Çevre Bakan Yardımcısından 'Vakit Azalıyor' uyarısı
Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı ve İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, Aksam.com.tr'ye özel 'Glasgow'a giderken tarihi sorumluluk sahibi ülkelerin karbon ayak izleri' isimli bir makale kaleme aldı.

Oluşturma Tarihi: 2021-10-30 16:30:33

Güncelleme Tarihi: 2021-10-30 16:30:33

Küresel ölçekte karbondioksit emisyonlarının azaltılması çabalarının yetersiz bulunduğu birçok platformda farklı kesimler tarafından dile getirilen bir husustur. Yayımlanan son çalışmalara göre; mevcut trendin sürmesi halinde yüzyılın sonunda ortalama sıcaklık artışının 2,7oC olacağı tahmin edilmektedir. Yüzde 10'luk bir ihtimal ile de bu artışın 3,5oC'ye varacağı öngörülüyor. Öte yandan Paris Anlaşması'na umut bağlamamız durumunda da sonuçlar pek iç açıcı gözükmüyor. Chatham House adlı düşünce kuruluşu tarafından yayımlanan "Climate Change Risk Assessment 2021" başlıklı araştırmaya göre Paris Anlaşması kapsamında taraf ülkelerce sunulan mevcut ulusal katkılarda yer alan taahhütlerin tamamen hayata geçirilmesi halinde dahi sıcaklık artışının 2oC altında tutulması ihtimalinin %5'ten az olduğu vurgulanmakta, Paris Anlaşması'nın amaçlarından biri olan 1,5oC hedefinin tutturulması ihtimali ise %1'den az olarak değerlendirilmektedir.

Son 20 yılda sıcaklık kaynaklı ölüm sayısında %50'den fazla bir artış yaşandığı; emisyonların 2030 yılına kadar kayda değer ölçüde azaltılamaması halinde ise 2040 yılından itibaren 3,9 milyar insanın her yıl sıcak hava dalgasına maruz kalması bekleniyor. Buna ek olarak son yıllarda meydana gelen sıcak hava dalgaları ve kuraklıklar tarım ürünleri hasadında %20 ila 50 oranında düşüşe yola açmış olup küresel gıda talebinin karşılanabilmesi için 2050 yılında %50 daha fazla tarım ürünü yetiştirilmesi gerekeceği düşünülüyor. 2040 itibarıyla kuraklık yaşanması riskinin ise tarihi ortalamalara kıyasla üç kat arttığı, 2040 yılı itibarıyla en az altı ay süreyle kuraklıkla karşılaşacak insan sayısının yılda 700 milyona ulaşacağı, yağışlarda yaşanacak değişikliklerin su kıtlığına yol açacağı, su kıtlığı sebebiyle prematüre doğumlarda artış yaşanacağı, hijyen eksikliği kaynaklı hastalıkların ortaya çıkacağı ve yetersiz beslenme problemlerinin baş göstereceği beklentiler arasında sıralanıyor.

Bu karamsar beklentilerle karşı karşıya kalmamız için ise çok uzun süre beklememiz gerekmiyor. 2020 yılında geçmiş yılların ortalamasına kıyasla %23 oranında daha fazla sel ve baskın yaşanmış, artan yağışlar nehir taşkınlarına, deniz suyu seviyesinde yaşanan yükselişler ise kıyı kesimlerinde su baskınlarına sebep olmuştu. 2100 yılında sel ve baskınlardan etkilenen insan sayısının 200 milyona ulaşacağı, nehir taşkınlarından etkileneceklerin sayısının ise yılda 60 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Bunlara ilaveten iklim değişikliğinin birbirini tetikleyen etkilerinin daha yüksek ölüm oranlarına, siyasi istikrarsızlıklara, ulusal güvenlik krizlerine, bölgesel ve uluslararası çatışmalara yol açabileceği, hava olaylarında yaşanan değişimlerin beraberinde getireceği ekosistem değişiklikleri ve hastalıklarda yaşanacak artışların tüm insanlığı etkilemesinin kaçınılmaz olduğu değerlendiriliyor.

Tüm bu araştırmalar neticesinde ortaya çıkan olumsuz ve zorlayıcı öngörüler toplumlarda daha fazla kesimin dikkatini iklim değişikliğiyle mücadeleye çekiyor ve hükümetlerden bu mücadelede en üst gayreti sergilemeleri isteniyor.

ÜLKELERİN ULUSAL KATKILARI VE NET SIFIR EMİSYON HEDEFLERİNE GENEL BAKIŞ

Paris Anlaşması'yla birlikte hayatımıza giren ve "yukarıdan aşağıya" yaklaşımını benimseyen ulusal katkılarla tüm ülkeler kendi ulusal koşulları ve öncelikleri dahilinde iklim değişikliğiyle mücadele yol haritalarını açıklamış ve 2030 yılı itibarıyla ne kadar emisyon azaltımı sağlayacaklarına ilişkin öngörülerini kamuoyuyla paylaşmıştı. Her beş yılda bir daha iddialı hale gelecek şekilde güncellenmesi planlanan anlaşma kapsamında karara bağlanan ulusal katkıların, küresel pandemi dolayısıyla bir miktar gecikmeyle de olsa ülkeler tarafından açıklandığını görüyoruz. COP26 öncesinde 145 taraf yeni veya güncellenmiş ulusal katkısını sunmuş, 49 taraf ise ilk ulusal katkısını açıklamış durumdadır. Ancak daha önce de belirtildiği üzere bu katkıların tek başlarına yeterli olup olmayacağı büyük bir soru işareti olarak kalmaya devam ediyor.

Bu bağlamda iklim değişikliğiyle mücadeledeki kararlılığı artırmak için ülkelere net sıfır emisyon hedefleri sunmalarına yönelik çağrılar yapılıyor. Küresel sera gazı emisyonlarında tarihi sorumluluğu yüksek olan ülkelerin daha iddialı ulusal taahhütler belirleyerek emisyon azaltımlarını hızlandırmalarına, bunu uygulayacak politikaları belirlemelerine ve düşük karbon teknolojilerine geniş çaplı yatırım yapmalarına yönelik beklentiler neticesinde birçok ülke geçtiğimiz yıl net sıfır emisyon taahhüdünü ilan etti. Bugün itibarıyla 68 ülkeyi ve küresel sera gazı emisyonlarının %60,7'sini temsil eden 57 taraf net sıfır hedefi bildirmiş durumdadır. Bahse konu 57 tarafın 8'inde net sıfır hedefi kanunlaştırılmışken 33 taraf bu hedefe politika belgesinde yer vermiş, 16 taraf ise net sıfır hedefine ilişkin siyasi taahhütte bulunmuştur. Bu bakımdan ülkelerin genel yaklaşımını görmek açısından iklim değişikliği söz konusu olunca gündemde öne çıkan ülkelerin ulusal katkıları ile net sıfır emisyon hedeflerine değinmek faydalı olacaktır.

Geçtiğimiz nisan ayında ABD Başkanı Joe Biden ev sahipliğini yaptığı İklim Zirvesi'nde ABD'nin 2030 yılında 2005 yılına kıyasla ekonomi genelinde %50 ila 52 oranında sera gazı emisyon azaltımı yapacağını taahhüt etti. Böylelikle 2021 yılının şubat ayı itibarıyla yeniden taraf olduğu Paris Anlaşması kapsamında güncelleyerek sunacağı ulusal katkısının içeriğinin nasıl olacağını bir şekilde ilan etmiş ve ABD'nin 2050 yılına kadar net sıfır emisyon ekonomisi olma yolunda olduğunu belirtmişti. İklim değişikliği ile mücadeleye son derece önemli katkı sunacağını belirten ABD liderinin sunduğu taahhütler ise henüz resmi olarak ilan edilmedi. COP 26'ya çok az bir süre kala ABD'nin ulusal katkısını nisan ayında sözünü verdiği şekilde yenileyerek sunması bekleniyor. Küresel sera gazı emisyonlarındaki payı %11,84 olan ABD net sıfır hedefine politika belgelerinde yer vermiş durumdadır.

Çin'in kişi başına düşen emisyon miktarı ABD'nin neredeyse yarısı seviyesinde. Ancak 1,4 milyarlık nüfusu ve yüksek ekonomik büyümesi ile birlikte son yıllarda Çin ulusal emisyon miktarı ile diğer tüm ülkelerin önüne geçiyor. 2006 yılında dünyadaki en fazla emisyon salımına sebep olan Çin şu anda dünyanın toplam sera gazı emisyonlarının dörtte birinden fazlasından sorumlu durumda. Uzmanlar Çin'in emisyonlarında büyük oranda azaltım olmadan dünyanın iklim değişikliğine karşı mücadeleyi kazanamayacağı konusunda hemfikir. İklim değişikliğindeki payının yüksek seviyelerde olduğunun bilincinde olan Çin geçtiğimiz günlerde yeni kalkınma anlayışı kapsamında emisyonlarda zirve ve karbon nötr ekonomiye ilişkin için bir kılavuz yayımladı. Bu kılavuzla birlikte Çin'in ilk olarak geçtiğimiz yılın eylül ayında açıkladığı hedefler olan 2030'a kadar emisyonlarda zirve seviyesine ulaşma ve 2060'a kadar net sıfır emisyonlu bir ekonomiyi gerçekleştirmek için yol haritasını sunmuş oldu. Kılavuza göre 2025 yılına kadar ülkenin yeşil, düşük karbonlu ve döngüsel kalkınmaya dayalı bir ekonomik sistem kuracağı ve kilit endüstrilerin enerji kullanımlarında verimliliğinin büyük ölçüde artırılacağı belirtiliyor. 2030 yılına kadar ekonomik ve sosyal kalkınma bağlamında yeşil dönüşümde dikkate değer sonuçlar görüleceği ve kilit endüstrilerdeki enerji kullanım verimliliğinin uluslararası standartlara ulaşması bekleniyor. 2060 yılına kadar ise yeşil, düşük karbonlu ve döngüsel bir ekonomik sistem ile temiz, düşük karbonlu, güvenli ve verimli bir enerji sisteminin kurulacağı ve fosil yakıt kaynaklı olmayan enerji tüketiminin oranının %80'in üzerine taşınmasının planlandığı aktarılıyor. Öte yandan küresel sera gazı emisyonundaki payı %23,92 olan Çin'in bu iklim taahhüdünü yerine getirebilmek için temiz enerjiye geçişte kayda değer ilerlemeler sağlanmış olsa da Çin'de elektrik üretiminin %60'ından fazlasının kömür kaynaklı olması ve fosil yakıta dayalı enerji santralleri, çelik fabrikaları, çimento fırınları ve diğer sanayi tesislerinin ekonomisinde önemli yer tuttuğu da dikkat çekmekte. Öte yandan ilk ulusal katkısını Eylül 2016'da açıklayan Çin henüz güncellenmiş katkısını BMİDÇS'ye sunmuş değil.

Küresel sera gazı emisyonlarındaki payı %6,81 olan Avrupa Birliği, 2020 yılının aralık ayında ulusal katkısını güncellemiş ve emisyonlarını 1990 yılına kıyasla %55 oranında azaltacağını duyurmuştur. Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın bir parçası olan Avrupa İklim Yasası'nın kabul edilmesiyle birlikte Avrupa Birliği, 2050 net sıfır hedefini de müktesebatına eklemişti. Bu yasa ile birlikte AB'nin karbon nötr hedefi yasal olarak bağlayıcı hale getirilirken yeni 2030 hedefi de belirlenmektedir. AB bahse konu emisyon azaltımının sağlanmasını teminen iklim, enerji, ulaştırma ve vergilendirme politikalarında bir dizi revizyon içeren "Fit-for-55" paketi üzerinde de çalışmalarını sürdürüyor. Paketin AB'nin ticaret partneri olan pek çok ülkeyi ilgilendiren sınırda karbon düzenlemesini içerdiğini de belirtmekte fayda bulunmaktadır. Zira bu düzenlemeyle birlikte AB yalnızca kendi politikalarını şekillendirmemekte, kendisiyle ticaret yapma niyetindeki ülkeleri de iklim değişikliği politikalarında AB'nin kurallarına uymak zorunda bırakmaktadır. Ancak çeşitli çevrelerce tüm bu çabalarına rağmen AB'nin iklim değişikliği politikaları 1,5oC hedefine yetmediği gerekçesiyle eleştirilere konu olmakta, mevcut politikaların 2oC hedefiyle tutarlılık arz ettiği savunulmaktadır.

Rusya sera gazı emisyonlarında 1990 seviyesine göre 2030 yılı itibarıyla %70 oranında bir azaltım gerçekleştirme taahhüdü verdi. Küresel sera gazı emisyonundaki payı %4,07 olan Rusya adına Devlet Başkanı Vladimir Putin yaptığı bir açıklamada 2050 yılına kadar toplam emisyonlarının sınırlandırılması hususunun Rusya için öncelikli konulardan birini teşkil ettiğini, ancak yalnızca yeni emisyon miktarlarının ele alınmasının meselenin çözümünde yetersiz olduğunu belirtmiştir. Diğer bir deyişle atmosferde yıllardır biriken karbondioksitin yutulmasının da önemini vurgulayan Putin bu konuda Rusya'nın ciddi kazanımları olduğunu, Rusya'daki ekosistemlerin sahip olduğu yutak kapasitesi sayesinde yılda 2,5 milyar ton karbondioksitin yutulduğunu kaydetmiştir. Bu açıdan bakıldığında Rusya'nın ulusal katkısında ve politikalarında uyuma verdiği önem anlaşılabilmektedir. Detayları henüz paylaşılmamakla birlikte Putin yaptığı açıklamayla Rusya'nın en geç 2060 yılı itibarıyla karbon nötr bir ekonomiye dönüşmesini hedeflediklerini vurgulamış, iklim değişikliğiyle mücadelede yapıcı ve yakın iş birliklerine açık olduklarını belirtmiştir. Rusya'nın iklim değişikliği politikalarını yakından izlemek önümüzdeki dönemde daha önemli hale gelecektir. Nitekim hali hazırda yaşanan enerji fiyatlarındaki yukarı yönlü hareketler düşünüldüğünde zengin fosil yakıt kaynaklarına sahip ülkenin net sıfır emisyonlu bir ekonomiye dönüştürülmesi noktasında atacağı adımların iklim değişikliğiyle mücadeledeki kararlılığı etkileyebileceği düşünülmektedir.

Küresel sera gazı emisyonundaki payları görece az görülse de tarihi sorumlulukları bağlamında iklim değişikliği konusunda akıllara gelen ülkelere de bakmak yararlı olacaktır. Emisyonlardaki payı %2,36 olan Japonya'da 2021 yılı itibarıyla 2050 yılı net sıfır emisyon hedefi yasalaşmış durumdadır. Japonya 2030 yılına kadar 2013 yılına kıyasla sera gazı emisyonlarını %46 oranında azaltacağını ilan ederek 2050 yılına kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşacağını taahhüt etmiştir. İklim değişikliğiyle mücadelede liderlik sergilemek isteyen Japonya'nın ABD ile "İklim Ortaklığı" başlattığı ve söz konusu ortaklık kapsamında Paris Anlaşmasının uygulanmasına, ulusal katkı hedeflerine erişilmesine ve temiz enerji teknolojilerinin geliştirilmesine yönelik iş birliğini genişletmeye niyetli oldukları biliniyor.

Kanada'ya baktığımızda ise Başbakan Justin Trudeau küresel sera gazı emisyonlarında %1,56 paya sahip ülkesinin 2030 yılına kadar 2005 yılına kıyasla sera gazı emisyonlarını %40 ila 45 oranında azaltacağını duyurmuştu. 2050 yılına kadar net sıfır emisyon hedefi yasalaşmış olan Kanada'nın 2030 yılı için daha önce taahhüt ettiği azaltım miktarı %30 olarak açıklanmıştı. COP26'ya ev sahipliği yapacak olan Birleşik Krallık ulusal katkısında ekonomi genelindeki sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar 1990 seviyelerine kıyasla en az %68 oranında azaltmayı taahhüt etmektedir.

Birleşik Krallık'ın küresel sera gazı emisyonlarındaki payı %0,90 düzeyindedir. Uzun vadeli stratejisini 2050 yılında net sıfır emisyona ulaşmak olarak belirleyen Birleşik Krallık söz konusu hedefi yasal mevzuatına eklemiştir. Birleşik Krallık bu stratejiyi istihdam ve refah artışı için bir araç olarak gördüğünün altını çizmektedir.

VAKİT AZALIYOR

COP26 öncesinde küresel pandemi dolayısıyla ülkeler bir yıl gecikmeli olarak yeni ulusal katkılarını açıklamaktadır. Son gelişmeler neticesinde BMİDÇS'ye taraf olan 197 ülke ve ülke grubunun 192'si Paris Anlaşması'nı onaylamış durumdadır. Toplam küresel sera gazı emisyonunun %94,6'sının Paris Anlaşması'nın kapsamına alındığı anlamına gelen bu istatistik gelecek için umut vadetmektedir. İklim değişikliğiyle mücadelenin aciliyeti ve alınacak tedbirlerin boyutu göz önünde bulundurulduğunda giderek daha fazla ülkenin daha iddialı ulusal katkılar ve net sıfır hedefleri açıklamaya başladıklarını görmekteyiz. Ancak iklim krizini daha ciddi hissetmeye başladığımız düşünüldüğünde bugüne kadar yapılan analizler çerçevesinde iklim değişikliğinde büyük rolü ve tarihsel sorumluluğu olan ülkelerin yetersiz olarak addedilen ulusal katkılarında yapacakları güncellemeleri ve net sıfır emisyon hedeflerini yakından takip etmek önem arz edecektir. İlk başta da değindiğimiz gibi araştırmalar acil eyleme geçilmesi noktasında hiçbir ülkenin lüksünün olmadığını gösteriyor.

Ülkemiz de bu minvalde Paris Anlaşması'na taraf olmuş ve Sayın Cumhurbaşkanımızın duyurduğu üzere 2053 yılı itibarıyla net sıfır emisyon hedefini belirlemiştir. Ayrıca kapsamlı bir iklim değişikliği kanununu oluşturmak için çalışmalar yoğun şekilde devam etmektedir. Mevcut politikalar iklim değişikliğiyle mücadeledeki kararlılığımızı gösterecek şekilde iyileştirilmekte, yeni politikalar ise çevre ve iklim değişikliği göz önünde bulundurularak oluşturulmaktadır. Türkiye'nin belirlemiş olduğu bu hedefler yalnızca kamu politikalarını şekillendirmeyecek, aynı zamanda özel sektöre de yol gösterici olacak ve gezegenimizin ihtiyacı olan çevreci yaklaşımın ülkemiz tarafından en iyi şekilde uygulanmasına çok büyük katkı sağlayacaktır.