Makaleler, Husi Hareketi'nin Yemen'de siyasi sürece karşı gerçekleştirdiği darbeyi ve ülke genelindeki ‘feci etkileri'ni de gündeme taşırken, ayrıca ülkedeki Husilerin işlediği suçlara karşı uluslararası güçlerin gösterdiği ciddiyetsizlik, ülkedeki koalisyon güçlerinin hedeflerinden sapması ve bunun krizin gidişatı üzerindeki yansımaları aktarıldı.
İnsani yardım ve insan hakları konusundaki sunumlarda ise tarafların işlediği 'savaş suçları' ve Yemenlilere yönelik çeşitli ihlaller ve baskılar ele alındı.
Yemen'deki siyasi krizin sebepleri
Yazar ve siyasi araştırmacı Yasin Al-Tamimi, Yemen'deki siyasi geçiş dönemi ve gerçekleştirilen darbeyi ele alırken, Yemen'de yaşananların doğasına ilişkin şu ‘acil' soruyu yanıtladı:
“Uluslararası toplumun bir bakış açısına göre takdir ettiği bir modele göre gerçekleşen değişim neden toplum hayatında darbeye dönüşerek sonuçlandı? Hâlbuki bu toplum, eski rejim başkanının yanlış politikası sonucu çok boyutlu krizler ve tehlikeli siyasi tıkanıklık tünelinden çıkmaya ve diğerlerinden daha çok değişime ihtiyacı olan ülkedeki siyasi geçiş sürecinin başarılması için tüm ağırlığını vermişti.”
El-Tamimi makalesinde Yemen'deki siyasi krizin sebebine ilişkin şu ifadeleri kullandı:
“Ülkede değişimi hedefleyenlerin ‘tiranlık' karşısında ödediği maliyete rağmen devrimci gençlerin devrimden uzlaşmaya varan süreçte, 21 Eylül 2014 darbesinin ‘kötü niyetli Arap Bahar'ından endişelenen bölgesel bir yapı tarafından finanse edilerek beslenen gerilim karşı devrimin açık bir sebebi oldu.”
El Tamimi ayrıca Yemen'deki ‘11 Şubat barışçıl genç halk devrimi'nin başarısız olmadığını, hedeflerinden vazgeçmediğini, değişimin maliyetinin düşürülmesi konusunda başarı bir model olduğunu, mevcut imkânlar çerçevesinde fırsatları elden kaçırmayıp barışçıl araçlarla değişimi sağlamak için büyük istek gösterdiğini vurguladı.
Devlet kurumlarının ve eski başkanın bizzat karşı-devrimin tamamlanması için sağladığı tüm kolaylıklar ve oynadığı rollere dikkat çeken Al Tamimi, bunun en basit biçimde geçiş hükümetinin ve başbakanın devrilmesiyle sonuçlanacak bir ihanet olduğunun bilindiğini ifade etti.
Yemen'deki mezhepçi faaliyetler ve Husiler
Yemenli gazeteci Ali El Fakih ise, El-Tamimi'nin vardığı sonuçlara yakın bir resim çizerek “Yemen'deki devam eden savaşın -özellikle de son başlangıcından bu yana- yedinci yılına girdiğini görüyoruz. Ancak, pratik olarak ve köklerine ve asil sebeplerine baktığımızda, rahatça krizin ömrü on yılları aştığını söyleyebiliriz” dedi.
El-Fakih makalesinde, Yemen eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih ‘darbeciler ittifakı' rejiminin, ülkenin mevcut duruma düşmesine katkıda bulunduğuna ilişkin bazı önemli gördüğü olayları sırladı. Söz konusu olayların başında mezhepsel bir ideoloji taşıyan, ‘Hz. Muhammed'in kızı Fatıma soyundan gelenlerin hâkimiyet hakkı'na sahip olduğu inancına dayanan ve şiddeti benimseyen bir hareket olan Husi hareketiyle bir ittifak geliyordu.
El Fakih, Yemen'deki siyasi partilerinin zayıf, dağınık ve etkisiz performansı durumu karmaşıklaştıran nedenlerden biri olduğunu, çünkü bu durum ayrılıkçı ve mezhepçi projelerin ortaya çıkmasının önünü açtığını ileri sürdü.
El-Fakih şöyle devam etti:
“Suudi Arabistan Krallığı liderliğindeki koalisyonun Yemen'deki meşruiyet kazanmak amacıyla açık bir hedef ilan etmesine rağmen, yıllar sonra/zamanla koalisyonun farklı amaçlarla girdiği ve krizi bitirme konusunda ciddi olmadığı ortaya çıkmıştır çünkü Yemen ordusunun kendisini çözüme kavuşturacak güç vasıtalarına sahip olunmasına izin vermemektedir.
Daha kötüsü, koalisyon daha fazla milis ve uyumsuz oluşumlarla Yemen karışıklığa gitti. Ayrıca BAE güneyde silahlı milisler kurdu ve eski cumhurbaşkanının kardeşi Tarık Salih'in oğlunu Yemen'in batı kıyısında destekledi. Zor durumda olan Suudi krallığı ise, Yemen ordusunu silahlandırdığını reddediyor.
Bu durum karşısında Yemen hükümetinin çalınan haklarını geri almaya muktedir olmadığını gösteriyor. Nitekim Suudi Arabistan, devletin önemli mevkilerine taraftarlarını yerleştirmeyi başarmış, cumhurbaşkanı, yardımcısı, başbakan ve hükümet üyeleri ise, Suudi büyükelçisinin kuklalarına dönüş durumdadırlar.”
“Husi milislerinin işkence savaş suçları”
İnsan hakları aktivisti Muhammed El Ahmedi ise makalesinde, ‘Husi milislerinin önderliğinde yapılan saldırılardaki ihlal ve işkence suçlarını' gündeme getirdi.
El Ahmedi, “başta yaşama hakkı olmak üzere, Yemen'deki meşru otoriteye karşı yapılan darbeden bu yana temel haklar konusunda benzeri görülmemiş ihlaller yaşandığını, Silahlı çatışmalarda, çeşitli yollarla ve birden fazla tarafın eliyle Yemenlilerin canları alındığını” vurguladı.
El-Ahmedi şöyle devam etti:
“Siyasi muhalifleri bastırmak ve mevcut darbeyi normalleştirmeye çalışmak için faili meçhul cinayetler siyasi araç olarak kullanıldı. İşkenceler, Husi güçlerinin kontrolü altındaki hapishanelerde ve Birleşik Arap Emirliklerine bağlı güçlerin Güney Yemen'deki bazı şehirlerdeki hapishanelerinde sistematik olarak yayıldı. Darbeden bu yana geçen altı yıl boyunca Husilerin ve müttefiklerinin uygulamaları, Yemen kanunları ve taraf olduğu uluslararası sözleşme ve anlaşmaları çiğnedi. Bununla beraber El- Suudi Arabistan ve BAE'nın zayıf insan hakları sicili, Yemen'deki savaşta insan haklarını hiçe saymasıyla ortaya çıktı. Her iki ülkenin özellikle cenazeleri, düğün salonları ve çocukları hedef alarak sivillerin hayatı umursamamasının bir kanıttır bu konuda. Uluslararası insan hakları raporunda ortaya çıkan gizli hapishanelerdeki işkence vahşeti de söz konusudur. Sonuç olarak Yemen, birçok yerel ve bölgesel tarafın insan hakları ihlalleri için açık bir sahne haline gelmiştir. Cezasızlığın hüküm sürdüğü ve hesap verebilirlik ilkesinin olmadığı bu ortam insan hakları ihlallerini işleyenleri teşvik etmektedir.”
Yemen'deki kadınların yaşadıkları
Gençlik ve Spor Bakanlığı Kadın Müsteşarı Nadia Abdullah Al-Akhram ise, “Husi milislerinin sayısız insan hakları ihlaline maruz kalan Yemen kadınları, son elli yılda en zor ve kötü dönemini geçirdiğine” dikkat çekti.
El-Akhram, kadınların Husilerin uygulamasından dolayı öldürülme, yaralanma, tutuklama, işkence, kaçırılma, tecavüz, yerinden edilme, eziyet, gelir ve iş kaynağını kaybetme gibi akla gelebilecek her türlü ihlale maruz kaldığını ifade etti.
Sadece bir organizasyonun 4000'den fazla ihlal vakası (öldürme, yaralanma, tutuklama, kaçırma ve tecavüz gibi) kaydettiğine de işaret eden El Akhram, bunun yanında Yemenli kadınların devam eden savaştan dolayı zorunlu göç nedeniyle ekonomik, sağlık ile eğitim hayatını olumsuz etkileyen zorluklarla karşılaştığını ifade etti.
Gazeteci Shaker Ahmed Khaled ise, ihlal edilen basın özgürlükleri alanında, Husi milislerinin Yemenli gazetecilere karşı suikast, adam kaçırma, işkence ve sosyal medyadaki aktivistlere yönelik tutuklamalar dahil olmak üzere acımasız bir savaş başlattığını söyledi.
Khaled, “Savaş ve Husiler Milisler Döneminde Yemen Basının Çilesi” başlıklı makalesinde, bu uygulama ve ihlallerin Husi Hareketi lideri Abdul Malik El-Husi'nin yaptığı basına karşı bir açık savaş anlamına gelen açıklamasının bir tezahürdür” ifadesini kullandı.
El-Husi'nin Eylül 2015'te El-Masirah TV'de yayınlanan bir konuşmasında, “siyasi muhaliflerin “Gazeteciler ve aydınlar cephede savaşanlardan bu ülke için daha tehlikeli” gördüğünü söylediğini hatırlatan Khaled, “maalesef bu durum Husiler ile bitmiyor. Nitekim Arap Birleşik Emirlikleri ve Suudi Arabistan'ın da yerel unsurlarıyla etkisi altına aldığı bölgelerde basın özgürlükleriyle ilgili kısıtlamaları söz konusudur” dedi.
Gazeteci Şaker ise, Yemen'de basın özgürlüğü, kurumları ve bu alanda çalışanlar eşi görülmemiş sorunlarla karşı karşıya olduğunu belirterek, bu durumun devletin milislerin eline düşmesinin bir sonu olduğunu ifade etti. Şaker, “bunun yanında insanlar konuşmalarından dolayı ödeyebilecekleri bedellerin korkusundan dolayı, rapor edilmeyen ve gözlemcilerin bilgisi dışında olan çok ihlal var” dedi.
Husi hapishanelerinden tahliye edilen gazetecilerden Yusuf Ajlan ise, “Husi milislerinin gazetecilere karşı uyguladığı işkence yöntemlerine ilişkin” canlı bir şahitlik sundu.
Ajlan, Husi hapishanelerinde bir yıl iki ay geçirdiğini, öncesinde de birkaç süre süren tutuklamalara maruz kaldığın belirtti.
Ajlan, Husilerin bölgede işlenen suçları ifşa eden gazetecilere düşmanı olduğunu, bu nedenle, Husilerin bölgelerinde basına erişim imkânının sadece milislere mensup olanlara açık olduğunu hatırlattı.
Ajlan, Husilerin zulmünden kaçarak Türkiye'ye gelmesine rağmen, aleyhlerine konuşmaması için tehditlerin zaman zaman ailesi aracılığıyla kendisine ulaştığı bilgisine de ilave etti.
Etkinlik sonunda Yemen Medya Kulübü'nün düzenlediği sempozyumdaki hedefin Türkiye'de düzenlenen ilk etkinlik olduğu hatırlatılarak, hedefin Yemen krizinin nedenlerini ve savaşta işlenen suçların sorumlu faillerinin kimler ve hangi taraflar olduğunu Türk gazetecilerine anlatmak olduğu vurgulandı.
Kulüp, kuruluş amacını ve konumunu ise şöyle ifade ediyor:
Yemen kimliğini ifade amacı etrafında ve ortak çıkarlar temelinde Yemen ile Türkiye arasındaki ortak yönlerin güçlendirilmesi, mezhepçilik, vesayet ve baskıcı tehdit ve tehlikelere karşı Yemenlilerin haklarının savunulması, Türkiye'de bulunan Yemenli gazeteciler arasında iletişim köprüleri kurulması ve Türk meslektaşlarına tanınan hakları elde etmek için Türk yetkilileriyle koordineli hareket etmeyi amaçlayan bir medya kuruluşu olarak, Türk hükümetince tanınan yasal çerçevede kurulmuştur.
Haber: Yemen Medya Derneği