Timetürk yazarı Cuma Obuz, Türkiye ekonomisi ile ilgili önemli bir yazı kaleme aldı. Obuz, bozulan Türkiye ekonomisinde hem devlet olarak hem de toplum olarak yapılması gerekenlere dikkat çekti ve "Herkes üzerine düşeni yaptığında Türkiye ekonomisindeki problemler de çözülecektir." dedi.
İŞTE CUMA OBUZ'UN YAZISI
Türkiye'de seçim öncesi başlayan ve seçimlerden sonra özellikle Brunson konusu üzerinden zirve yapan ekonomik dalgalanmalar birçok açıdan incelendi. Son yıllardaki en hareketli ekonomik ortam bu sene yaşandı diyebiliriz.
Ekonomi anlamında öncelikle bir tavır koymak istiyorum.
Bir tarafta hiçbir sıkıntı yokmuş gibi söylemlerde bulunanların bulunduğu diğer taraftan sanki kıtlık ve açlık yaşanıyor gibi bir hava estirenlerin bulunduğu… Bir tarafta “bunlar dış güçlerin oyunu diyerek ekonomi alanında yapılan hataları örtenlerin olduğu, diğer tarafta sanki bu yaşananların ABD ve uluslararası ilişkilerden bağımsızmış gibi alabildiğine hükümete kuru muhalefet yapanların olduğu bir ortamda reel düşünmenin ve rasyonel bütüncül bir bakış açısına sahip olmanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamak zorundayım.
Mevcut durumu kabullenen, ekonomik anlamda sorunların farkında olan, dışarıdan yapılan baskıları bilen fakat kırılgan olan Türkiye ekonomisini de gözden kaçırmayan, yapılması gerekenler yönünde çözüm önerileri olan bir bakış açısına davet ediyorum.
Ekonomik anlamda uzun ve kısa vadede yapılması gerekenleri ise toplum, devlet-kamu ve ekonomi kurmayları tarafından yapılacaklar olarak ayırabiliriz.
Devlet-Kamu anlamında yapılması gerekenler;
Devlet olarak ekonomik anlamda topyekün tasarruf yöntemleri belirlenmeli ve kamu kurumlarına bu tasarruf yöntemleri uygulanmalı. Bunun yanında kamunun maliyetini arttıracak olan atama ve görev değişiklikleri doğru düzlemde gerçekleştirilmeli. Bunun yanında tüm kamu kurumlarında liyakat ve ehliyet üzerinden yenilenme yapılmalı. Çünkü ekonomik anlamda güçlü olmanın alt yapısında kamu kurumlarının işlevsel ve hızlı çalışması kritik bir öneme sahiptir. Üretimin yapılabilmesi için kamu personellerinin işlerini doğru yapmaları gerekiyor. Bu açıdan liyakat sahibi kamu görevlileri her anlamda ekonomiye katkısı olacaktır.
Ekonomi kurmaylarının yapması gerekenler;
Türkiye ekonomisi için yapılacaklar konusunda en kritik görevler ekonomi kurmaylarına ve kurumlarına düşüyor. Merkez Bankası'nın faiz ile ilgili hamlelerinin yanında Hazine ve Maliye Bakanlığının da devreye daha net ve aktif girmesi gerekiyor. Bu açıdan özellikle uluslararası ticari ilişkilerin gelişmesi açısından Ticaret Bakanlığının da net ilişkiler kurması gerekiyor. Bu açıdan atılan adımlar konusunda olumlu kanaatlerimi belirtmenin yanında yetersiz olduğunu da söylemek istiyorum.
Özellikle Rusya ve Çin ile ilgili olan ortak zirveler, ekonomik anlaşmalar bu süreçte çok önemli bir yer tutuyor fakat doların küresel etkisini de unutmamak gerekiyor. Dolara karşı her ne kadar tepkili de olsak küresel anlamda dolar egemenliğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Her şeyden öte dolar egemenliğinin sorgulanır olması ve eleştirilmesi son derece önemli fakat küresel sistem doların ticari anlamda her şeyi etkiliyor olması durumunu ortadan kaldırmıyor.
Yine siyasi anlamda ABD ile yaşanan sürecin doğru yönetilmesi de önemli bir yer tutuyor. Burada özellikle Dışişleri Bakanlığı kritik bir öneme sahip. ABD'ye Trump ve Pence'in Türkiye'ye yaklaşımı gibi karşılık vermektense daha serin bir aklı devreye sokmamız gerekiyor.
Yine ABD ile yaşanan krizin ortaya çıkardığı fırsatları da değerlendirmek gerekiyor. Buna en güzel örnek ise AB ülkelerinin bu zamana kadar olmayan destek açıklamalarını bu süreçte Türkiye lehine ortaya koymuş olmasıydı. Bu durum iyi değerlendirilirse sadece ekonomik anlamda değil aynı zamanda ileriye dönük siyasi anlamda da ciddi kazanımlar elde edebiliriz.
Son olarak ekonomik anlamda bir model üzerine çalışmanın önemine dikkat çekmek istiyorum. Nasıl ki yeni Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, gelir gelmez kalıcı ve ileriye dönük bir modelleme yapmanın derdine düştüyse ekonomiden sorumlu olan ilgili bakanların ve çalışanların da kalıcı, dinamik, kriz yönetimi sağlam, kırılgan olmayan, üretime dayalı, ham madde üretimini öne alan, hem içerde hem dışarda faaliyet gösteren ekonomik kurumlarla iyi ilişkiler kurmayı önceleyen ve kısa vadede bir tasarruf programı olan bir ekonomik model üzerinde çalışmaları gerekiyor.
Toplum olarak yapılması gerekenlere gelince;
Öncelikle boykot çalışmalarının çok etkin olacağını düşünmüyorum. Boykotlar, birazcık da toplumların hassasiyetlerini arttırmak için gündeme getirilir. Boykotlar daha sloganik ama eylemsel olarak karşılığı olmayan veya çok az olan çalışmalardır. Ayrıca Türkiye toplumunun bir boykot kültürünün olmaması da bu tarz çalışmaların çok reel olmayacağı sonucunu ortaya çıkarıyor. Çok daha uzun uzadıya ele alınabilecek bir konu boykot ama genel anlamda çok etkili bir şey olmayacağı ortada.
Türkiye, toplum olarak son 15 yılda ciddi bir refah seviyesine ulaştı diyebiliriz. Neredeyse 15 yol önce hayal denilecek birçok maddi olanaklar bugün hemen hemen herkesin elinde mevcut. Ve alışılmış bir sistem var. Bu sistem tüketime dayalı bir büyüme sistemi. Bu durum da konfor kavramını eylemsel olarak ortaya çıkarıyor. Alışılmış olan konfordan taviz vermek insan da topluma da zor gelir ama bu konfordan taviz vermeden, bazı fedakarlıklarda bulunmadan da ekonomik anlamda yaşanan sıkıntıları atlatmamız çok mümkün değil. Demek istediğim, konfordan ziyade ihtiyaç eksenli bir tüketim kültürümüzün artık olması gerekiyor. Bunun yolu da tüketim anlamında iktisadi eğitimler ve eylemsel çalışmalarda geçiyor.
Bunun yanında topyekün bir tasarruf anlayışının da benimsenmesi toplumsal anlamda Türkiye'yi hem güçlendirecek hem de dirençli kılacaktır. Türkiye ekonomisinden dem vuranların tasarruf gündeme geldiği zaman yan çizmesi açıkçası ne ahlaki ne de reel bir yaklaşım değildir.
Sonuç olarak toplum, devlet ve bu işin uzmanları bir araya gelerek, kolektif amaç ile farklı fikirleri geliştirerek yol almamız gerektiği bir ekonomik ortam yaşıyoruz. Herkes üzerine düşeni yaptığında Türkiye ekonomisindeki problemler de çözülecektir.
Not: 3. Havalimanı inşaatında çıkan olayların iç yüzü, provokasyon ihtimalleri, gizlenen gerçekler vs bir yana; Bir gazetede çıkan Mehtap Yılmaz imzalı bir yazıda geçen ifadeler son derece çirkin ve kabul edilemez ifadelerdir. Bu açıdan Mehtap Yılmaz'ı bir yazar olarak edepli olmaya davet ederken, bu tür yazılara gazete editörlerince neden izin verildiğini de anlamakta güçlük çekiyorum.
Vesselam…