Kredi kartı harcamalarıyla ilgili tedbirlere ilişkin tartışmalar gündemde...
Yeni Şafak gazetesi ekonomi yazarı Yusuf Dinç, kredi piyasasını kapitalist sistemin işleyişiyle birlikte değerlendirdi.
KREDİ KARTI TARTIŞMASI
Kredi piyasasının elverişsizliği ve kredi kartlarından harcamaları kısıcı tedbirlerin alınması tartışmalarıyla haftaya başladık. Tam da kapitalizm üzerine söz söylenecek konular.
Kapitalizmi anlamak önemli. Çünkü kapitalizmi anlarsak kapitalist olmayı yahut olmamayı seçebiliriz. İkisinin de kapitalizmin ne olduğunu bilmemeye göre daha iyi durumlardır. Elbette aklı olan kapitalist olmamayı seçer.
BUGÜNKÜ FİNANSAL MİMARİ
Kapitalizm mali gücü tekelleştirmeyi, finansal gücü ise iyi kötü bir güvenlik duvarı sağlamak üzere yaygınlaştırmayı benimser.
Bunu mümkün kılacak enstrümanlara başvurur. Teorileri buna göre şekillenir. Herkes de iknadır. Akılları baştan çıkarırken insanın makul olmasını sömürür.
Bir ev, bir araba, akıllı telefon, insan başka ne ister ki?
Madem böylesine makul, kapitalizm bunları havuç olarak onun önüne koyar.
Sonra bu havuca erişebilmek ümidi içinde olan milyonları finansal sisteme çeker. Çeker ama kurduğu faizli mimari yoksulu hoşnut etmek için değil, fakirden alıp zengine vermek içindir.
Bugünkü finansal mimarinin fonksiyonu işte budur.
Alt-orta gelir gruplarının varlıkları üst gelir grubunun kredisine dönüşür. Güya krediler yatırıma gidecektir. Ama toplumun dişinden tırnağından artırıp biriktirdiği varlıkların nereye gittiğini herkes yeterince deneyimledi sanırım. Her zaman böyleydi.
Sonra kapitalizm kendi krizine girince bu sefer “durun bakalım, havuç orada ama ulaşmak için size öğrettiğimiz yolları kapadık,” der.
KİŞİ BAŞI REFAH KAPASİTESİ
Bazen de havucu da alır ortadan kaldırır. Kimse de kapitalizm kendisine kızmasın diye fazla kabarmaz.
Kapitalizmde bir toplumun asıl refah göstergesi kişi başı kredi kapasitesidir, desem sanırım bütün ölçütlerden yahut endekslerden daha yerinde bir tanesine referans vermiş olurum.
ALMANLAR BİZİ KISKANIYOR MU?
Bugün çokları mesela “kıskanma” başlığındaki tartışmaların öznesi olan Almanların diğerlerinden daha yüksek refaha olduğuna inanır.
Gerçekte ise standart bir Alman standart bir Türk'ten, bir Nijeryalı'dan, bir Endonezyalıdan, her yerin kendi parametreleri içinde kalmak şartıyla, çok büyük farklarla daha varsıl değildir.
Mali olarak dünya nüfusunun %90'ından fazlası belli bir standart etrafında toplanır ama söz konusu finansal imkânlar olunca farklar ortaya çıkmaya başlar.
Bir Alman işte bu noktada diğerlerine çok fark atar.
"BENİ ÖVME BANA KREDİ VER"
Kapitalizmde “beni övme bana para ver,” esprisindense “beni övme bana kredi ver,” esprisi daha yerindedir.
Ama bu düzen geçicidir. Çünkü tasarımı yapay kabullere yaslanır.
Dünyadaki insanların bir bölümü bugün istisnai olarak 3 öğün yemek yemektedir. Tarihte hiç görülmeyen bu durum kapitalizmin başarı hanesine yazılır. Fakat kapitalizmi biraz olsun biliyorsak bu başarısı kırılgandır. Hatta bu noktada başarılı olduğu için başarısızdır. Schumpeter'in kapitalizmi tekelci bulması gibi yani.
GİDİŞAT GİDİŞAT DEĞİL
Koca dünya tarihinde ilk defa emekliler var. Bu da kapitalizmde ancak istisnai bir hal olarak görülebilir.
Gidişat gidişat değil yani.
Yeni bir tasavvura, yeniden bir düşünceye ihtiyaç var. Daha doğrusu var olan, verili olan ekonomiyi kapitalizme daha fazla ifsat ettirmemeye ihtiyaç var.
Mali gücü yaygınlaştırmayı, finansal gücü ise sorumluluk olarak aktarmayı benimseyen bir anlayışa ihtiyaç var. Servetin tekelleşmesini değil, yayılarak çarpan etkisinin herkesi kuşatmasını, sağlıklı bir istikrarın ancak böyle sağlanabileceğini tartışmaya ihtiyaç var.
MERKEZ BANKASI TARTIŞMASI
Bir de öngörülerin çok sığlaştığı, ortamın hararetinin arttığı bir dönemde Merkez Bankası'nın çeşitli tartışmaların başlatıcısı durumunda olmasını anlamakta zorlanıyorum.
Konut sorununa getirdiği çözüm önerileri gündem oldu ki hepsi dünyada bilinen uygulamalar. Kredi kartı tartışmalarıyla gündem oldu ki yersiz.
Merkez Bankası hâlâ her yönüyle tartışılırken şimdilik biraz daha zor erişilir olması lazım gibi geliyor.