Batı Trakya Müslüman Türk Toplumuna yönelik baskılar durmak bilmiyor. Batı Trakya Müslüman Türklerinin seçilmiş müftülerine yönelik mahkemeler devam ederken, bu kez de bir köyde imamlık vazifesini yapan din görevlisine savcılık tarafından “makam gaspı” suçlamasıyla ceza davası açıldı.
Batı Trakya Türk Toplumuna göre son yıllarda halkın seçtiği din görevlilerine yönelik halkın iradesi yok sayılarak yapılan bu suçlamalar, onu ıslaha ve yıldırmaya yönelik soğuk savaş döneminden kalma baskıcı bir gayretin ürünü olarak değerlendirilmektedir.
İskeçe'nin Agnila köyünde yıllardır imamlık yapan Mustafa Darmon'a Larisa Savcılığı tarafından imamlık makamını gasp suçlamasıyla ceza davası açıldı. İmam Mustafa Darmon'a gönderilen iddianamede, 20 Haziran 2017 günü, “İskeçe (devletin dayattığı tayinli) Müftüsü tarafından kendisine imamlık vazifesi verilmediği, dolayısıyla kanunen tayinli olmadığı halde Ramazan ibadetini imam olarak icra ettiği gerekçesiyle makam gaspı suçlaması” yöneltiliyor.
28 Şubat Cuma günü Larisa tek hakimli asliye ceza mahkemesinde görüşülecek davanın şahitleri ise dönemin (Lozan Antlaşması'na aykırı, halkın kabul etmediği) tayinli İskeçe sözde müftüsü Mehmet Emin Şinikoğlu ile Agnila köyü mütevellisi Hasan Molla Şakir olacak.
Seçilmiş müftülere makam gaspı suçlamasıyla açılan davalardan sonra bir köy imamına tayinli imam olmadığı halde imamlık yaptığı gerekçesiyle açılan bu dava, Batı Trakya Türklerinin din özgürlüğüne yeni bir darbe niteliği taşıyor. Agnila köyünde yıllardır imamlık yapan Mustafa Darmon Batı Trakya'nın hemen her köyünde olduğu gibi köylü ve mütevelli heyetinin istişaresi ve onayıyla belirlenerek imamlık yapıyor. Resmen işgal altında olan tayinli müftülük tarafından Agnila köyüne tayin edilmiş bir imamın olup olmadığı ise bilinmiyor. Genel kanaat olmadığı yönündedir. Zira Mustafa Darmon bugün olduğu gibi yıllardır bu köyde imamlık vazifesini yürütüyor.
Agnila İmamı Mustafa Darmon'a açılan dava ile ilgili olarak Millet'e konuşan İskeçe Müslüman Türklerinin Müftüsü Ahmet Mete şu değerlendirmede bulundu:
"Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum. Bildiğiniz üzere daha önce benimle beraber Gökçepınar imamı kardeşimize de 'makam gaspı' suçlamasıyla dava açılmıştı. Bu davanın temyiz duruşması 26 Şubat Çarşamba günü Selanik'te yapılacak. Agnila imamı kardeşimize açılan dava ise bir imama doğrudan açılan bir dava olan bir ilki teşkil ediyor. Köyde meydana gelen basit bir hadise neticesinde polisin tuttuğu tutanak veya birilerinin şikayeti sonrası böyle gülünç bir dava açılıyor. İddianamede Mustafa Darmon kardeşimizin tayinli olmadığı gerekçesiyle 'makam gaspı" suçlaması yapılıyor.
Her şeyden önce bir konuya açıklık getirmek lazım. Bütün köy ve camilerimizde imamlarımızı cemaat seçiyor. Köylü veya mahalledeki cemaat, mütevelli heyetleri ile birlikte imamla anlaşıyor, parasını veriyor, kendi imamını Müslümanlar kendileri seçiyorlar. Bu meselenin müftüyle, tayinle falan ilgisi yoktur. Batı Trakya'da bir kişinin imam tutulması meselesi yıllardan beri böyle devam ediyor. Bu sebeple bu şekilde bir davanın açılmasını demokrasinin beşiği olmakla gurur duyan ülkemize yakıştıramıyoruz. Müslümanların kendi iradeleriyle belirledikleri din görevlilerine bu şekilde suçlama yapılarak dava açılması din özgürlüğünün ayaklar altına alınmasıdır.
Milletin seçtiği müftü sahte müftü, seçtiği imam sahte imam, cemaatın kendisi de sahte cemaat, bu nereye kadar böyle devam edecek. Devletimiz bu tür baskıcı yöntemlerle çok gülünç duruma düşüyor. Bizi dini yaşantımızda özgür bıraksınlar. En başta insanlığın ve tüm dinlerin öngördüğü budur. Dini özgürlükler bu şekilde kısıtlanamaz. Devletimizin, Türkiye'nin Gayri Müslim Azınlıklara sağladığı dini özgürlüklere bakıp örnek almasını temenni ediyoruz. Dini özgürlüklerimize bu tür müdahaleleri kabul etmiyoruz. Umarım mahkemede yapılan yanlışlık anlaşılır ve imam kardeşimiz beraat eder."
Batı Trakya Türkleri, din görevlilerini İslam'ın ve anlaşmaların öngördüğü şekilde belirliyor
Kendi din adamlarını İslam'ın ve anlaşmaların öngördüğü şekilde kendileri seçen ve tayin eden Batı Trakya Müslüman Türklerine yıllardır devlet tarafından ikili ve uluslararası anlaşmalara aykırı bir şekilde tayinli müftüler dayatılıyor. Ancak tüm baskılara rağmen Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu kendi seçtiği müftüsü ile birlikte hareket ediyor, köylerdeki imamlarını da mütevelli heyetleri ile birlikte kendileri belirliyor.
Batı Trakya Türklerinin seçtiği müftülere yönelik açılan davalar her ne kadar özünde din özgürlüğüne yönelik büyük bir darbe niteliği taşısa da, kamuoyu tarafından daha çok toplumu yıldırmaya ve sindirmeye yönelik siyasi sebeplerle açılmış davalar olarak telakki ediliyor. Bir köy imamına tayinli olmadığı gerekçesiyle makam gaspı suçlamasıyla bu şekilde dava açılması toplumun iradesinin ve dini değerlerinin yok sayılması ve din özgürlüğünün ayaklar altına alınması anlamına geliyor. Zira açılan bu davalarla devlet, "Ya benim tayin ettiğim müftülere boyun eğeceksiniz, ya da bundan sonra kimin arkasında namaz kılacağınıza da siz karar veremezsiniz." mesajını veriyor.
İskeçe Müftüsü Mete ve Gökçepınar İmamı
Azizoğlu'nun temyiz mahkemesi 26 Şubat'ta
İskeçe Müftüsü Ahmet Mete ve Gökçepınar İmamı Erkan Azizoğlu'nun, askerlik görevini yaparken hayatını kaybeden Ahmet Katunlu'nun Gökçepınar köyünde yapılan cenaze töreninde “makam gaspı” ve "atanmış müftünün görevini yapmasına engel olmak" suçlarında bulunduğu iddiasıyla İskeçe savcısının re'sen başlattığı suç duyurusu sonucunda açılan dava 13 Kasım 2017 Pazartesi günü Selanik Tek Hakimli Ceza Mahkemesi'nde görüşülmüş, Mete ve Azizoğlu 7'şer ay hapis cezasına çarptırılmışlardı. Müftü Mete ve imam Azizoğlu mahkemenin verdiği karara itiraz ederek bir üst mahkemeye başvurmuşlardı.
Daha önce ertelenen söz konusu temyiz duruşması 26 Şubat Çarşamba günü Selanik'te gerçekleşecek.
Yunanistan Batı Trakya Müslüman
Türklerinin inancına saldırmayı sürdürüyor
Kaynaklara bakıldığında İslam dinine göre Müslüman bir ülkede Müslümanların dini hizmeti, Müslümanların seçtiği yönetim ve onun belirlediği yetkili kurumlar yoluyla yürütülür. Müftü ve imamların belirlenmesi de bu kapsamdadır. Burada önemli olan din görevlilerinin ve din işlerinin Müslümanların iradesi, istişaresi ve yetkisi ile belirlenmiş olmasıdır.
Aynı kural ve esaslar Müslüman olmayan bir ülkede yaşayan Müslümanlar için de geçerlidir. Yani gayrimüslim bir ülkede azınlık olarak bulunan Müslüman toplumların din işlerinin, kurumlarının ve din görevlilerinin, yine o Müslümanların iradesi ve istişaresi ile belirlenmiş olması esası geçerlidir.
Müslüman ülkelerde Müslümanların seçtiği Müslüman idareciler, dini kurumların isleyişini tanzim eder. Burada Müslümanlar doğrudan veya dolaylı olarak yine Müslüman yöneticilere verdiği yetkiyle dini kurumlarını çalıştırır. Müftü ve imamların tayini ve müftülüklerin işleyişinde Hıristiyan veya Yahudi/Musevi dinine mensup kişi veya yöneticilerin müdahalesi asla söz konusu değildir, olamaz.
Dünyada genel olarak bütün ülkelerde her din grubunun din işleri, yine o grubun mensuplarının iradesi tarafından bağımsız olarak yürütülür. Bu, dinlere ve insanlığın kabul ettiği bütün uluslararası temel insan haklarına göre her dini grubun bir iç meselesi olarak bir haktır ve hiçbir kişi, kurum veya devlet buna karışamaz. Demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden Yunanistan gibi bir ülke ise hiç karışamaz. Daha doğrusu karışmamalı, ama gelin görün ki, dünyada bu anlamda en çok karışan veya Müslüman vatandaşlarının iradesini yok sayarak ve kutsallarına saygısızca karışan tek sözde demokratik ülke Yunanistan'dır.
Yunanistan doğuştan insani bir hak olan inanç özgürlüğünü Batı Trakya'da ihlal etmektedir. Türk toplumunun dini kurumlarına insan haklarına aykırı bir biçimde el koyarak bunların işleyişini keyfi olarak yeniden şekillendirerek Hıristiyan memurlar atıyor. İslam'a aykırı bir şekilde ve Müslümanların iradesini yok sayarak kukla din adamlar atıyor/dayatıyor.
Yunan yönetimi bu hak ihlalini sadece Batı Trakya Müslüman Türklerine yapmaktadır. Yunanistan'da yaşayan diğer dini gruplarına yönelik böyle bir zulüm söz konusu değildir. Örneğin ülkede yaşayan Yahudilere, Protestan, Katolik dinine mensup azınlıkların dini kurumları ve iradesine karışmıyor veya karışamıyor. Çünkü böyle bir durumda bir uluslararası kamuoyunu, en önemlisi de bağlı olduğu Avrupa Birliği'nin baskısını göze almak istemez. Ayrıca Yunanistan diğer dinleri ve dini grupların ülkedeki varlığını bir “tehdit” olarak görmemektedir. Ancak Doğu Kilisesine bağlı din ve politika baronlarının sıkça dile getirdiği gibi İslam, Türk kimliği ve özellikle Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu, Yunanistan için açık bir tehdit olarak kabul ediliyor.
Kaynak: http://milletgazetesi.gr/view.php?id=15888