21. yüzyılın su savaşlarına sebebiyet vereceği söylendiğinde insanımız genelde içme suyu ihtiyacının artması dolayısıyla nehir ve göller yanında doğal kaynak suları üzerinden dünya savaşları çıkabileceğini tasavvur etmekteydi. Lakin son gelişmeler buna dünyanın doğal yüzeyini, uluslararası rekabette bir adım öne geçebilmek adına insanoğlunun sınır tanımaz değişiklikler yapabileceğini de ortaya koymakta. Bu reel-politik gerçekliğin farkına varılması devletlerin suyu ve su üzerinden enerji ve hammadde kaynaklarına ulaşmayı, bu strateji üzerinden de dünya siyasetine yön vermeyi nasıl tasarladıkları daha net anlaşılabilecektir. Bu stratejilerin temelini de “kanal projeleri” oluşturmakta, muhtemelen yakın gelecekte bu türden projeler yeni dünya düzenini belirleyecek temel faktörlerden olacaktır.
Aşağıda genel çerçevesi ile değerlendirme gayretinde olacağım bu türden projeleri bir bütün halinde görünce, bendenizde “Kanal İstanbul projesinin” kaçınılmaz olarak yapılacağı kanaatinin oluştuğunu ifade etmeliyim.
Mesela;
1) Mısır'ın “Süveyş Kanalı Projesi”ni tamamlaması üzerine İsrail'in “Ashdod-Eliat Ticaret Koridoru” ile Kızıldeniz'i İsrail üzerinden Akdeniz'e bağlayan bir kanal projesinin ortaya atılması,
2) Rusya'nın tarihi emellerini gerçekleştirmek adına İran'ı “Hazar Denizi-Basra Körfezi Kanal Projesi”ni yapmaya ikna etmesine Çin'in destek vermesine mukabil, Nursultan Nazarbayev'in “Kanal Avrasya Projesi”nin yapılmasına dair ortaya attığı fikir,
3) Çin'in bir nevi peyki haline getirdiği Pakistan ile yaptığı “Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru”na mukabil, Hindistan'ın İran ve Afganistan ile ortaklaşa yapmayı teklif ettiği “Çabahar Liman projesi”,
Ve tabi bizim
“Kanal İstanbul Projesi”ne ilave olarak Gelibolu'yu Ege Denizi'ne bağlayacak “Çanakkale Kanal Projesi”.
Bu projelerin tamamını birlikte değerlendirmedikten sonra “neden” sorusuna makul ve mantıklı cevaplar verilemeyeceği kanaatindeyim.
Zikredilen projelerin birbirini etkileme veya birisinin diğerini pasifize etme özelliklerinin olduğunu peşinen söylemeliyim.
Mesela,
1) Mısır'ın “II. Süveyş Kanalı Projesi”ne karşılık İsrail'in “Ashdod-Eliat Ticaret Koridoru” tamamen hem Mısır'ın “II. Süveyş Projesi”ne alternatif oluşturma hem de İsrail'in Süveyş üzerinden Mısır'a bağımlığını azaltmaya matuf durmaktadır. Ayrıca İsrail'in Kızıldeniz-Süveyş kanalı üzerinde gerçekleşen deniz ticaretinden pay kapma\kazanç elde etme isteği de bilinmektedir. Çin'in, bu bölgeden geçen deniz ticaret hatlarını ve AB pazarına ulaşım\arz güvenliğini, istikrarsız Ortadoğu ülkeleri ile ilişki\işbirliği ile sağlamak yerine İsrail ile sağlamak istemesi, zorluklarına göre Çin açısından gayet makul görünmektedir.
Mısır, 1869'da açılan Süveyş Kanalı'nı iki yönlü deniz trafiğine 2015 senesinde ikinci kanalı açarak başlamış, buna mukabil İsrail, Mısır'ı Süveyş'te devre dışı bırakabilmek için350 km uzunluğunda “Ashdod-Eliat Ticaret Koridoru”nu açmaya niyetlenmiştir. Tabi ki bu gelişme zaten Filistin meselesi yüzünden gergin olan bölgede yeni gerginlik alanları oluşturacağını kaçınılmaz kılmaktadır. Projeyi Çin Kalkınma Bankası'nın finanse edileceğinin söylenmesi ise ayrı bir uluslararası dengeleri değiştirebilecek gibi durmaktadır. Lakin kanaatim, Çin yayılmacı siyasetine ve başta Doğu Türkistan'da Çin devletinin “soykırım”a varan uygulamalarına karşı Batı ile hareket eden İsrail'in projeyi yaparken, biraz da ABD başta olmak üzere Batı dünyasının baskısı ile bu projeyi Çin'den destek almadan hayata geçireceği düşünülebilir. Ancak son beş yıl içerisinde her alanda gelişen ve hızlanan Çin-İsrail ilişkilerini ABD'nin daha ne kadar ve ne ölçüde baskılayabileceği soru işaretidir. Yine İsrail-Rusya ve İsrail-Arap ülkeleri ilişkileri, “Ashdod-Eliat Ticaret Koridoru” ve Çin-İsrail ilişkisinin simüle edileceği bir strateji oyununda gözardı edilmemelidir. Kanaatimiz, İsrail-Rusya ve İsrail-Arap ülkeleri ilişkilerinin bu oyunda İsrail'in lehine alan açtığı ve Çin'in işini kolaylaştırdığı yönündedir. Son kertede İsrail'in bu projeyi Çin ile veya Çin'siz gerçekleştireceği ancak her iki durumda da dolaylı veya dolaysız olarak bu projenin asıl kazananlarından birinin Çin olacağı düşünülebilir. Bu durumda hali hazırda karmakarışık halde olan ve bölgesel/küresel güçlerin donanmalarının neredeyse birbirlerine çarpacak kadar yoğun bulunduğu Doğu Akdeniz satranç tahtasına kaçınılmaz olarak Çin'de dahil olacaktır.
2) “Hazar Denizi-Basra Körfezi Kanal Projesi” ise 1980'lerde Rusya tarafından üzerinde çalışılmış, Hazar'daki Rus donanmasını Basra Körfezi'ne indirme ve ABD'nin buradaki deniz gücünü dengeleme stratejisi yanında buradan Hint Okyanusu ve Akdeniz'e açılma hayalini de barındırmaktadır. Proje, 1997 tekrar gündeme getirildiğinde ABD, projenin durdurulmaması halinde İran'a ve Kanal'ın yapımını üstlenecek firmalara yaptırım uygulayacağını duyurmuştu. 700 km uzunluğunda olması planlanan projenin hayata geçirilmesi son dönemlerde daha kararlı bir şekilde yeniden dillendirilmeye başlandı. Rusya ve İran'ın projeden bir başka amaçlarının petrol ve doğalgaz ihracatını Hindistan ve Çin pazarına ulaştırmayı amaçladığı da bilinmekte. Tabi ki Rusya'nın bu sayede sıcak denizlere inme hayalinin gerçekleşmesi de projenin cabası olacaktır. Proje ile Moskova veya Doğu Avrupa'dan Hindistan'ın Mumbai limanına 40 günlük kargo süresi ise 14 güne inecek. Çin, projeye destek vermeyi ilk açıklayan ülkelerden biri durumunda. Şayet proje hayata geçerse, muhtemelen Güney Çin Denizi'nde Amerikan askeri gemilerini görmekten fazlasıyla rahatsız olan Çin'in, Basra Körfezinde Rusya ve İran ile birlikte ABD'ye güç gösterisinde bulunması kaçınılmaz olacaktır.
Projeyi yakında takip eden ülkeler arasında sayabileceğimiz Hazar'a kıyısı olan Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan'ın da faaliyete geçmesi durumunda petrol ve doğalgaz gibi kaynaklarını dış dünyaya ulaştırmada bu güzergâhı kullanma ihtimali çok yüksek durmaktadır.
Projenin hayata geçmesinin ticaret rotalarını, enerji sevkiyatını nasıl etkileyeceği, Hazar Havzası enerji rezervlerini Rusya, İran ve Çin hegemonyasına bırakmak istemeyecek olan ABD başta olmak üzere Batı dünyasının buna alternatif olarak Nursultan Nazarbayev'in oraya attığı “Kanal Avrasya Projesi”ni destekleyip desteklemediğini de zaman gösterecektir. Lakin kanaatim odur ki, sadece bu proje değil Türkiye'nin Kanal İstanbul ve TANAP (Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi) projeleri de Batı tarafından acil desteklenecek projeler arasında yer alacaktır. Türkiye'nin yaptığı/yapacağını açıkladığı her büyük inşaat projesi hakkında yerli yersiz bir sürü açıklama ve haber/yayın yapan (İstanbul havalimanı örneğinde olduğu gibi) AB ülkeleri ve medyasının halen “Kanal İstanbul” hakkında herhangi haber/yayın vs. yapmamasını b minvalde değerlendirmek yerinde olacaktır.
3) “Kanal Avrasya Projesi” yukarıda da değindiğimiz üzere Nursultan Nazarbayev'in dillendirdiği bir proje olup, Osmanlı Devleti'nin Don-Volga projesinin güncellenmiş hali gibi durmaktadır. Proje hayata geçtiği takdirde Azerbaycan'ın Bakü, Kazakistan'ın Aktau ve Türkmenistan'ın Türkmenbaşı limanlarından yüksek tonajlı petrol ve sıvılaştırılmış doğalgaz tankerleri vasıtasıyla Rusya ve İran'a Avrupa'nın bağımlığını azaltacak hayati öneme sahip bir proje ortaya çıkacak dahası zikredilen Türk devletleri Çin-İran-Rusya'ya bağımlılıklarını azaltmış olacaktır. Projenin diğer ucunun Romanya'ya ulaşacak olması bölgedeki enerji nakil hatları dengesini değiştireceğe aday bir özellik göstermektedir. Proje ile alakalı olarak Azerbaycan, Gürcistan, Romanya ve Türkmenistan dışişleri bakanları Budapeşte'de bir araya gelerek Kanal'ın inşa edilmesi konusunda anlaştıklarını kamuoyu ile paylaşmışlar bile.
Rusya'nın tutumu ve söz konusu ülkelerdeki Rus nüfuzu düşünüldüğünde, bu projenin geleceği belirsizliğini korumaktadır. Projenin geleceği, ABD ve Batı'nın bu bölgede Rus gücünü geriletmesine bağlıdır denebilir. Bu bakımdan Türkiye-Azerbaycan ortaklığının sonuca ulaştığı Karabağ savaşı sonrası değişen Rusya-Türkiye-Azerbaycan-İran dengeleri ve Biden yönetiminin Rusya'ya yönelik sert ve üst perdeden açıklamalar ile tüm bölgede Rus gücünü geriletme isteğini belli etmiş olması önemli etkenlerdir.
4) Her ne kadar “kanal” olmasa da Kanal savaşları konseptinde değerlendirilebilecek bir başka proje ise İran'ın Çabahar Limanı'ndan İran'ın Sistan/Belucistan eyaleti başkenti olan ve Tahran'a yaklaşık 1.600 km mesafede bulunan Afganistan sınırındaki Zahedan şehrine demiryolu bağlantısı projesidir. Hindistan'ın gelişen Pakistan-Çin ilişkilerinde Pakistan'ı atlayarak dahası “Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru”na ve dolayısıyla Gwadar limanına bir alternatif olarak düşünülen proje ABD-İran ve ABD-Çin ilişkilerindeki gerginlikte Hindistan'ın ABD'den yana tavır alması ile çıkmaza girmiş gözükmektedir. İran'a Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin son ziyareti ile imzalanan 25 yıllık stratejik anlaşma ve İran'ın “Çabahar Limanı-Zahedan Demiryolu Projesi”nden Hindistan'ı tek taraflı çıkarması ortalığı zikredilen bölgede de karıştıracağa benzemekte. Hindistan'ın projeden bir nevi atılması Çin-Pakistan-İran aksının Çin açısından tamamlanması anlamına gelmektedir ki, işin stratejik boyutu yanında, projenin askeri, siyasi ve ekonomik yönleri de yakın zamanda daha sık konuşulacağa benzemektedir.
OgünHaber
Dr. Ömer Kul kimdir?
Arsin / Trabzon'da doğdu (1973). Bursa İmam-Hatip Lisesi'nden (1991) ve Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nden (1997) mezun oldu. Ömer Kul, İsa Yusuf Alptekin Vakfı Başkanı ve Doğu Türkistan Vakfı Genel Sekreterliği görevlerini yürütmektedir.