TİMETURK I HABER MERKEZİ
İslam dünyasının en renkli ve kalabalık Müslüman nüfusuna ev sahipliği yapan Endonezya'da Ramazan ayı, farklı toplum kesimlerinin ortak heyecanına konu oluyor. Ramazan heyecanı, aynı zamanda üçüncü dünya ülkelerinin en kalabalık başkentlerinden biri olan başkent Cakarta'da daha belirgin olarak görülüyor.
‘Cakarta, İslam, Müslümanlık' denilince akla kuşkusuz ki İstiklal Camii geliyor. Devlet erkanının da 'ülke ve başkent İslamının' simgesi olarak dünyaya tanıtma çabası gösterdiği İstiklal Camii, İslam ülkelerinden gelen üst düzey yetkililerin ilk uğrak yerlerinden biri oluşuyla tanınıyor. Cami, Ramazan ayında önemli etkinliklere ev sahipliği yaparak toplumsal-dini işlevini yerine getiriyor. Ancak başkent, bu camiinin dışındaki diğer dini/seküler mekanlarıyla da Ramazan'ı kucaklıyor.
HIRİSTİYAN VALİDEN MESAİYE RAMAZAN DÜZENLEMESİ
"Zıtlıklar başkenti" olarak da anılmayı hak eden Cakarta'da, geniş Müslüman kesimlerin varlığının kısmen yönetime de yansıması nedeniyle Ramazan ayı, inananların gündelik yaşamını rahatlatacak uygulamalara sahne oluyor. Bu zıtlıkları görünür kılan en önemli unsur ise, iki yıla yakın bir süredir şehrin Çin asıllı bir Hıristiyan olan vali Basuki Tjahaja Purnama tarafından yönetiliyor olması. Çin'in Hakka etnik yapısına mensup olması dolayısıyla Ahok lakabıyla da anılan vali, Ramazan ayı öncesinde kendisine bağlı kurumlarda çalışma saatlerini düzenleyerek ‘hoşgörü' ortamına zemin hazırlarken, çalışanların iş disiplininden taviz vermemesi gerektiği yolundaki açıklamalarıyla da rehavete engel oluyor. Resmi kurumlarda sabah yedide başlayan mesai, öğlen ikide sona eriyor. Böylece, Müslüman nüfus, sabah ezanının ardından işe gitmek için yola koyulurken, öğlen namazının ardından aileleriyle iftar hazırlıkları için yeterli vakte sahip oluyorlar.
Çalışma saatlerinde yapılan düzenlemeyle öğlenden sonra gündelik koşuşturma iftar telaşına dönüşüyor. Son derece lüks araçlar ve konvansiyonel taksilerin yanı sıra ‘bajai' olarak adlandırılan üç tekerlekli 'taksiler', neredeyse her köşe başını tutmuş ‘ojek'ler, yani kiralık motosikletler yolcularını bekliyor.
SEYYAR LOKANTALAR
Şehrin merkezi Monas Anıtı çevresindeki geniş caddelerden başlayan trafik karmaşası, çeperlerdeki mahallelere kadar yayılıyor. Aileleriyle, yakınlarıyla birlikte iftar açma arzusu, sadece evlere yöneltmiyor insanları. Geniş kesimlerin yaşam standardı görece düşük de olsa, 'dışarıdaki' çok çeşitli yeme-içme mekanları, neredeyse herkese uygun seçenekler bulmayı kolaylaştırıyor. Geniş caddelerin, dar sokakların sağlı sollu kaldırımlarında ikindi sonrasında açılmaya başlayan ‘beş ayak' (kaki lima) ve ‘Tegal lokantası' (warteg) tabir edilen ‘seyyar'/'açık hava' lokantalarından, orta halli lokantalara ve ‘ekstrem' menüler sunan beş yıldızlı otellere ve lüks restoranlara kadar bu mekanlar, başkentin en önemli zıtlıklarından biri olarak Ramazan'da da varlığını sürdürüyor.
CAMİLER, GÖKDELENLER VE GECEKONDULARI BİRLEŞTİRİYOR
Başkent Cakarta, gecekondular ile gökdelenlerin iç içe geçtiği görünümüyle bir başka tezadı sergiliyor. Son dönemde kalkınmacı söylemle küresel sahnede yer alan Endonezya'nın başkenti, farklı dünyaların çatışma alanı kadar, bu çatışmanın ortak bir zeminde buluşarak aşılması için bir tür gayrete de konu oluyor. Bu anlamda iki farklı dünyanın göstergesi olan gecekondu ve gökdelenleri sembolik olarak birleştirense camiler ile mescidler.
Başkent, gecekonduları içine sıkışmış irili ufaklı camileri kadar, aralarında önde gelen bankaların da bulunduğu bazı kamu kurumlarının yanı başında ‘gösterge değeri yüksek' camileri kadar, gökdelenlerin zemin katlarındaki ‘mescidleriyle de' kutsal ayda farklı bir çehreye bürünüyor. Halkın kutsal mekanlarda hep birlikte iftar yapma geleneği, büyük şirketleri de benzer bir uygulamaya sevk ediyor. Böylece gökdelenlere yerleşik şirketlerin yanı başındaki camiler ile alt katlarındaki mescidler Ramazan ayında fukaranın gönlünün alındığı mekanlara dönüşüyor.
BÜYÜK ŞİRKETLERDNE İFTAR ORGANİZASYONALRI
Normal günlerde bu binalara belki de yolu hiç düşmeyen şehrin ekonomik ve sosyal anlamda mağdur kesimleri, aynı sosyal tabakaya mensup kişilerle bir arada kutsal ayın en önemli anlarından birini tecrübe ediyor. Büyük şirketler, oldukça düzenli organizasyonlarla fukaranın iftar saatini şenlendiriyor. Şirket çalışanlarının ve cami/mescid görevlilerinin el birliğiyle hazırlanan sofralara ‘misafirler' davet ediliyor. Kadın, çocuk ve yaşlı insanlar belki de en huzurlu anlarını yaşıyorlar. Bununla birlikte, bu ‘nimete' şükrettikleri kadar, ait olmadıkları bir mekanda bulunmanın getirdiği bir tür çekingenliği de yüzlerinde okumak mümkün.
İlgili şirketi temsilen gelen ‘yetkililerin' bu insanlarla bir arada, aynı ortamı paylaşarak bir tür ‘kardeşlik' örneği sergilemesinin bu çekingenliği gidermeye matuf bir yönü de yok değil. Böylece ‘biz ruhu' pratiğe yansıtılmaya çalışılıyor. Başkent Cakarta'da, zengini fakiriyle geniş Müslüman kesimler Ramazan'ı tüm zıtlıklarıyla birlikte yaşıyor. Tüm bu zıtlıklara rağmen, Müslümanlar ‘oruçla' birliği yakalıyor.
Cakarta kentindeki Müslümanlar Ramazan ayının ilk teravih namazını İstiklal Cami'sinde kılmıştı.