Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezinde yapılan Elektrik Santralleri Toplu Açılış Törenine katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, enerji yatırımlarını sabote etmeye çalışan marjinal grupları eleştirdi. Gezi olayları sırasında insanların canına kast eden, esnafın dükkanını yağmalayan, polise kurşun sıkan vandalların üç beş ağaç için mücadele eden "çevreci gençler" diye pazarlanmaya çalışıldığının da altını çizen Erdoğan, "Bu gruplar tarihimizin önemli bir bölümünde Türkiye'nin büyümesini sabote etmenin, ülkemizi kaos ve çatışma ortamına sürüklemenin en kullanışlı amaçları olmuştur. 'Kahrolsun' dedikleri tüm güçlerin, Türkiye karşıtı tüm çevrelerin bilerek ya da bilmeyerek taşeronluğunu yapmışlardır. Dün darbecilere, vesayetçilere gönüllü yardım edenler, bugün de Türkiye'nin enerji yatırımlarını baltalamak isteyenlere piyonluk yapıyor" diye konuştu.
"Sadece 2017 yılı içinde toplam 2 bin 774 adet ve 8 bin 222 megavatlık tesis ülkemize kazandırılmış olacak"
2017 senesinde kamu ve özel sektörün inşa ettiği tesislerin toplu açılış töreninin gerçekleştirildiğini belirten Erdoğan, bu tören ile yıl bitmeden 6 bin 90 megavat gücünde bin 583 tesisin Türkiye'ye kazandırıldığını belirtti. Erdoğan, "Bu tesislerin kurulu güç bakımından yaklaşık yüzde 78'i kısmi lisanslı ve yüzde 22'lik kısmı ise kendi tüketimini karşılamaya yönelik olarak hayata geçirilen lisanssız elektrik santrallerinden oluşuyor. İnşallah yılsonuna kadar yaklaşık bin 191 adet, toplam 2 bin 132 megavatlık elektrik üretim tesisini daha devreye alacağız. Bu santrallerin de hizmete girmesiyle sadece 2017 yılı içinde toplam 2 bin 774 adet ve 8 bin 222 megavatlık tesis ülkemize kazandırılmış olacak. Böylece 1 yılda devreye giren üretim santralleri açısından yeni bir rekora imza atıyoruz. Özellikle elektrik enerjisi alanındaki yatırımlarımıza inşallah bundan sonra da hız kesmeden devam edeceğiz" diye konuştu.
"HALBUKİ TÜRK SOLUNUN TARLASI SÖZÜM ONA KARŞI OLDUKLARI EMPERYALİSTLER TARAFINDAN SÜRÜLMÜŞTÜR"
Ülkelerin büyüme oranları ile enerji tüketimleri arasında, refah düzeyleri ile enerji tüketimleri arasında doğrudan bir ilişki olduğunun altını çizen Erdoğan, "Elektrik enerjisi tüketimi ne kadar fazlaysa o ülkenin refah düzeyi de o kadar yüksektir. Türkiye son 15 senedir yılda ortalama yüzde 5,7 oranında bir büyüme kaydediyor. Bu da ülkemizin enerji talebini artırmıştır. 2002 yılında 132,3 milyar kilovatsaat olan elektrik enerjisi tüketimimiz, 2016 yılında 278,3 milyar kilovatsaate ulaştı. Sadece elektrik enerjisinde tüketim miktarımız 2 kattan fazla yükseldi. Bu talebi karşılamak için son 15 yılda birçok yatırımı hayata geçirdik. Bir taraftan enerji alt yapımızı yenilerken, diğer taraftan da yeni yatırımlarla toplam kurulu gücümüzü 32 bin megavattan 83 bin megavata çıkarttık. Yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretiminde yüzde 31'lik bir artış sağladık. Yerli kömürün elektrik üretimindeki payını yüzde 16'ya yükselttik. Elektrik üretiminde 10 bin 550 megavat olan yerli kömürün kurulu gücüne yakında 5 bin megavat daha ilave kapasite ekleyeceğiz. Sadece ülkemizde değil, bütün dünyada elektrik üretiminde kömür kullanımı yaygınlaşıyor. Birileri bize çok farklı şekilde akıllar veriyor. İçeriden akıl veren var, dışarıdan akıl veren var. Son yılların yükselen ekonomileri olan Çin ve Hindistan bu başarılarını önemli oranda elektrik üretiminde kömür kullanmaya, yani kendi kaynaklarını değerlendirmeye borçludurlar. Polonya yüzde 84, Almanya yüzde 42, İngiltere yüzde 39, Danimarka yüzde 34 oranında elektrik ihtiyacını kömürden karşılıyor. Avrupa'da hali hazırda işletmede olan 682 kömür santraline ilaveten 30 yeni kömür santrali daha inşa ediliyor. Durum bu kadar açık ortadayken ülkemizde sayıları az fakat sesleri çok çıkan belli kesimlerin enerji hamlelerimizi baltalamak için özel çaba harcadıklarını görüyoruz. Boşuna çaba harcamayın, bu kervan gidiyor, gidecek. Bunların bu ülkede dikili taşları, dikili ağaçları yok. Bunlar sadece gelsinler bu tür gösteriydi vesaire yapıp kendilerine göre kendilerini tatmin etsinler. Biz bu ülkede karanlık bir köy görmek istemiyoruz. Tüm tesislerimizin makinelerini takır takır çalıştığı bir Türkiye'yi yaşamak istiyoruz. Bütün kömür rezervlerimizi kullanmak durumundayız ve bunu da başaracağız. Enerji Bakanımıza, diğer bakanlarımıza da söyledim, ithal kömür kullananlar kusura bakmasınlar, dedim ki arkadaşlar kusura bakmayın, bizim cari açığımız fazla, bu cari açığı indirmek istiyorsak kendi yerli kömür rezervimizi hayata geçirmek durumundayız. Bunu yaptığımızda cari açığımızı ciddi miktarda azaltırız. Büyük oranda mesafe aldık. Bir takım marjinal örgütler Türkiye'nin farklı yerlerinde bu sabotaj girişimlerinin sancaktarlığını yapıyor, milletimizin kafasında istifamlar oluşturmaya çalışıyor. Bir dönem HES'lerin enerji ihtiyaçlarımızın karşılanması için değil, bölücü terör örgütü ile mücadele için inşa edildiği yalanını ortaya attılar. Eğer hidroelektrik santraller bölücü örgütlerin saldırılarında iyi bir engel teşkil ediyorsa demek ki biz doğru yoldayız. Çünkü hidroelektrik enerjide, özellikle o barajlar bize çok farklı kazanımlar sağlıyor. İçme suyundan tut kullanıma, o barajların yapıldığı yerlerdeki çevre güzelliğine kadar ciddi katkılar var. Sulamada sağladığımız imkanlar, bunlar inkar edilemez gerçekler. Biz geldiğimiz zaman doğru dürüst hidroelektrik santral yoktu, yoğun bir şekilde hidroelektrik santraller artmaya başladı, göletler artmaya başladı, cumhuriyet tarihinin rekorlarıdır. Termik santrallerde yoğun bir hareketlenme başladı. Öbür taraftan güneş enerjisinde, rüzgar enerjisinde önemli adımlar atılmaya başlandı. Biz şuanda enerji dendiği zaman onun alt yapısını oluşturan ne varsa Türkiye artık bunları kullanır hale geldi. Şimdi nükleere giriyoruz, nükleer de birilerini rahatsız ediyor. Rahatsız olsanız da olmasanız da biz nükleer enerjiyi yapacağız. Derdimiz paçalda biz bu enerjiyi kilovatsaatte ne kadar daha ucuza halkımıza ulaştırırız, bunun derdi içindeyiz. Bunların böyle bir derdi ve anlayışı yok. Bu safsatalarının tutmadığını görünce dümeni çevreciliğe kırdılar, ömürlerinde bir ağaç dikmemiş, bir fidana su vermemiş kişiler birden başımıza ekoloji uzmanı kesildiler. Gezi olayları sırasında insanımızın canına kast eden, esnafın dükkanını yağmalayan, polisimize kurşun sıkan vandalları üç beş ağaç için mücadele eden 'çevreci gençler' diye pazarlamaya kalktılar. Baktılar bu etiket yurt dışındaki Türkiye düşmanı çevrelerde onlara prim kazandırıyor, işi terör örgütünün broşürüne çevirdikleri gazetelerinde eli kanlı teröristleri ekolojik kahramanlar olarak sunmaya kadar vardırdılar. Çukur eylemlerinde de bu kesimlerin benzer tavırlarına şahit olduk. Öyle ki, kim samimi çevreci, kim bu işleri başka amaçlar için kullanan istismarcı inanın ayırt edemez hale geldik. Eğer mesele gerçekten çevreyse bu ülkenin orman varlığını 21 milyon hektardan 22,5 milyon hektara çıkartan bir iktidar partisinin lideri olarak kusura bakmasınlar çevreci sıfatını ben bunlara bırakmam. Bu hassasiyetle gerçek manada çevreci olmayanları ifşa etmeyi vazife biliyorum. Ülkemizde bu tür istismarları yapanlar genellikle kendilerini sol ve sosyalist gibi sıfatlarla tanımlıyorlar. Kimileri liberal gibi görünseler de hepsinin de yıldızını kazıyınca altından bunlar çıkar. Halbuki Türk solunun tarlası sözüm ona karşı oldukları emperyalistler tarafından sürülmüştür. Bu gruplar tarihimizin önemli bir bölümünde Türkiye'nin büyümesini sabote etmenin, ülkemizi kaos ve çatışma ortamına sürüklemenin en kullanışlı amaçları olmuştur. 'Kahrolsun' dedikleri tüm güçlerin, Türkiye karşıtı tüm çevrelerin bilerek ya da bilmeyerek taşeronluğunu yapmışlardır. Dün darbecilere, vesayetçilere gönüllü yardım edenler, bugün de Türkiye'nin enerji yatırımlarını baltalamak isteyenlere piyonluk yapıyor. Kimse aksini iddia etmesin, herkes kullanırken bu ülkede kömüre karşı çıkmak demek 'Türkiye kendi kaynaklarını değerlendirmesin' demek değil midir, nükleer güç santrallerine karşı çıkmak 'Türkiye enerjide dışa bağımlı olsun' demek değil midir, barajlara karşı çıkmak her yıl milyarlarca dolarımızın dışarıya akıtılmasına aracılık etmek demek değil midir? Ben bu hafta sonu Doğu Karadeniz'de Artvin'deki tüm barajları tek tek gezdim. Bütün o barajlar yapılırken, bu barajlarla beraber yüzlerce, binlerce kilometre yollar yapılıyor. O dağların nasıl tünellerle aşıldığını, nasıl yol haline getirildiğini, işte aramızda müteahhit arkadaşlar var, onlar bizzat yaşıyorlar. Onu yaşamayanlar o derdi bilmez. Bütün bunlarla beraber dağların arasında şimdi barajlarımız var. Bütün bu barajlar ülkemin susuzluğunu gidermeye yarıyor. Ülkemizin ekonomik bağımsızlığını savunan, böyle bir hassasiyeti olan hiç kimsenin enerji yatırımlarına karşı çıkması mümkün değildir. Enerji politikalarımızda ve uygulamalarımızda eksik varsa, hata varsa, yanlış varsa bunları tartışmak başka bir şeydir, yapılan işlere külliyen karşı çıkıp, engellemeye çalışmak başka bir şeydir. Biz burada meselenin çevre olmadığını, ağaç, ekolojik hassasiyet olmadığını çok iyi biliyoruz. Bunların derdi gerçekten çevre olsa, mesela AB'nin 2024 ve sonrası için belirlediği emisyon kriterlerinin de altında bir teknoloji ile üretim yapacak olan Çayırhan Termik Santrali ihalesine karşı çıkmazlar. Ama böyle bir dertleri yok. Ecdadımız, 'göz nereye bakarsa gönül oraya akar, gönül nereye akarsa ayak oraya koşar' diyor. Olay bu. Bunların da gözleri husumete baktığı için gönülleri de kin ve nefrete akıyor. Biz sadece enerjide değil, bugüne kadar ülkemiz ve milletimiz için hayata geçirdiğimiz tüm kritik projelerde hırsları akıllarının önüne geçmiş bu çevrelerin saldırılarına hep muhatap olduk. Çünkü meyve veren ağaç taşlanır, başarının çekemeyeni çok olur. Milletimiz de bunların karakterini artık çok iyi bildikleri için yaptıklarına itibar etmiyor" şeklinde konuştu.
"TÜRKİYE BU ALANDA TEKNOLOJİ İHRAÇ EDEN BİR ÜLKE KONUMUNA GELME YOLUNDA İLERLİYOR"
Sürdürülebilir büyümeyi temin için enerjide dışa bağımlılığın en aza indirilmesi, bunun için de yerli kaynakları daha fazla kullanmak gerektiğinin açık olduğunu ifade eden Erdoğan, "Allah'ın bize bir emaneti olan tabiata saygı duymadan sürdürülebilir büyümeden zaten söz edemeyiz. Biz bu ikisini birlikte yapacak anlayışa ve imkana sahip olduğumuza inanıyoruz. Yerli kaynakları harekete geçirme kararı aldığımızda açıkçası bu derece başarılı bir ivme yakalayacağımızı ummuyorduk. Ama hamdolsun çok iyi gidiyoruz. Daha önce güneş enerjisindeki rakam 19 doların üzerindeydi. Son ihalede güneşte kilovatsaat başına 6,99 dolar fiyat verildi. Aynı şekilde rüzgarda verilen 3,48 dolarlık teklifte yine bir rekordur. Türkiye bugün yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretiminde yüzde 32'lik pay ile Fransa, Almanya, Belçika, Avustralya, Güney Kore, Hindistan, Çin, Rusya ve Japonya gibi ülkelerin önüne geçti. Yerli kaynakları harekete geçirme modeli ile sadece enerji maliyetlerini düşürmekle kalmıyor, enerji teknolojilerinin yerelleşmesi anlamında da ciddi bir devrime imza atıyoruz. Türkiye bu alanda teknoloji ihraç eden bir ülke konumuna gelme yolunda ilerliyor. Önümüzdeki 10 yıl içinde 10 bin megavat güneş ve 10 bin megavat güneş enerjisini devreye almayı düşünüyoruz. Buna hazır olan girişimcilerimizin aramızda olduğunu görüyorum. Bakanlığımızın yerli kömüre daha fazla teşvik sağlanması konusunda çalıştığını biliyorum. Önümüzdeki yılın ilk aylarında bir müjde açıklanacak. Milli enerji ve maden politikası Türkiye'nin gelecek yıllardaki hedeflerine ulaşmasında önemli bir itici güç olacaktır. Bizim temel meselemiz siyasi, mali, ekonomik, diplomatik, adli, askeri, kültürel, her alanda milli ve yerli bir alt yapıya sahip olmaktır. İnşallah bunu gerçekleştireceğimize inanıyorum. Yatırımcılarımızdan yeni projelerin haberlerini bekliyorum" ifadelerini kullandı.
Erdoğan; Adana, Kırıkkale ve Muğla'ya telekonferans sistemi ile bağlanarak yapılan yatırımları açılışlarını yaptı.
'Bu 'Türkiye enerjide dışa bağımlı olsun' demek değil mi?'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Herkes kullanırken bu ülkede kömüre karşı çıkmak demek 'Türkiye kendi kaynaklarını değerlendirmesin' demek değil midir, nükleer güç santrallerine karşı çıkmak 'Türkiye enerjide dışa bağımlı olsun' demek değil midir?' diye sordu.
8 Yıl Önce Güncellendi
2017-11-21 19:31:07
SON VİDEO HABER
Haber Ara