Yunanlı Profesör: 'Kardak Krizi'nden alınacak çok dersler var!'
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı eski danışmanı Profesör P.K. Ioakeimidis, 'Kardak (Imia) Krizi', Türkiye'nin gri bölgeler sorununu resmi olarak gündeme getirmek için sahnelenmiş bir hamlesi olabilir, ama 27 yıl sonra bu krizden alınacak faydalı dersler var' dedi.

Oluşturma Tarihi: 2023-01-27 14:14:35

Güncelleme Tarihi: 2023-01-27 14:14:35

Profesör P.K. Ioakeimidis, Yunan To Vima gazetesinde 'görüş' başlığı altında yayımlanan "Imia Krizi: 27 yıl sonra öğrenilen dersler..." başlıklı yazısında, 27 yıl önce Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan 'Kardak Krizi'yle ilgili dikkat çeken açıklamalarda bulundu.

"27 yıl önce (25-31 Ocak 1996) bugünlerde, Yunanistan ile Türkiye arasında neredeyse her iki ülke için de feci sonuçları olabilecek ve bir savaşla sonuçlanabilecek büyük bir kriz yaşanmıştı" diyen Profesör P.K. Ioakeimidis, "Kardak (İmian) Krizi'nin çözümünde, iktidara yeni gelen dönemin başbakanı K. Simitis'in ağırbaşlılığı ve dönemin ABD Başkan Bill Clinton ile Dışişleri Bakan Yardımcısı R. Holbrook girişimleri büyük rol oynadı" dedi.

"Bildiğiniz gibi kriz, oldukça önemsiz gibi görünen bir kaza (?): 'Figen Akat' adlı bir Türk yük gemisinin küçük bir ada parçası olan Kardak'ta karaya oturması ve kurtarılması için hangi ülkenin yardım sunacağı ile başladı" diyen Profesör P.K. Ioakeimidis, "Sonunda Yunanistan yapması gereken yardımı teklif etti, ancak ardından gelenler durumu savaşın eşiğine getirirken, Türkiye Ege'de "gri bölgeler" konusunu gündeme getirdi" dedi.

"Bununla birlikte, bir dizi eylem veya ihmal sorumsuzca gerçekleşmemiş olsaydı, Kardak Krizi gerçekleşemezdi" yorumunda bulunan Profesör P.K. Ioakeimidis, Yunanistan için kazadan çıkarılan ve önemli derslere yol açan eylemler ile ihmalleri sıraladı:

Birincisi, dış politika sorumsuz yerel yöneticiler, "ilgili vatandaşlar", polis şefleri, rahipler ve diğerleri tarafından yürütülemez, yürütülmemelidir. Dış politika, demokratik olarak seçilmiş siyasi liderlik tarafından kurumsal ve sorumlu bir şekilde uygulanmalıdır.

Çünkü 'Kardak Krizi', 25 Ocak 1996'da (Türk yük gemisi karaya oturmadan bir ay sonra) Kilimli (Kalimnos) Adası Belediye başkanı ve diğer bazı yöneticilerinin küçük Kardak adasında Yunan bayrağını dalgalandırmaya karar vermesiyle tehlikeli ve büyük boyutlara ulaştı.

Elbette, daha önce (29 Aralık 1995) Türkiye, Kardak'taki adaların Yunan mülkiyetine, egemenliğine itiraz etmişti, ancak bu, ülkenin sorumlu hükümeti tarafından ele alınması gereken önemli bir sorundu. Türkiye de tabii ki Yunanistan'ın hamlesine tepki gösterdi.

İkincisi, kitle iletişim araçları dış politika bir yana, siyaseti "uygulayamaz veya dayatamaz". Bunların görevi bilgilendirmek, eleştirmek, fikir beyan etmektir. Krizin tırmanması, Türk gazetecilerinin bir televizyon ekibiyle birlikte küçük Kardak'ta Yunan bayrağını indirip Türk bayrağını çekmesiyle meydana geldi.

Yunan tarafı yaşananları haklı olarak bir savaş nedeni oluşturan eylem olarak gördü. Öte yandan Yunan donanmasının Salamis Adası donanma istasyonundan ayrılışı Yunan televizyon kanallarından canlı yayınlanırken! gelişmeler ciddi bir savaş operasyonu olarak yorumlandı.

Üçüncüsü, gerçek şu ki, iki ülke hükümeti arasında hiçbir iletişim kanalı ve imkânı yoktu. Olsaydı, kriz önlenebilirdi (ve üç Yunan Donanması subayının hayatını kaybetmesi önlenebilirdi). Bugünün gerilimi için ders açıktır.

Dördüncüsü, Yunanistan ile Türkiye arasında güçlü ve dürüst bir arabulucuya olan ihtiyaç, ABD'nin o dönemde savaşı önlemede oynadığı belirleyici rol ile belgelendi. Bugün belki de oynamak istemeyecekleri bir rol.

Kardak krizi (kesin olarak bilmiyoruz) Türkiye'nin gri bölgeler sorununu resmi olarak gündeme getirmek için sahnelenmiş bir hamlesi olabilir (29 Ocak 1996'daki sözlü iletişimde olduğu gibi). Ama 27 yıl sonra faydalı dersler veriyor.

*Profesör P.K. Ioakeimidis eski bir büyükelçidir - Dışişleri Bakanlığı danışmanı ve ELIAMEP danışma kurulu üyesidir.

Türkiye ve Yunanistan'ı savaşın eşiğine
getiren 'Kardak Krizi' nasıl başladı?

Türk-Yunan ilişkilerindeki anlaşmazlıklar zincirinin bir halkasını oluşturan Kardak kayalıkları krizinin üzerinden 27 yıl geçti.

Ankara doğumlu Yunan gazeteci Stelyo Berberakis, iki ülkeyi savaşın eşiğine getiren 'Kardak Kriz'iyle ilgili o günlerdeki yaşananları BBC'ye şöyle anlattı:

İki ülkeyi savaşın eşiğine getiren, Bodrum ile Yunanistan'ın Kalimnos adası arasında kalan ve iki ıssız kayalıktan oluşan Kardak; Yunanistan'da İmia kayalıkları olarak tanımlanıyor.

30 Ocak 1996'da Türk ve Yunan savaş gemileri ile komandolarını karşı karşıya getiren bu kriz, aslında o gün değil; 25 Aralık 1995'te "Figen Akat" adlı bir Türk yük gemisinin bu kayalıklarda karaya oturmasıyla başlayacaktı.

Gemiyi oturduğu kayalıklardan kurtarmak için Kalimnos adası liman müdürlüğünün yardımını reddeden Türk kaptan "kayalıkların Türkiye'ye ait olduğunu ve gemisini Türk makamlarının kurtarmasını" talep etti.

Bunun üzerine Yunan liman müdürlüğü, Yunan Dışişleri Bakanlığı'nı; Yunan Dışişleri Bakanlığı da Türk Dışişleri Bakanlığı'nı bilgilendirdi.

Nitekim "Figen Akat" Türk gemisi 28 Aralık 1995'de iki Yunan römorku tarafından kurtarılarak Türk limanına çekilecekti.

Bu olayın ertesi günü, 29 Aralık'ta, Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı'na "Kardak Kayalıklarının Muğla'nın Bodrum ilçesine bağlı olduğunu; dolayısıyla kayalıkların Türk egemenliğinde bulunduğunu" bildirdi.

Kayalıkların aidiyeti ile ilgili iki ülke Dışişleri Bakanlıkları arasında yapılan yazışmalardan bir sonuç çıkmadı.

Daha sonra günümüze kadar "sorun" olacak bu olay "askıya" alınmıştı ki; yaklaşık bir ay sonra bu sorun iki ülkenin gündemine misliyle oturacaktı. Krizi TV kanalları başlattı

Yunan televizyon kanalları, 24 Ocak 1996'da "Türkiye'nin Kardak kayalıklarını talep ettiğini" ön plana çıkartan haberler yayınlamaya başladı.

25 Ocak 1996'da Kalimnos adasının milliyetçi belediye başkanı Dimitris Diakomihalis, bir polis, bir papaz ve bir gazeteci eşliğinde adanın 6.5 mil mesafesindeki İmia/Kardak'ın iki kayalığından ilkine çıkarak, kamıştan yapılmış derme çatma direkli bir Yunan bayrağı dikti.

27 Ocak'ta Hürriyet İzmir bürosundan iki Türk gazeteci aynı kayalığa gazetenin helikopteri ile geldi ve Yunan bayrağını indirerek aynı derme çatma direğe bir Türk bayrağı çekti.

Karşılıklı çekip indirilen bayrakların TV görüntüleri her iki ülkede büyük infial yarattı.

28 Ocak'ta Yunanistan Deniz Kuvvetleri'ne ait bot, Türk bayrağını indirdi ve Yunan bayrağı dikmemesi için aldığı kesin talimata rağmen- birinci kayalığa hem Yunan bayrağı dikti hem de bayrağın korunması amacıyla gece vakti aynı kayalığa bir grup komando çıkarıldı.

Bu konuda farklı düşünen dönemin Yunanistan Dışişleri Bakanı Theodoros Pangalos'un Savunma Bakanı Gerasimos Arsenis'i azarladığı iddia edildi.

29 Ocak'ta Yunanistan Başbakanı seçilen Kostas Simitis, Parlamento'da yaptığı konuşmasında Türkiye'ye "Olası bir saldırıya karşı tepkimiz çok sert olacaktır" mesajını verdi.

30 Ocak'ta Türkiye Başbakanı Tansu Çiller TBMM'de yaptığı konuşmasında Yunan bayrağını ima ederek "O bayrak inecek; o asker gidecek" mesajını verdi ve aynı günün gecesi 10 Türk komando ikinci kayalığa çıktı.

Aynı gece Yunan Deniz Kuvvetleri'ne ait "Navarino" fırkateyninden havalanan bir helikopter Türk komandoların çıktığı ikinci kayalığın üzerine keşif uçuşu yaparken hava muhalefetine yakalandı.

Helikopterin savrulduğunu gören bölgedeki Türk donanmasına ait "Yavuz" fırkateyni, -iddialara göre- helikoptere yardım etmek için gemiye iniş yapmasını önerdi.

Daha sonra bu yardımı reddettiği öğrenilen helikopter düşecek ve içindeki üç deniz subayı kaza yerinde can verecekti.

Yunan askeri helikopterinin düşüş nedenleri Yunanistan'da hala tartışılıyor. Kimi çevreler, üç subayın hayatını kaybettiği helikopterin "Türk komandoları tarafından tarandığına ve düşürüldüğüne" inanırken; resmi raporlarda, "helikopterin arızalandığı ve hava muhalefeti nedeniyle denize düştüğü" belirtiliyor.

Her iki ülkede kurulan kriz masalarında adeta bir savaş hazırlığı hakimdi.

Türk ve Yunan basınında zaman zaman yayınlanan ve yalanlanmayan bilgilere göre krizin tırmandığı saatlerde Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis, dönemin Genelkurmay Başkanı Oramiral Hristos Liberis'e "Türklerle çatışmaya girersek sonucu ne olur?" sorusunu sordu.

Liberis'in Simitis'e yanıtı, "Şu anda biz avantajlı durumdayız. İlk darbeyi biz indirirsek çatışmayı kazanırız. Savaş çıkarsa sonucunun ne olacağına dair garanti veremem. Ama izin verin hemen güçlü bir darbe indirelim" şeklinde oldu.

Simitis, o kriz saatlerinde Türk komandoların çıktığı ikinci kayalıkların bombalanmasında ısrar eden Liberis'in görevine o anda son verdi.

Diğer tarafta, Başbakan Tansu Çiller ile dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya arasında da bir gerginlik yaşandığı iddia ediliyordu.

İddialara göre Tansu Çiller Türk komandoların Yunan komandoların çıktığı kayalıklara çıkmasını öneriyordu. Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın ise Çiller'e "bunun genel bir savaşa yol açabileceği için Başbakan'ın değil; Meclis kararının gerektiğini" söylediği, komandoların ikinci kayalıklara çıkması kararının alındığı belirtiliyordu.

'Bayraklar, gemiler, askerler çekilsin'
31 Ocak'ta devreye ABD girdi.

Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton'un verdiği talimatla ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrook tarafları aradı ve "bayraklar, gemiler ve askerler çekilsin" anlamına gelen "No flags, No ships, No troops" formülü üzerinde bir uzlaşı sağlandı.

Başbakan Simitis'in, krizin sona erdiği saatlerde Yunan Parlamentosu'nda yaptığı konuşmasında ABD'ye teşekkür etmesi, muhalefet partileri kadar; iktidardaki PASOK'un milliyetçi kanadının da büyük tepkisine yol açmıştı.

Bitmeyen dava

Kardak kayalıkları, aradan 27 yıl geçmesine rağmen hala bir anlaşmazlık konusu olmaya devam ediyor.

Yunanistan'a göre, Kardak kayalıkları 1923 Lozan anlaşması ve 1947 Paris anlaşması uyarınca İtalya'dan Yunanistan'a geçen ada, adacık ve kayalıklar listesinde yer alıyor ve yakınındaki Kalimnos adasının envanterinde bulunuyor.

Türkiye'ye göre ise Kardak kayalıkları Ege Denizi'nde benzeri ada, adacık ve kayalıklar gibi Lozan ve Paris anlaşmalarında adı geçmeyen ve aidiyeti belirsiz iki kaya parçasından oluşmakta ve Muğla'nin Bodrum ilçesine bağlı bulunuyor.

Ancak iki ülke arasında varılan uzlaşmadan olsa gerek; bu kayalıklara ne Türk ne de Yunan bayrakları çekiliyor. Sadece bölgede balık avlayan Türk ve Yunan balıkçılar arasında arada bir çıkan anlaşmazlıklar, yine karşı karşıya gelen Türk ya da Yunan sahil koruma botları tarafından gideriliyor.