Vahdet gazetesindeki Feya Gümüşlüoğlu'nun yazısı,
Şeyh Selman ve onun gibi daha nice hazineler var içinde ve onları bulup çıkarmak biraz da bizim elimizde. Tek yapmamız gereken bize sunulan dar çerçevenin ötesine geçip, önyargılarımızdan kurtulmak…
Bazı röportajlar vardır ki sadece bir gazeteci değil sıradan bir insan olarak çok şanslı hissetmene neden olur. Herkese nasip olmayacağını bilirsin, ayrıcalıklı bir durum olduğunun farkındasındır.
24 Nisan Cuma günü Şeyh Selman el Avde ile yaptığım söyleşi, kendimi her bakımdan şanslı hissettiğim o söyleşilerdendi…
6 MİLYON TAKİPÇİ
Katar'a bir programda konuşma yapmak üzere gelen Suudi Şeyh Selman'a dair, dürüst olmak gerekirse çok fazla bilgim, doğal olarak da fikrim yoktu. Suudi din adamlarının insanda ilk anda uyandırdığı çekince ve biraz önyargı dışında…
Cehaletime rağmen, twitter'da 6 milyon takipçisi olan, sadece Arap dünyasının değil tüm İslam aleminin en popüler ve saygın şeyhlerinden biri ile tanışmak ve röportaj yapmak için büyük bir heyecan duyuyordum.
GİDERKEN TAVSİYELERE UYDUM
Şeyh Selman, Suudi Arabistan'da İhvan ile Vahhabilik düşüncesinin sentezi olarak özetlenebilecek 'Sahva' hareketinin en önemli figürüydü. Rejime muhalif görüşlerinden ötürü hapis yatmış bir din adamıydı. Yalnızca bu 'wikipedia' bilgisi bile onunla tanışmak için insanı heyecanlandırmaya yeterdi.
Şeyh'in Doha'ya geleceğini öğrendiğim günden itibaren ona ulaşmanın en iyi yolunu aramaya başladım. Öyle bir yol bulacaktım ki röportaj talebime hayır demeyecekti, zira röportaj vermeyi çok fazla sevmediğini duymuştum. İlk aklıma gelen, yakından tanıdığım diğer bir Şeyh, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) eski başkanı Muaz el Hatib oldu. Birbirlerini iyi tanıdıklarından şüphem yoktu. Muaz el Hatib'e kendisini aramasını ve röportaj talebimi iletmesini rica ettim. Her zamanki gibi beni kırmadı…
Cuma akşamı Şeyh Muaz ile birlikte, Şeyh Selman'ın Doha'da kaldığı St. Regis oteline gittim. Giderken mutlaka siyah abaye (ferace) giymem konusunda günler öncesinden tavsiyeler almaya başlamıştım. Bu tavsiye ve uyarılardan ya da korkumdan değil, her din adamına karşı duyduğum saygıdan dolayı elbette örtünerek gidecektim görüşmeye. Gardrobumdaki en sade ve renksiz abayemi üzerime takıp, saçımı Körfez usulü değil Türk usulü sıkı sıkıya bağlayıp çıktım evden.
KENDİNİ HER KONUDA ÇOK İYİ YETİŞTİRMİŞ BİRİSİ
Hatib ile birlikte, Şeyh'ın kaldığı odaya çıktık. Kapı açıldığı andan itibaren tüm önyargılarım uçup gitti. Belki ayrı bir odaya alınırım, sorularımı doğrudan değil aracı yoluyla sordururum diye düşünürken, sıcak ve samimi bir karşılama buldum. Elbette tokalaşmadık, ama Şeyh Selman ve odadaki diğer 4 Suudi genç adam, beklediğimden çok daha samimi bir şekilde hoşgeldin dedi, hatırımı sordu. Salondaki koltuklardan birine geçip oturdum, haremlik selamlık falan yapmadık. Henüz üzerimden atamadığım hafif bir tedirginlikle kendimi tanıttım...
Muaz el Hatib ile beraber giderek büyük bir akıllılık etmiştim, zira onu gördükleri için bariz biçimde mutlu oldular, kendisini yanımda getirdiğim için bana teşekkür ettiler. Belli ki birbirlerini tanıyorlardı ve uzun zamandır görüşmemişlerdi.
Tahmin edilebileceği üzere, sohbet doğrudan Suriye ile başladı.
İki Şeyh, yaklaşık yarım saat Suriye'de ve bölgede olan biteni konuştu, ben fotoğraf çekip twit atmakla meşgulken…
Şeyh Selman'ın genç oğlu Abdullah da aramızdaydı. Önceki gün Şeyh'in konuşma yaptığı programda, babasına sürpriz olarak sahneye çıkartılmıştı, zira Abdullah Amerika'da okuyordu ve babasını yaklaşık dört senedir görmemişti. Kendisini her konuda iyi yetiştirdiği her halinden belliydi.
SAYGI VE HAYRANLIK DUYULACAK BİR DİN ADAMI
Karşımda oturan ve gözünü gözümden ayırmadan benimle konuşan bu Suudi Şeyh, tanıdığım ya da kafamda canlandırdığım diğer birçok din adamından farklıydı. İlk dakikadan itibaren bende derin bir sevgi, saygı ve hayranlık uyandırdı.
Kayıt cihazımı açtıktan sonra Şeyh'e dini konulardan politikaya, yaklaşık 14 soru sordum. Hiç şikayet etmeden, aceleye getirmeden uzun uzun yanıtladı hepsini. Üstelik bazı sorularımın, bir din adamının 'fazla siyasi' bulabileceği nitelikte olmasına rağmen…
Röportaj bittikten sonra bir röportaj klasiği olan 'off the record' kısmına geçtik. Elbette daha samimi ve koyu bir sohbet başladı. Böyle bir din alimini yakalamışken kafamı karıştıran bazı şahsi soruları da sormadan edemezdim. Kadın-erkek ilişkilerinden çok eşliliğe, içime sinmeyen bazı hadislere kadar birçok 'hassas' mevzuda muhabbet ettik.
SUİSTİMALA AÇIK VE HASSAS BİR KONU
Çok eşliliğe dair sorum üzerine oğlu Abdullah'a dönüp, 'haydi bakayım önce sen cevap ver' dedi. Henüz 20'li yaşlarında olan bu genç adam, dört eş izninin erkeklere verilmiş bir ayrıcalık değil, o dönem sınırsız sayıda yapılan evliliklere bir sınır getirme amaçlı olduğunu anlattı.
Şeyh'in ABD'de hukuk doktorası yapan ve harika bir İngilizce konuşan oğlunu da kendi gibi yetiştirmesi, Suudi Arabistan'ın geleceğine dair bana büyük umutlar verdi. Oğlundan sonra söz alan Şeyh'in çok eşlilik konusunda yaptığı 'yetim kız' vurgusu, İslam'daki bu kritik konuyu suistimal etmeye çok eğilimli Araplar'ın kulağına küpe olması gereken cinstendi.
Ardından soru sorma sırası Şeyh Selman'a geldi. Genç ve heyecanlı bir Türk gazeteci bulmuşken onun da sormak istediği bazı şeyler vardı.
Türkiye'deki gidişata ve siyasi gelişmelere ilişkin fikirlerimi dinledi, kendi fikirlerini aktardı. Bu bölüm de aramızda kalacak. Özetle Şeyh'in Erdoğan'a inandığını ve adımlarını desteklediğini söylemekle yetineyim.
ASLA DIŞARIDAN GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL
Ayrılmadan kendisine de söylediğim gibi, Arap dünyasının Şeyh Selman gibi din adamlarına ihtiyacı var. Suudi Arabistan, kadınların araba dahi kullanamadığı, her erkeğin eksiksiz dört karısının olduğu, her gün 'erkek mecbur kalırsa karısının etini yiyebilir' türünde yalan yanlış fetvaların yayınlandığı bir ülkeden ibaret değil.
Suudi Arabistan, basında okuduklarımızın veya bize sunulanın çok daha ötesinde bir yer. Şeyh Selman ve onun gibi daha nice hazineler var içinde ve onları bulup çıkarmak biraz da bizim elimizde. Tek yapmamız gereken bize sunulan dar çerçevenin ötesine geçip, önyargılarımızdan kurtulmak…