Tarihte ticaret mallarını, dünyanın bir ülkesinden başka ülkesine kilometreler aşarak götürebilmek ancak bu yollarla mümkün olmuştu. Hatta bu yollar yeryüzünde sadece ticari mallarının değil, kültürlerin, inançların, düşüncelerin de taşınmasını sağladı. Dünyanın ortak mirası olan o yollardan bazıları şöyleydi…
30'dan fazla şehrimizden geçen İpek Yolu
Tarihteki en önemli ticaret güzergâhı İpek Yolu'nun başlangıç noktası Çin'in Xian kenti. Bu yol, Asya'da kilometrelerce uzayan çöllerden, kum tepelerinden, birbiri ardına dizilmiş dağlardan, sarp kayalıklardan geçerek Anadolu ve Akdeniz'e ulaşıyor, oradan da Avrupa'ya İtalya'nın Venedik şehrine uzanıyor. Rotası sadece karadan da değil; Çin Denizi, Hint Okyanusu, Basra Körfezi, Kızıldeniz ve Akdeniz de bu yolculuğa dâhil bölgeler. İpek Yolu'nun Anadolu topraklarındaki güzergâhı 30'dan fazla şehrimizden geçiyor ve Sinop, Antalya gibi kentlerin limanlarından denize açılıyordu. Her ne kadar adını aldığı ipek, taşınan ana ürün ise de tekstil, ahşap, metal, doğal taşlar gibi eşyalar da ticareti yapılan ürünler arasındaydı.
Baharatın yolunu kaşifler kesti
Doğu ülkelerindeki baharatlar Orta Çağ Avrupa'sına ulaştığında yalnızca soyluların sofralarında görülebilirdi. Baharat Yolu aracılığıyla gelen bu ürünlerin hangi güzergâh üzerinden getirildiği sadece tüccarların bilgisi dâhilindeydi ve ürünlerin pahalı olmasının ana nedenlerinden biri de buydu. Üstelik baharatlar parfüm gibi kokular üretmek, çeşitli ilaçlar yapmak, yiyeceklerin bozulmasını engellemek için de kullanılan önemli malzemelerdi. Deniz yolunun ağırlıkta olduğu bu güzergâhın önemini kaybetme nedeni, Vasco da Gama, Macellan gibi kâşiflerin yeni deniz yolları keşfederek Hindistan'a ulaşan alternatif rotalar bulması oldu.
Baltık Denizi'nin Mısır'a uzanan amber kokusu
Amber Yolu üzerinden taşınan ürün, fosilleşmiş ağaç reçinesi olan kıymetli bir taş, yani amberdi. Kehribar ismiyle aşina olduğuMUZ bu taş kişisel süs eşyası, dekorasyon amaçlı veya kimi rahatsızlıkları tedavi etmeye yönelik olarak kullanılıyordu. Amberin ana kaynağı Avrupa'nın kuzeyinde yer alan Baltık Denizi'ydi ve buradan temin edilen kıymetli taşlar, Tuna Nehri üzerinden Karadeniz'e taşınarak Romalılara ulaştırılıyordu. Kimi tarihi kaynaklar da Amber Yolu'nun Mısır'a kadar uzandığını söyler. Günümüzde Litvanya, Polonya, Letonya gibi ülkelerde Amber Yolu'nun tarihteki izlerini sürmek de mümkündür.
Adriyatik kıyalarında tuz rotası
Kulturveyaşam.com'daki bilgiye göre; Romalı askerlere maaşlarının bir kısmının tuz olarak ödenmesi sıkça karşılaşılan tarihi bilgilerden biridir. Eski devirlerde tuzun bu denli önemli olmasının nedeni yiyecekleri uzun süre koruyabilen, antiseptik olarak kullanılabilen bir ürün olmasına bağlanır. O devirlerde tuza erişimin kolaylaşması için farklı rotalar oluşturulmuş, hatta Roma yerleşimleri bilhassa bu yolların yakınına kurulmuştur. En ünlüsü ise 242 km'lik uzunluğu ile Via Salaria'dır. Bugünkü İtalya sınırları içindeki Ostia mahallesinden başlangıç alan Tuz Yolu, Adriyatik kıyılarına kadar uzanır.
Araplardan Romalılara tütsülenen güzergah
Mür, Arapça kökenli bir kelime ve Commiphora türündeki ağaçlardan elde edilen yapışkan, kokulu reçinenin de adı. Milattan önceki dönemlerde özellikle Arap Yarımadası'nın güney kesimlerinde bulunan mürlerden tütsü yapmak, parfüm üretmek veya ölüleri mumyalamak için yararlanılıyordu. Özellikle Roma İmparatorluğu'nda cenaze törenlerinde tütsü yakmak önemli bir gelenekti ve bu da büyük miktarlarda mür kullanmak anlamına geliyordu. Araplar elde ettikleri mürleri önce Mısır ve Akdeniz'e oradan da Romalılara ulaştıracak bir Tütsü Yolu geliştirdiler. Tarihi kaynaklarda bu yolun oldukça aktif olduğu, tek seferde birkaç ton mür taşınabildiği ifade ediliyor.
Tarihi ticaret yollarının en tehlikelisi
Çay-At Yolu, adı üstünde çayın ve atın karşılıklı takas edildiği bir yoldu. Çin, Tibet ve Hindistan arasında sürülen yol toplamda 10 bin km'lik bir uzunluğa sahipti, İpek Yolu'nun 6-7 bin km. uzunlukta olduğunu söylersek önemi daha iyi anlaşılabilir. Karşılıklı olarak Çin çayları ve Tibet atları yola çıkarıldığında geçilmesi gerekenler arasında dik yamaçlarıyla, uçurumlarıyla ünlü Hengduan Dağları da bulunuyordu. En sert kış aylarında bile devam eden yolculukta yılda 20 bin Tibet atı ile 8 bin ton çay taşınıyordu.