Dolar

34,5705

Euro

36,2083

Altın

2.967,66

Bist

9.633,16

‘Taş atan göçmeni kurşunla karşılamak’

Meksika’dan ABD’ye büyük bir göç dalgası ilerliyor. Trump’ın bu göç dalgasını durdurmak için sınıra binlerce asker göndermesine ve herhangi bir göçmenin taş atmasına karşı mermiyle karşılık verileceğini açıklamasına Yeni Şafak yazarı Yasin Aktay bugünkü yazısında tepki gösterdi.

7 Yıl Önce Güncellendi

2018-11-03 09:11:19

‘Taş atan göçmeni kurşunla karşılamak’

Göçmen politikası ile sık sık eleştirilen Trump bu kez'de Meksika'dan gelen göç dalgası ile ilgili sert açıklamalarda bulundu. Yeni Şafak Yazarı Yasin Aktay bu açıklamalara,  “Mültecilik bütün insanlığın üzerine bir borçtur, kaçılamayacak bir yüktür, ama özellikle refahlarını sömürgeciliğe borçlu olanlar üzerine bir borçtur.” diyerek tepki gösterdi.

İşte Yasin Aktay'ın yazısının tamamı:

Taş atan göçmeni kurşunla karşılamak

Tuhaf bir başlık tabi. Öncelikle, göçmenin veya başka herhangi bir insanın taş atması neresinden savunulabilir? Savunulamaz elbet. Belki kendisine kurşun atana elinde başka bir şey yoksa savunma maksadıyla taş atmak…

Dünyanın binbir türlü ahvali olabilir, bu ahvali tek bir örneğe sıkıştırmamak lazım.

Ama canını kurtarmak için, iltica etmek üzere ülkeye sığınmaya gelen mülteci durup dururken neden taş atsın ki? ABD Başkanı Trump, Meksika üzerinden ABD sınırına ilerleyen binlerce göçmen hakkında konuşurken “askerimize taş atmak isterlerse, askerimiz buna karşılık verir” demiş.

Dikkat buyurun, göçmenler henüz taş atmamış, “taş atmak isterlerse” demiş o yüzden Trump.

Bu, açıkça gelen her mülteciye baştan silah kullanarak öldürmekle tehdit etmek anlamına gelmiyor mu? Öldürmek için bahaneyi önceden hazırlarsın: elinde bir taş vardı, ya attı ya atacaktı, her ihtimale karşı, ölümü hak etti.

Mültecilik bütün insanlığın üzerine bir borçtur, kaçılamayacak bir yüktür, ama özellikle refahlarını sömürgeciliğe borçlu olanlar üzerine bir borçtur.

Mülteciye, özellikle bir felaketten kaçıp gelen mülteciye kapısını kapamak bir suçtur. Müreffeh devletlerin refahında elbette refaha erememiş insanların bir hakkı vardır. Hele bu ülkeler geçmişlerinde ve bugünlerinde emperyalizm olan, sömürgecilik olan ülkelerse, akan mülteci dalgaları onlardan haklı alacaklarını talep etmek üzere gelmektedirler. Bu borcu ödemekten kaçamazlar.

Küreselleşen dünya bu ülkelerin insanlarına istedikleri her yere rahatlıkla gidebilme imkanı sağlıyor. Adına onun için küreselleşme deniliyor. Ancak küreselleşmenin yaldızlı yüzünün bir de arka yüzü var ki, orada bu imkanın ve bu hakkın herkes için eşit olarak kullanılabiliyor olmamasıdır. Amerikalı her yere istediği gibi gidebilir, ama Meksikalı Amerika'ya canı istediğinde gidemez. O yüzden küreselleşme, bazı insanlar için küreselleşmedir, bazı insanlar için henüz dört köşe bir tepsi olmaya devam ediyordur.

Refah düzeyi yüksek toplumların bu refahlarını büyük ölçüde bu sömürge pratiklerine borçlu oldukları halde, bizzat iliklerine kadar sömürmüş oldukları toplumlara karşı kapılarını kapalı tutmaları aralarına aşılmaz güvenlik duvarları örmeleri, insanlığa karşı süregelen sorumsuzluklarının önemli bir göstergesi. Cehenneme çevirdikleri dünyanın öbür yanı yanıp tutuşurken kendi refahlarını bu şekilde ilelebet sürdürebileceklerini sanıyorlar. Oysa bu ateş, paylaşmayı öğrenmedikleri sürece eninde sonunda onları da öyle veya böyle yakar.

Meksikalıları daha ne kadar durdurabilirler?

Afrika'nın kimliği, kişiliği yok sayılmış, servetleri talan edilmiş karaderili mazlumlarını, kendilerine dayatılmış diktatörlüklerinin zulmü altında yaşamaya mahkum bırakılmış Ortadoğu'nun çilekeş halklarını bu zulüm ve yoksulluk şartlarında ne kadar tutabilirler?

Ya bulundukları yerde veya kendi sınırlarında bu borçlarını talep etmek üzere kapılarına dayanacaklardır. Onların alacaklarını, alacak iddialarındaki haklılıklarını çok iyi bildikleri için öfkelerinden korkuyorlar. Ellerine bir taş yakıştırıyorlar, çünkü kırık kalplerinden ve taştan başka silahları olmadığını biliyorlar ve yine yapacaklarını yapıyor, kırık kalbe ve eldeki taşa yüksek orantısız silahlarıyla karşılık veriyorlar.

ABD'de ara seçimler için gün sayılırken Trump'ın bu sözleri ve tavırları bir seçim yatırımı olarak görülüyor.

Bu sözlerle insan haklarına duyarlı çevrelerin yoğun eleştirisine konu olan bir ABD başkanının, bu sözlerle prim yapabileceğini düşünmesinden daha da kötüsü gerçekten de prim yapabiliyor olmasıdır.

Ne yazık ki, yabancı düşmanlığı, mülteci düşmanlığı biraz kaşındığında her yerde karşılığı olabilecek önemli bir popülizm malzemesi. Amerika'da herkesin geçmişinde ya mültecilik, ya göçmenlik bulunması durumu değiştirmiyor. Bir nesil önce büyük sıkıntılar çekerek gelmiş olanlar şimdi gelenlerin sıkıntılarını yok sayarak, onları yabancı saymaya ve ülkeyi kendilerine kapatma fikrine prim vermeye başlayabiliyor.

Amerika'yı Amerika yapan onun bir göç ülkesi olmasıdır halbuki. Göçmen veya mülteci olmayanları çıkarsanız bugün Amerika'da soykırımdan geriye kalan Kızılderililerden başkasını bulamazsınız. Aslında o yüzden, Amerika'da göçmenlere karşı belli bir duyarlılığın korunması bir devlet politikası hatta ideolojisi olagelmiştir.

Bugün Trump ile birlikte bu devlet ideolojisinin altı oyuluyor. Yabancı düşmanlığına dayalı bir popülizmin heryerde bir karşılığı var. Bugün Türkiye'de Suriyeli mültecilere karşı benzer kışkırtmalar yapanlar da Trump'ın gördüğü bu düzeye popülistçe oynuyor.

Yazık ki, insanlığın hümanizm kalitesi sandığımız kadar veya bazı filozofların bize telkin etmeye çalıştıkları kadar yüksek değil. Gele gele insanın insanın kurdu olduğunu gerdüğümüz bir noktaya vardık.

Bu bir gerçekse, kurtların birbirini yemesini engelleyecek bir hukukun temini lazım elbet. Siyasetçinin görevi ise öncelikli olarak o hukuku gözetmek, korumak ve canlı tutmak. Yoksa iki oy alacam diye onu kışkırtıp insanların birbirlerine haksızlık yapmalarının önünü açmak değil.

SON VİDEO HABER

Yemek yerken silahlı saldırıda başından vuruldu

Haber Ara