TIMETURK | ÇEVİRİ
Suudi Arabistan ekonomisinin merkezi, ülkenin hareketli şehri Cidde artık durgun. Bugünlerde adeta bir hayalet şehri andırıyor. Hiçbir şey eskisi gibi göz kamaştırıcı değil. Ama bu durum Cidde'ye özgü değil. Ülkenin dört bir yanındaki işletmeler, mali yükümlülükleri karşılamak için mücadele ediyor. Bu mali yükümlülükler arasında daimi giderler ve maaş, kira, gittikçe artan vergilerin de dahil olduğu işletim maliyeti var.
İŞ PİYASASI
Hükümet, Suudi iş piyasasında çalışan yabancıları meşru bir gelir kaynağı olarak görüyor. BanqueSaudiFransi'nin Temmuz'da yayınladığı ve Suudi medyasında da yer bulan rapora göre, ülkede 11.7 milyon yabancı var. Bu yabancıların 7.4'ü çalışan, kalan 4.3 milyon kişi ise onlarla birlikte yaşayanlar.
1 Temmuz'da hükümet, çalışanlarla birlikte yaşayanlardan, oturum izni anlamına gelen ve yapılması zorunlu olan kimlik kartı yenileme işleminden ücret almaya başladı. Bu kişiler artık her ay 100 Riyal (26.66 ABD Doları) ödeyecek. Bankaya göre, 2020'ye kadar bu sayı 440 Riyal'e (106.66 ABD Doları) yükselecek ve toplamda 20 milyar dolarlık gelir elde edilmiş olacak.
Bir dövizci dükkanında Suudi Riyalleri:
Görünüşe bakılırsa bu politikaları belirleyenler olaya yüzeysel bakmaktan öteye gidemiyor. Evet, bu vergiler direkt gelirleri yükseltebilir, ama aynı zamanda ülkedeki girişimcilik ve küçük -orta çaplı işletmeleri de yok edeceklerdir. Bu tarz işletmeler oldukça sınırlı bir bütçe ve kaynakla çalışır. Yapılan düzenlemeler, zaten birçok zorlukla boğuşan bu sektörü daha da kötü hale getirecek. Bu nedenle, birçok işveren vergi olarak vermesi gereken parayı işçilerine ve elemanlarına aktardı. Sonuç olarak yabancı işçilerin çoğu bu yeni vergileri kendi cebinden vermek zorunda. On binlerce kişi bu vergiyi ödemek yerine söz konusu yasanın çıktığı haftalarda Suudi Arabistan'ı terk etti ve ülkeden kaçanların sayısı gitgide artacak.
Sonuç olarak, işgücü ve servis masrafları fırlarken, iş piyasası gittikçe küçülüyor. Küçülen iş piyasasının etkilediği birçok işletmenin sunduğu mal ve servislerin fiyatı da artacak.
SUUDİ ALİM GÜCÜ
Küçük-orta çaplı işletmeler üzerindeki baskı, tam da yıllardır Suudilerin alım gücünün en kötü olduğu ve daha da düştüğü bu dönemde iflas etmelerine neden olacak. 2016'ya ait bir raporda, Cidde merkezli National Commercial Bank'ın aktardığına göre 2015 Şubat'ında çekilen para %13.3 oranında düşmüş, satış işlem değeriyse yıllık %9 oranında düşmekteydi (2009'dan beri en büyük düşüş). Suudi bankalarındaki toplam para yatırımının da 2015'te sadece %1.9 büyüdüğü, bu oranın Körfez Savaşı'ndan sonraki en yavaş büyüme olduğu bilgisi de raporda yer aldı.(…)
Şu bilgiyi akılda tutmakta fayda var: Bu rapor 2016'da yayınlandı, o zamana kadar su ve enerji ücretlerindeki artışlar ve yeni vergiler yürürlükte değildi. Ancak, bu yıl ve önümüzdeki yıllarda etkileri hissedilmeye başlanınca, ülkedeki işletmelerin yüzde 90'ını oluşturan küçük-orta çaplı işletmeler muhtemelen çökecek.
Her şey bu kadarla sınırlı değil. Suudi ekonomisi için işler çok daha kötüye de gidebilir. Mesela, hükümetin özel sektörde işe alımları resmen durdurmasının ardından on binlerce devlet çalışanının işine son verilmesi bekleniyor. Böylece ani ekonomik düşüşün yarattığı psikolojik ve finansal şokun ardından, çok daha fazla insan kitlesel işsizlik sonucu fakirleşecek.
Dilenciler yol kenarında Riyad / 2014
HÜKÜMETİN HARCAMA POLİTİKASI
Suudi Arabistan'da halk artık devleti çözümün bir parçası olarak görmüyor. Hatta insanlar devletin kendilerine ihanet ettiği düşüncesinde. Krallığın ekonomiyi aniden kötüye götürmesi meşruluğunu yitirmesine neden oluyor. Suudi devleti, önümüzdeki aylarda ve yıllarda daha da kötüye gidecek olan ciddi bir güvenilirlik krizinin eşiğinde.
Muhammed bin Selman'ın ‘2030 Vizyon' adlı ekonomik reform programının halkın geniş kesimi tarafından umursanmaması ve reddi de bu noktada önemli. Halk, ekonomik krizin ve Yemen'deki yıpratma savaşının tam ortasındayken böylesine uçuk planları inandırıcı bulmuyor.
Suudi halkı, Donald Trump'ın ülkeye son ziyaretinde imzalanan 10 yıllığına 350 milyara mal olan silah antlaşmasını utanç verici buldu. Yetmezmiş gibi, hükümet benzer antlaşmaların süreceğinin sözünü veriyor. Ayrıca Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi hükümetine de milyarlarca dolarlık para ve yakıt türünden destek sağlandı. Halkın öfkesi gitgide artıyor ve bir noktada patlayacak. Hükümetin harcama politikasından bıkan halk; devletin sağlık, barınma ve yeni iş alanları açma konularında yatırım bekliyor.
Suudi Savunma Bakanı ve eski veliaht prensi Muhammed:
İÇ KAOS
Bunca karışıklığın ortasında, Suudi liderler kendi halkına karşı ‘fatih' tavırlarını sürdürüyor. Sürekli kılıç yoluyla krallığın kontrolünü sağlamakla övünüyorlar. Ortada en ufak bir farklı görüşe veya duruşa yer bırakmayan bir mutlak monarşi var, öyle ki hükümetin sevmediği bir işe ya da Katar gibi bir ülkeye sempati beslediğinizi ifade etmeniz mümkün değil. Örneğin, eğer herhangi bir Suudi Arabistan vatandaşı yaşanan diplomatik krizde Katar'ın tarafını tutarsa 15 yıl hapis ve yarım milyon dolar para cezasına çarptırılabiliyor. Bu kadar sert cezalar vermek bir yana, nasıl bir rejim politik bir söylemi dayatabilir ya da halkın dayanışma isteğine engel olabilir? Bahsi geçen yasa, sosyal medyada alay konusu oldu. Mesele şu ki, hükümet gerçeklikten tamamen uzakta ve halkın politika ve tavırlarına karşı ne kadar öfkeli olduğunu idrak edemiyor.
Dahası var. Devlet, Suud hanedanın geldiği Necd bölgesi hariç ülkenin tamamında yerel kültürleri ötekileştiriyor. Yerel, geleneksel olan kıyafetler yasaklandı ve herkes resmi devlet üniforması olarak Necdi kıyafeti giymeye zorlanıyor. Kamu personelleri bu ulusal giyim yasalarına uymak zorunda ve iş yerlerinde yerel kıyafetlerini giymeleri yasak. Aynı zamanda pasaport ve kimlik için çekilen fotoğraflarda da bu ‘ulusal' kıyafeti giymek zorundalar, yoksa bunlara sahip olamıyorlar. Bu tarz bir tavır mağlup edilmiş bir düşmana karşı sergilenir, kendi halkına karşı değil.
Cizan bölgesinden bir adam geleneksel kıyafetiyle:
İÇ SAVAŞ SENARYOSU
Bir kıvılcım iç savaş çıkarmaya yetecek. Benim amacım bunu kışkırtmak değil. Tam tersine, bu bir uyanış çağrısı. Bazılarınız, ‘Ne fark eder ki?' diye sorabilir. Ekonomik zorluklar halkın devlete karşı ayaklanmasının belirleyici faktörü olacak diye bir şart yok. Ekonomik durumu Suudi Arabistan'dan daha kötü olan yüzlerce ülke var. Sahra altı Afrikası ve Latin Amerika'da berbat ekonomik durumlarına rağmen yönetimi zorla elde tutan hükümetler var. Ama Suudi Arabistan'da durum biraz daha farklı. Düşünün, uzun yıllar çalıştıktan sonra aldığınız bir aile eviniz var, o evden birçok jenerasyon geçiyor ve birdenbire onu kaybediyorsunuz. Nasıl hissederdiniz? Yaşayacağınız hayal kırıklığını düşünün, aileniz onlarca sene önce artık tamamen kurtulduğunu düşündüğü evsizlik ve fakirliği yaşıyor. Bu bazılarını delirtir, hatta intihar etmelerine sebep olurken, diğerleri de sıfırdan başlamanın yollarını arar.
Ama Suudi toplumu için tüm bunlar tek bir kapıya çıkar: Devrim. Sahip olduğu her şeyi kaybeden insanların tepkisi öfkeyle sokağa çıkmak olur. Suudi Arabistan'ın bir başka farkı da şu: Halkın büyük bölümü ve yoksul kesim şehirlerde yaşıyor. Bu da demek oluyor ki, halkın üçüncü dünya ülkelerinde yaşayanların aksine yapısal engelleri yok. Tıpkı Mısır ve Tunus devrimlerinde olduğu gibi, Suudi Arabistan'ın fakir halkı, sağlam iletişim altyapısı ve avantajlı coğrafyasıyla rahatça organize olup bir araya gelebilir.
Başka bir faktörse paranın Suudi Arabistan politikasında oynadığı, nüfuz genişletmeye ve istihdama yönelik iç harcama yoluyla istikrar yaratmaya yönelik rolü. Paranın suyunu çekmesiyle krallığın yakın gelecekte istikrarsızlaşması muhtemel. (…)
Sadece birkaç bin kişinin öfkesini sokağa taşıması ve güvenlik güçlerinin vereceği sert bir karşılık iç savaşın başlangıç aşamasını oluşturmaya yetecektir. Bu bağlamda Libya ve Suriye örneğini düşünün. Protestocuların rejim değişimi talebine zalim diktatörlükler aşırı güç kullanımıyla cevap vermişti. Bu durum zamanla güvenlik güçleri içinde de itaatsizliğe sebep olacak ve taraf değiştirmelerini sağlayacaktır. Özgür Suriye Ordusu bu şekilde oluşmuştu. Tüm bunlar ülkeyi dış müdahaleye açık hale getirecektir. Kilit nokta şu: Suudi hükümeti şimdi hareket etmek ve halkın öfkesini kontrol altına almak zorunda.
POLİTİK ÇIKARIM
Hükümetin bu işten sıyrılmasının tek yolu politik açıklıktır. Bu artık etik bir seçenek değil, bir kurtuluş stratejisidir. Siyasi sorumluk dağılımına yönelik açık görüşlü, efektif ve seçime dayalı bir parlamento şarttır. Halk, oy vererek temsilciler aracılığıyla bu sorumluluğa ortak olacaktır. Bunlar Suudi hükümetinin yüzleştiği iç baskı ve gerilimleri hafifletecektir. Dahası, devlet ifade özgürlüğüne izin vermelidir. Bu insanların sadece hakkı değil, aynı zamanda ihtiyacıdır. İnsanların özgürce fikirlerini ifade edebilmeleri ve bu nedenle iyi hissetmeleri psikolojik bir ihtiyaçtır. Halkı ilgilendiren meselelerde fikirlerini beyan etmeleri onları değerli hissettirir. Bu düzenlemelerin bir başka yararı da devletin artık daha önemli işleri ilgilenmekte olduğu izlenimini yaratmak olacaktır.
Sonuç olarak Suudi Arabistan, şu anda tarihinin önemli bir aşamasında. Ya modernize olup hayatta kalacaklar ya da değişime direnip silinip gidecekler. Ekonomik modernleşmeye denetleme mekanizması kurmadan ve halka hesap vermeden ulaşmak imkansızdır, çünkü her türlü işin gizli yapıldığı bir ortamda yozlaşma ve kötü yönetim kamusal yararlara baskın gelecektir.
Böyle zamanlarda, ülkenin ekonomisi bu kadar kötüyken, liderler halkın öfkesini yatıştırmak ve bu fırsattan faydalanmak istiyorsa, halkı karar alma mekanizmasına dahil etmek bir lüks değil, ihtiyaçtır. Sosyoekonomik sorunlar halkı devlete düşman eder. Çare iyi yönetimdir. Bu çareyi geciktirmek, en kötü senaryoyu kaçınılmaz hale getirmekten başka işe yaramaz.
MIDDLE EAST EYE NOTU: Güvenlik sebebiyle yazarın adını açıklamıyoruz. Bu makalede ifade edilen görüşler yazara aittir ve Middle East Eye'ın yazı politikasını yansıtmak zorunda değildir.