hatta desteklemesi olmuştu.
Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı kısa sürede dertest ederek işgali nihayi hedefine ulaştırma hayalleri ise Afgan cihadı ile yerle bir olmuştu. Zira bu kanlı savaş, 1988'e kadar yani 9 yıl sürmüş ve Sovyet kuvvetleri Afganistan'dan gerisin geriye dönmek zorunda kalmıştı.
Sovyetler Birliği'nin kimyasal silah kullanması, halkın üzerine savaş uçaklarıyla bombalar yağdırması ve 150 bin kişilik profesyonel bir ordu ile kara harekatı yapmasına karşın Müslüman Afgan halkı, şanlı direnişi ile Sovyetleri mağlup etmişti. İşgalden geriye Sovyetlerin kanlı katliamları ve Afgan halkının şanlı direnişi kalmıştı. AFGAN CİHADININ ÖNEMLİ İSİMLERİ VE ÖRGÜTLERİ
Sovyet Rusya'nın derdest edilmesinin en büyük nedeni Afganların birlik içerisinde mücadele etmesiydi. Farklı cepheler kuran Afganların aklında sadece Allah adına kendi topraklarını, vatanlarını zalimlere karşı savunmak vardı. Bu mücadelenin ana kumandasında ise şu isimler vardı:
Hizb-i İslami Afganistan: Mühendis Gülbeddin Hikmetyar
Cemiyet-i İslami Afganistan: Prof. Burhaneddin Rabbani
Mehaz-ı Milli İslami Afganistan: Seyyid Ahmed Gilani
Cephe-i Milli İslami Afganistan: Sıbgatullah Müceddidi
Hareket-i İnkılabi İslami: Mevlevi Muhammed Nebi Muhammedi
Hizb-i İslami: Mevlevi Yunus Halis
İttihad-ı İslami Bara-i İslami Afganistan : Abdurrab Resul Sayyaf
Afganistan, bu isimlerin açtığı cephelerdeki şanlı direnişin ardından 1988'de Sovyetlerin geri çekilmesiyle birlikte özgürlüğüne kavuşacaktı. Fakat hem Sovyet Rusya'nın hem ABD'nin hem de diğer zalim ve bir o kadar doyumsuz olan emperyalistlerin Afganistan üzerindeki oyunları bitmemişti.
Emperyalistler, Afganistan'ın özgürlüğünü yaşamasına izin vermecek ve iç savaşın fitilini ateşleyeceklerdi.
İşte bu tarihten sonra Afganistan'ı belirsizlik ve kaos dolu yıllar bekliyor olacaktı...
Sovyet işgalinin hemen ardından özgürlüğüne kavuşan Afganistan'ı daha çetin günler bekliyordu. Şanlı cihad ve direniş yerini iç savaşa bırakıyordu. Bir taraftan Hikmetyar diğer taraftan Rabbani amansız bir iktidar mücadelesine giriyor ve sonuç olarak her ikisinin de üzerinde anlaştığı bir isim Cumhurbaşkanı oluyordu. Fakat bu bile tarafların sakinleşmesine yetmiyordu. Çünkü ABD ve Pakistan istihbaratı her iki tarafı da birbirine karşı dolduruşa getiriyordu.
Bu durum Aganistan'ı bir türlü bitmek bilmeyen bir kaosa itmişti. Artık kardeşler silahları birbirlerine doğrulmuştu. Bir ülke için en kötü senaryo yaşanacak en kötü senaryo yaşanıyordu. Afganistan adeta paylaşılamıyordu.
Afgan halkı bir türlü istediği, arzuladığı, hayalini kurduğu özgür ve rafah ortamına kavuşamamıştı. Eğitim neredeyse sıfırdı, sağlık koşulları çok kötüydü, her an silahlar patlayabilir ve evinizin önünde onlarca kişi ölebilirdi. Emperyalistlerin istediği ortam hazırlanıyordu ve Afganistan yeni bir döneme kapı aralıyordu: Taliban dönemi...
İç savaş ile cedelleşen Afganistan'da bir türlü istikrar sağlanamamıştı. Bu durum uluslararası emperyal güçlerin en sevdiği ortamdı ve planlar işlemeye başlamıştı.
Ülkenin gündemi birden Pakistan destekli yeni bir grubun varlığı ile çalkalanmaya başladı. Bu örgütün hem Pakistan ile hem de ABD ile olan ilişkileri vardı. Birdenbire ortaya çıkan bu örgüt, kısa sürede elde ettiği operasyonel başarılar ile Kabil'e kadar geldi. Birçok yeri egemenliği altına alan örgüt, Hikmetyar'ı anlaşmaya mecbur bıraktı. Tarihler 1996'yı gösterdiğinde ise Kabil'i de ele geçirerek Afganistan İslam Emirliği'ni kurdu.
Taliban'ın başında ise ilerleyen zamanlarda dünyanın gündemine oturacak olan Molla Ömer vardı. Molla Ömer, kendisini halife ilan edecek ve Afganistan'daki ilk işi silah zoruyla güvenliği sağlamak olacaktı.
Taliban, yönetimini ele geçirdiği Afganistan'da İslam Şeriatı uygulayacağını iddia etse de gerçekte ortaya koyduğu uygulamalar hiç de İslam'a uygun değildi. Kadınların zorla burka ile ötürlmesi, kız çocuklarının okula gönderilmesinin yasaklanması, ülkede birçok şeyin yasaklanması ve verilen adaletsiz cezalar Afgan halkının antipatisini daha da arttırıyordu. Bu dönemde yaşanan kıtlık ve kuraklık da Afgan halkını vuran bir başka şey olmuştu.
Ülkenin en önemli para kaynağı olmaya başlayan uyuşturucu madde üretimi ve sevkiyatı, emperyal güçlerin de bir kez daha Afganistan'a akın etmesine neden oldu. Artık Afganistan, uyuşturucu trafiğinin merkezi olmaya başlamıştı.
Katı bir şekilde ülkeyi idare eden Taliban, birkaç kez ABD ve Pakistan konsolosluklarına yaptığı saldırılarla gündeme gelmiş olsa da asıl dünya gündemine 11 Eylül 2001'de girecekti. EL KAİDE, TALİBAN VE 11 EYLÜL
Tarihler 11 Eylül 2001'i gösteriyordu. O sabah bütün televizyon ekranlarında tek bir göeüntü mevcuttu; İkiz kulelere yapılan saldırı görüntüleri. Bu saldırının nasıl yapıldığı ve kim tarafından yapıldığına dair çok şey söylendi ve birbirinden farklı komplo teorileri ortaya çıktı. Fakat ABD'nin hedefi belli idi. ABD, bu sefer İslam dünyasına akın edecekti. Bunun senaryosu ise hazırdı: Usame bin Ladin...
Çok geçmeden saldırıyı El Kaide örgütü üstlendi. Artık yeni bir söylem üretmenin vakti gelmişti: İslamofobi...
Bu tarihten sonra batı dünyası hedef tahtasına İslam'ı ve Müslümanları oturttu. Artık İslam kavramı terör ile anılır olmuştu. Ve bu saldırıyı üstlenen Usame bin Ladin, Afganistan'a giderek Taliban ile anlaşmış ve oraya yerleşmişti.
Kısa pazarlıklar ve sonuçta Taliban'ın ABD'ye "Usame'yi vermeyeceğiz" cevabı... İşte ABD'nin Afganistan işgaline açılan kapı bu cümle idi. Ve 2001'de Başkan Bush'un talimatıyla başlayan Afganistan işgaline bir süre sonra NATO kuvvetleri de katılacaktı. Ve Afganistan halkı bu hiç tanımadıkları, dillerini bilmedikleri vahşi, yırtıcı ve zalim askerlerle uyanacaktı yeni güne.
İşgalin adını "mutlak özgürlük" koyan işgalciler tam 15 yıldır Afganistan'da zulümlerine zulüm kattılar. İşgalden bu yana hepimizin artık normal karşıladığı Guantanamo resimleri, vahşet görüntüleri ve yok edilmeye çalışılan bir halk...
Afganistan'ın işgali bölge halkına ne özgürlük getirdi ne de huzur... Aksine ölüm, işkence, kalıcı sakatlıklar ve esareti beraberinde getiren işgalin ilk on yılında resmi rakamlara göre en az 60 bin sivil katledilmişti. Fakat bu resmi rakamların aksine gerçek rakamlar kat be kat daha fazla idi. İşgal, yüzbinlerce hatta milyonlarca ölü ve yaralı bırakmıştı ardında. Halen süren işgalin hesabını ise ne uluslararası güçler ne de bölgesel güçler soramıyor. Aksine BM, ABD'nin suçlarını aklamakla vakit öldürüyor. Öte yandan Afganistan halkı kendi iradesinin gasp edildiği günden bu yana her gün ölmeye devam ediyor.
ABD'nin Arap Baharı sonrası Suriye'de uzun süre aktif rol almış olması Afganistan konusunun gündemden düşürmüş olsa da Afganistan'da halen büyük çatışmalar, bombalı saldırılar ve cinayetler hız kesmeden devam ediyor. ABD Başkanı Trump'ın Suriye'den çekilme kararının ardından yeniden gündeme gelen Afganistan konusunda Taliban ve NATO'nun veya ABD'nin görüşmelere başlamış olduğu bilgileri yayılıyor. Bu görüşmelerin ne kadar sağlıklı ve adil olduğu ayrı bir tartışma konusuyken Afganistan'da savaşın acı yüzü sivilleri, çocukları ve kadınları olumsuz etkilemeye devam ediyor.
Taliban ile yapılan görüşmelerin sonucu merak edilirken en çok merak konusu olan konu ise NATO ve ABD askerlerinin Afganistan'dan çekilip çekilmeyeceği. Ne NATO ne de ABD, Afganistan'daki çıkarlarını garanti altına almadan çekilme gibi bir karar almayacaktır. Taliban ile yapılan görüşmeler de muhtemelen bunun üzerinedir.
Analiz: Cuma Obuz