GÖRÜŞ: Üniversite sınavları kaldırılmalı mı?
Eğitimci yazar Ufuk Coşkun, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin üniversite sınavlarının kaldırılması yönündeki çağrısından hareketle mevcut eğitim sistemini değerlendirdi

Oluşturma Tarihi: 2021-07-08 13:02:54

Güncelleme Tarihi: 2021-07-08 13:02:54

Üniversite sınav sistemi kaldırılmalı mı?

MHP Genel Başkanı, “Evlatlarımızın hayatını 2 günlük bir sınava mahkûm etmenin adil ve hakkaniyetli bir yanı bize göre yoktur. Üniversite sınavı tamamen kaldırılmalıdır” dedi.

Bahçeli, Erzurum Pasinler'deki bir evladımızla İstanbul'da özel bir kolejden mezun olmuş bir evladımızın şartlarını mukayese ederek esasen sınavdan daha çok eğitim sisteminin köklü bir sorununa da temas etmiş oldu.

Kaldırılmasını istediğimiz sınav sistemi aslında mevcut eğitim sisteminin doğurmuş olduğu bir sorundur. Yani asıl problem ve adaletsizlik; okul sıralarında başlamaktadır.

Bu bakımdan üniversite sınav sisteminden evvel meselenin kökenine inmekte fayda vardır.

İzleyenler bilir, Üç İdiot filminin ilk sahnesinde, henüz yeni doğmuş bebeğini gören baba şöyle diyordu, “Benim oğlum mühendis olacak.” Oysa oğlu sanata daha yatkındır.

Türkiye'de de ortalama ebeveyn psikolojisi de bu yöndedir. Aileler çocuklarını ileride iyi yerlerde görmeyi hayal ederler ve okulu bir meslek edinme yuvası olarak görürler.

Bu yüzdendir ki okula henüz adımını yeni atmış çocuklara ileride ne olacaksınız diye sorulduğunda alacağınız cevaplar genellikle doktor, mühendis, öğretmen vs. şeklinde olur.

İçlerinden oto tamircisi, iş adamı, ressam, marangoz gibi alanlarda faaliyet yürütecek ya da böyle bir niyeti olan neredeyse hiç yok gibidir. Çünkü çocuklar kabiliyetleri, ilgi ve alakaları yönünde yönlendirilmemiştir tam tersi doğrudan bir mesleğe şartlandırılmışlardır.

Bu meselenin sadece bir boyutu…

Diğer taraftan, Türkiye'deki eğitim sistemi merkeziyetçidir ve tek bir yerden kumanda edilir. Öğretmen atama ve yer değiştirme, eğitim programlarının oluşturulması, eğitim politikalarının belirlenmesi gibi işler bakanlıkça yürütülür.

Her ilde ve ilçede bir milli eğitim müdürlüğü bulunur. Okullar da müdür ve müdür yardımcıları tarafından yönetilir.

Kısacası bu “birlikte” ciddi bir hiyerarşik merkeziyetçi örgütlenme hâkimdir. MEB hâlâ ulusal düzeyde bu tür bir merkeziyetçi yönetim anlayışıyla eğitim faaliyetlerini sürdürmeye devam etmektedir.

Eskiden kalma kanun ve yönetmelikleri saymıyorum bile.

Yani Erzurum Pasinler'deki bir evladımızla İstanbul Beyoğlu'nda öğrenim gören bir evladımıza aynı müfredat okutulmaktadır ve ikisinin de aynı şartlarda sınava girip yüksek başarı elde etmesi beklenmektedir.

Bu durum bölgeler ve iller arası kalite farkını her geçen gün arttırmaktadır. Bugün yaklaşık 206 üniversitenin açılmış olması da bu sorunu ortadan kaldırmamaktadır.

Bilindiği gibi Türkiye'de hükümetler anayasaya göre her yıl genel bütçeden eğitime ciddi oranda kaynak aktarımı yapmak durumundadır. Kabul edelim, bu payı en çok AK Parti hükümetleri ayırdı.

Şüphesiz eğitim devlet tarafından sunulan ve vergiler yoluyla finanse edilen bir faaliyettir. Ne var ki devlet vergi mükelleflerinden eğitimin finansmanını temin yoluna giderken vatandaşların gelir düzeylerini dikkate almadan yapmaktadır. Bu birinci sorun.

Diğeri ise; bu kaynakların İstanbul'da zengin bir muhitteki okul ile Güneydoğu'da yoksul bir ildeki okula aynı derecede aktarılmasıdır. Bu durum da adaletsizliğe yol açmaktadır.

Bu da devlet okullarında kalite düşüşüne neden olduğu gibi eğitim daha çok zengin ailelere dönük ayrıcalıklı bir hal almaktadır. Çünkü bu alanda yapılan birçok araştırma üniversite sınavına kazanan öğrencilerin orta ve orta üstü gelir düzeyine sahip ailelerin çocukları olduğunu göstermektedir.

Bu yıl YKS'ye birbirinden farklı 2 milyon 607 bin 903 aday başvurdu. Ve bu öğrencilerimizin hemen hepsi kazanmak ve kısa yoldan bir meslek sahibi olmak için yarıştı.

Kilosu kadar ağır kitap yüklü çantaları omuzlayan çocuklarımız esasında boyundan büyük bir yükün altına sokulurlar. Birbirinden farklı 16-17 farklı derste üstün başarı göstermeleri beklenir evlatlarımızdan. Çünkü ortalama 40 kişilik sınıflara yetenekleri doğrultusunda değil doğum tarihlerine göre seçilmişlerdir.

E, bizde İngiltere'de okul müdür adaylarının, ulusal düzeyde sunulan liyakat programına katılmaları gibi zorunluluk olmadığından torpille gelen müdürler de bu öğrencileri at yarışı misali sınavlara hazırlarlar.

Şimdi üniversite sınavı kaldırılsın demekle tüm bu sorunların ortadan kalkacağını düşünen varsa yanılıyor. Önce meselenin bu kısmını konuşalım. Sonra kaldırıp kaldırmayacağımızı yerine ne koyacağımızı düşünürüz.

Milat