'Ekonomik sıkıntı'
Küresel ekonomiye ilişkin değerlendirmede bulunan Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, ekonomideki kuralların dokunulmazlığının arkasında yatan 'yağma'nın ‘bilim’ disipliniyle örtüldüğüne dikkat çekti. Öğün, Türkiye ekonomisinde faizlerin düşürülmesiyle ilgili alınan kararların ise kritik olduğuna işaret etti

Oluşturma Tarihi: 2021-11-29 22:35:05

Güncelleme Tarihi: 2021-11-29 22:35:05

Prof. Öğün'ün “Ekonomik sıkıntı” başlıklı son yazısından bir bölüm:

Ekonominin kanunları denildiğinde akan sular durur, insan iradesi susar. Herkes ekonominin ruhbanları olarak gördüğüm ekonomistlerin ne dediğine kulak kesilir.

Bu aslında fetiş bir durumdur. Zaman içinde, arkasına bakmadan, sorgulamaksızın insanlığın kahir ekseriyeti tam bir teslimiyet içinde bu kaidelere bağlanmıştır. Bu disiplinin dışında konuşan kim varsa şu veya bu şekilde taşlanır.

“Modern bilim tarihi zannedildiği kadar masum değildir”

Aslında ekonominin neticelerine bakacak olursak tablo hiç de iç açıcı değildir. Eşitsizlik oranları seneden seneye artmaktadır. Bir bakıma ekonomiye inanmak için ortada hiçbir sebep kalmış değildir. Ama meselenin ilişkisel olduğunu gizlemek için ekonominin ruhbanları ellerinden geleni yaparlar. Açalım… Belirli bir merkezde sağlanan refah artışının, en hafifinden başka yerlerdeki refah umudunun ertelenmesinin veyâ sönümlenmesinin bir işlevi olduğu gerçeğinin anlaşılmaması için ilişkisizlik üzerine yükselen parçalı analizler yapılır. Meselâ eğer Avrupa veya Amerika refaha eriştiyse, bunun sebebi onların kendi başarıları olarak parlatılır. Onlarda iş kurma kabiliyetleri, çalışma azim ve örgütsel akılcılıkları, bilimsel-teknolojik düşünce gelenekleri, felsefî derinlikleri, sanatsal incelikleri, demokrasi ve hukuk sahalarındaki titizlikleri sıralanır. Evet, belki öyledir. Ama onların bu sahalardaki tekmil kabiliyet ve kapasitelerinin esaslı bir dünya yağmasından geçtiği çok defa ihmâl edilir. Ay'ın sâdece aydınlık yüzü sergilenir; karanlık yüzünde olup bitenler ise gösterilmez. Basit olarak misâllendirelim. Meselâ Batı bilimi diye taçlanan, kutsanan bir müktesebâtın ağırlıklı olarak bu yağmanın bir dinamosu olduğu ifade edilemez. Haydi bir teferruat verelim: Meselâ botanik bilimi bugünkü seviyesine geldiyse, yerküredeki tekmil bitkilerin adlandırılmasına ve sınıflandırmasına sâhip olduysak bunun en esaslı sâiki botanikçi bilim insanlarının sâfiyâne çalışmaları olmaktan çok, yağmaya açılan dünyanın bilgisine sâhip olmak arzusuyla çok çeşitli menfaat çevrelerinin bu alanlara yaptığı yatırımlardır. Modern bilim tarihi zannedildiği kadar masum değildir.

Tabiî ki bu yanılsamayı kolaylaştıran ve olağanlaştıran başka bir mesele daha var: Refah ideolojisi… Kendisi yok ama ideolojisi çok sağlam.. Eşitsizliğin bolluk ve refah tarafını kendisinden ibaret kılan, ondan masun kalmış taraflardan ayrıştıran bu bakışın imleyici ve terbiye edici bir yüzü daha vardır. Kamyon kasalarında yazan “Nazar etme ne olur, çalış senin de olur” kabilinden bir mesaj taşıdığını söyleyebiliriz. Eğer yine de olmuyorsa, bu senin tarihsel zaafların, eksikliklerin, hataların yüzündedir.

“2023 kritik bir tarih”

Bugünlerde yaşanan ekonomik krizi, mevcut iktidarın izlediği siyasetlere bağlayanları da düşünmeye dâvet etmek gerekir. Hepsi, iktidarı, bilhassa aldığı son fâiz kararları üzerinden yoldan çıkmış olmakla, ekonominin kânunlarına karşı gelmekle itham ediyor. “Biz gelince ekonominin çarklarını yeniden düzene koyacağız” diyorlar. Ağız birliği etmişçesine “Para bulacağız, sermayeyi yeniden Türkiye'ye çekeceğiz” diyorlar. Türkiye'yi yeniden aynı sarmalın içine sokacağız demek bu. Hâlbuki artık yeni bir evreyi idrak ediyoruz. Bu evrede hata, pardon, error veren bizzat çarkın kendisi. Boşuna beklemeyelim; fâizi en üst seviyede arttırsak bile beklenen sermaye gelmeyecektir. Ekonomi dünyanın küresel çarkları artık eskisi gibi dönmüyor. Genel çevrimlerin aksadığı bir eşikte Türkiye yeni bir teşebbüste bulunuyor. Netice ne olur bilemem. Ama belki de ilk defa bildik çemberin dışında bir teşebbüs bu. Acı tarafları var. Kabul ediyorum.. Çok da riskli.. 2023 gerçekten de kritik bir tarih. Eğer bu adımı uygun yapısal dönüşümlerle desteklemek suretiyle başarılı olursak, yukarıda izah ettiğim temel meselenin ne olduğunu gözden kaçırmadan diyebilirim ki kaynaklarını daha fazla kendisi üreten bir Türkiye'yi inşa edebilmenin yolu açılacaktır…

YeniŞafak