15 Temmuz gecesi, halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı ve hükümete yönelik darbe girişiminin yankıları hem yurt dışında hem de yurt içinde devam ediyor. The Economist dergisi, darbe girişimine geniş yer verirken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı kapağına taşıdı.
ODATV.com'un aktardığı bilgide; Son gelişmeler ışığında tüm dünyanın ilgi odağı haline gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, The Economist, 23 Temmuz tarihinde piyasaya çıkacak sayısının kapak konusu oldu. İki gün sonra piyasaya çıkacak sayısında yer alacak olan iki makale de internet üzerinden okurlara sunuldu. Dergi kapağına taşıdığı Erdoğan fotoğrafına 'Erdoğan'ın intikamı' ile 'Darbe ve baskı' başlıklarını attı.
After te coup, the counter-coup - darbeden sonra, karşı darbe, adıyla yayınlanan imzasız makalede askeri kalkışmanın vahşetinin Türkler üzerindeki dehşet etkisinin sürdüğünü belirterek başlıyor ve uzun süren 15-16 Temmuz günlerinden sonra her yeni gün bir başka hikaye ve dökümanın ortaya çıktığı belirtiliyor.
1960'tan itibaren kendilerini laikliğin koruyucusu olarak gören askerin müdahaleleri ile dört defa hükümetlerin devrildiklerinin belirtildiği makalede Erdoğan'ın darbe girişiminin ''Allah'ın bir lütfu'' olduğuna dair ve TSK'da bir temizlik yapmak için imkan vereceğine istinaden ifade ettiği sözleri de anımsatıldı.
The Economist, aynı zamanda Türkiye'de askeri darbeleri ve dönemsel olarak Türkiye'nin politikalarına dair bilgiler içeren bir de tablo paylaştı.
Erdoğan'ın ''temizlik yapmak'' konusunda söylediklerinin arkasında durduğunu ve 20 Temmuz günü ülkede OHAL ilan edildiği, 16 Temmuz gününden itibaren ise binlerce kamu çalışanının tutuklandığı ya da görevlerinden alındığına değinen makale 60.000'den fazla kişinin Fethullah Gülen ile ilişkilendirildiklerini aktardı.
GRAFİK YAYINLANDI
Erdoğan'ın uzun zamandır kendi İslamcı yandaşları arasında sürdürdüğü kışkırtıcı siyaset anlayışının laik kesim ve liberaller, Aleviler ve Kürtlere karşı etnik ve mezhepçi şiddete dair tehlikeli bir yaklaşım olduğunun altı çizilirken, karalistelere alınan aktivistlerin kendilerini güvende hissedemedikleri vurgulandı.
Geçmiş deneyimlere dayanarak darbe girişiminden sonra Erdoğan'ın despotluğunun artışa geçeceğini tahmin etmenin zor olmadığı belirtilirken, şimdiye kadar içerideki ve dışarıdaki kötücül düşmanlarının kendisini devirmek istedikleri kuşkusunu gizlemeyen Erdoğan'ın şimdi gerçek bir darbe girişiminde ayakta kaldığı, otoriter hırslarının bu yaşananlar ile artışa geçmek için yeni bir gerekçe bulmuş olabileceği belirtiliyor.
Makalede bir de yıllara göre Türkiye'de terörist faaliyetlerde hayatını kaybetmiş insanların oranını gösteren grafik yayınlandı.
Running out of Friends – Dostlukların tükenmesi, başlıklı bir diğer makale de The Economist'in 23 Temmuz sayısında okurlar ile buluşacak. Bu makaleyi de İnternet üzerinden paylaşan dergi, alt başlık olarak ''Recep Tayyip Erdoğan Amerika, NATO ve AB'den uzaklaşıyor'' ifadesini kullandı.
Geçtiğimiz on yıllar boyunca Türkiye ve ABD arasındaki ilişkinin, bilhassa askeri boyutta, darbeler ile boğuşmak, Yunanistan ile sürtüşmek, Kıbrıs'a asker çıkarmak gibi olaylardan etkilendiği, IŞİD'e ve Suriye'de ki iç savaşa karşı verilen farklı tepkiler ve bastırılan darbe girişimi ile gerilen sinirlerin etkisinde her iki müttefikin aralarının açılmaya başladığı makalede yerverilen bilgiler arasında.
Süleyman Soylu'nun elinde bir delil olmamasına rağmen darbe girişiminin ardında ABD'nin olduğunu söylemesi, hükümete yakın basın kuruluşlarının bu konuda komplo teorileri üretmelerine ve olay gecesi İncirlik Hava Üssü'nün elektiriklerinin bilinçli şekilde kesildiğine, kaldı ki saldırıda bulunan bazı savaş uçaklarının da bu üsten havalandıklarına dikkat çekiliyor ve Türkiye'nin Amerika ve genel olarak Batı ile ilişkilerinin her anlamda sallantıda olduğu uyarısında bulunuldu.
Türkiye'nin bir NATO ülkesi olmasına rağmen NATO ülkesi olmanın pek çok gerekçesin yerine getirmediğinin anımsatıldığı makalede, ''stabil demokratik sistem, ülkedeki etnik grupların arasında barışçıl bir ilişki, komşularla iyi ilişkiler, kanunlara bağlı ve insan haklarına saygılı olmak gereksinimi, ordu üzerinde demokratik ve sivil kontrol ve piyasa ekonomisinin uygulanması'' gibi zorunluluklar içinde Türkiye'nin sadece piyasa ekonomisi konusunda gereksinimleri yerine getirdiği, ancak öteki hiç bir şartı uygulamadığı belirtiliyor.
ABD savunma bakanı Ash Carter'ın Erdoğan'a olan nefretini gizleme ihtiyacı hissetmediği söylenirken, Carter'ın geçen yıl IŞİD'i bombalamak için İncirlik'ten kalkacak uçaklara Erdoğan'ın engel olmasına oldukça kızdığı iddia edildi. Erdoğan'ın İncirlik'in kullanımını pazarlık kozu haline getirmeye devam etmesi durumunda, ABD kongresinin üssün kapatılması ve başka yerde açılmasını talep edebileceği de belirtiliyor.
ARAPLAR ÜZERİNDE ETKİSİNİN DE OLUMSUZ GERİ DÖNÜŞLERİ OLDUĞUNDAN ŞİKAYET EDİLİYOR
Türkiye ve ABD'nin IŞİD ile mücadele eden Kürtler konusunda önemli bir fikir ayrılığı yaşadıklarının anımsatıldığı makaleye göre pek çok ABD'li önde gelen aliminin Türkiye'nin halen ABD'nin müttefiki olup olmadığını sorgulamaya başladıkları iddia edildi. Sorunların bunlarla kısıtlı kalmadığı, Erdoğan'ın demokratik özgürlükleri hiçe sayan tutumunun, Suriye politikasının, partisinin dini yönünden mütevellit bir ABD karşıtlığını arttırmaya yönelik tutumlarının bu sorgulamalarda etkili olduğu ve ABD nezdinde rahatsız edici özellikler olarak görüldüğünün altı çiziliyor.
Erdoğan'ın mevcut durumda var olan düşmanlarına yenilerini eklemek istemeyecek kadar zeki olduğu söylenirken, Avrupa ile vize muafiyeti anlaşmasının rafa kalkmış olmasının mülteci krizini derinleştirebileceğine dikkat çekilirken askere karşı intikam hırsı ile yaklaşılmasının da Avrupa'nın tepkisini çekmeye müsait olduğu vurgulanıyor.
Erdoğan'ın artar otoriter tutumlarının Türk vatandaşları üzerinde olumsuz bir etkiye sebep olacağı ve Avrupa'ya olan göç hareketine Türklerin de yeni bir dalga olarak eklenebilecekleri endişesinin de Avrupa üzerinde etkili bir korkuya dönüştüğü belirtilirken, Erdoğan'ın Arap dünyası üzerindeki etkisinin de olumsuz geri dönüşleri olduğundan şikayet ediliyor.
Erdoğan'ın son haftalarda Rusya ve İsrail ile ilişkilerini düzeltme gayretinin olumlu olduğu belirtilirken, ancak her iki ülkenin de Türkiye'nin ABD ile var olan askeri ilişkilerinin ve Avrupa ile var olan ekonomik ilişkilerinin yerini alabilecek güçte olmadıkları, Erdoğan'ın da bu durumun farkında olduğunun altı çiziliyor.
Makale son olarak, müttefiklerinin Erdoğan'ın davranışlarını olumlu yönde değiştirmelerinin mümkün olup olmadığını sorguluyor.