Milli Güvenlik Kurulunda (MGK) 19 Şubat 2001'de yaşanan ve Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birinin fitilini ateşleyen "Anayasa kitapçığı fırlatma olayı"nın üzerinden 20 yıl geçti. Ekonomistlere göre, siyasi krizin o dönem ekonomiye faturası ağır oldu.
AA muhabirinin derlediği bilgiye göre, MGK'nin 19 Şubat 2001'deki toplantısında, 10'uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile dönemin Başbakanı Bülent Ecevit arasındaki tartışma sonucu oluşan anayasa kitapçığı fırlatma krizi, ekonomi, sosyal hayat ve siyasette gerginliği beraberinde getirdi.
Türkiye, yaşanan olay sonrası öngörülemeyen, dar boğaza kadar giden bir finansal krizin eşiğine gelirken, MGK sonrası yapılan açıklamalarla borsa ilk gün yüzde 14,6, üç günde yüzde 29,3 değer kaybetti. Repo faizleri yüzde 760'a, ardından da yüzde 7 bin 500'e tırmandı. Merkez Bankasından 7,6 milyar dolarlık döviz çıkışı oldu. Türkiye 2001 yılında yüzde 5,7 küçülürken, enflasyon oranı yüzde 88'i aştı.
Ülke, krizin ilerleyen dönemlerinde "sabit döviz kur" sistemini terk ederek, "dalgalı kur rejimi"ne geçti. Kriz öncesi, dönemin parasıyla 623 bin lira olan dolar, 1 milyon 225 bin liraya tırmandı. İç borçlanmanın ortalama vadesi 410 günden 148 güne düştü. Kredi kartlarında aylık faizler yüzde 60'lara kadar tırmandı.
2000 yılında yüzde 6,5 olan işsizlik oranı, 2001'de yüzde 8,5'e, 2002'de yüzde 10,3'e yükseldi. Kredi derecelendirme kuruluşu Standart and Poor's, Türkiye'nin kredi notunu düşürürken, mart ayında Kemal Derviş, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı olarak kabineye girdi. Bankalara el koyma süreci bu dönemde de devam etti. Ekonomideki sıkıntıya bağlı olarak büyük esnaf eylemleri başladı.
Halkı, başta ekonomik ve sosyal olmak üzere birçok alanda derinden etkileyen bu gelişmeler, vatandaşların seçim tercihlerine de yansıdı. 3 Kasım 2002'de yapılan genel seçimlerde AK Parti tek başına iktidara geldi. Krizin yaşandığı dönemde koalisyonda bulunan DSP, MHP ve ANAP ise Meclis dışında kaldı.
"Ekonomi yüzde 25 küçüldü"
Ekonomistler, "Anayasa kitapçığı fırlatma krizi"nin 20'nci yılında olayın ekonomik faturasını değerlendirdi.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selahattin Toğay, AA muhabirine, 2001 Türkiye'sinin henüz basit reformları dahi yapamadığını söyledi.
O dönemde bütçe açığının her geçen gün arttığını dile getiren Toğay, şöyle konuştu:
"Bütçe açığı, giderek büyüyen bir iç borçlanmayla finanse ediliyordu. Bu durumda reel faizler yüzde 20'lere ulaşmıştı. Borçlanma vadeleri giderek kısalırken, cari açık artıyordu. Bunun neticesinde cari açığın GSYH'ye oranı neredeyse yüzde 10'a ulaşmıştı. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, bankacılık sektörü son derece zayıftı. O günleri hatırlayın, bankaların hortumlanması Türkiye'nin en önemli meselesi durumundaydı. Bütün bunların arka planında Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yapılan Stand-By Anlaşması'nın hem döviz kuru hem de reformlarla ilgili dayatmaları vardı."
Toğay, 20 yıl önce sabit döviz kuru sistemi uygulandığını anımsatarak, bu sistemle şiddetli döviz açığı olan bir ülkede döviz fiyatının arz ve taleple bağlantısının koparıldığına dikkati çekti.
1990'lı yılların "müsrif yönetim anlayışlarından" sonra çok kısa zamanda Türkiye'nin 6 farklı alanda reform yapmasının zorunluluk haline geldiğini anlatan Toğay, ülkenin o dönemde böyle bir reform yapma iradesinin bulunmadığını ve anayasa kitapçığının fırlatılmasıyla da krize girildiğini dile getirdi.
Toğay, o günkü krizin sabit kur krizi olduğunu ve tamamen iç dinamiklerden kaynaklandığını ifade ederek, "Şu an Türkiye'nin yapısı çok farklı. Küresel kriz ve salgın dönemi yaşandı. Bunlar bizim yarattığımız krizler olmadı. Şimdi esnek kur rejimi var. Bunlar karşılaştırılabilir krizler değil. Dolayısıyla tekrar benzeri bir kriz öngörmüyoruz." dedi.
2001 krizinin ardından devalüasyon sonrası kura göre hesap edildiğinde toplamda yaklaşık yüzde 25'lik bir kayıp ortaya çıktığını belirten Toğay, yaklaşık 200 milyar dolar olan GYSH'nin 150 milyar dolar seviyelerine düştüğünü söyledi.
Toğay, ekonominin 4'te birinin kriz neticesinde kaybolduğunu vurgulayarak, Türkiye ekonomisinin tekrar eski haline gelmesi ve gelirin kriz öncesi dönemi yakalamasının yaklaşık 8 çeyrek yani 2 yıl sürdüğünü kaydetti.
"Türkiye 2001 krizini kamu kesimini şeffaflaştırarak aştı"
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) İcra Direktörü Prof. Dr. Güven Sak da Türkiye'nin o dönem yüksek kamu açıkları verdiğini ve kamu borç stokunu bankacılık sistemi vasıtasıyla döndürmeye çalıştığını anlattı.
Banka bilançolarının Merkez Bankasının tüm çabasına rağmen kamu borç stoku yüküne dayanamadığını ifade eden Sak, milli gelirin yüzde 5,7 civarında daraldığını, işsizliğin arttığını ve Türkiye'nin sabit kur rejiminden dalgalı kur rejimine geçtiğini söyledi.
Sak, krize sebep olan sorunların tamamen giderildiğine dikkati çekerek, "Kamu borç stoku 2000'li yıllarda krizin başındaki milli gelirin yüzde 75'lerinden, milli gelirin yüzde 30'larına doğru geriledi. Kriz öncesi ve sonrasında neredeyse yüzde 70'e varan enflasyon 2005'te yüzde 8'lere doğru geriledi. Türk lirasından 6 sıfır atıldı." diye konuştu.
Krize karşı yapısal önlemlerin de alındığını belirten Sak, kamu hesaplarının ve kamu bankalarının işlemlerinin yanı sıra Hazine ve Merkez Bankası arasındaki işlemlerin de şeffaflaştırıldığını vurguladı.
Sak, Merkez Bankasına araç bağımsızlığı verildiğine işaret ederek, "Para politikası kararları için Para Politikası Kurulu oluşturuldu ve banka dışından bir üye de tanımlandı. Türkiye 2001 krizini kamu kesimini şeffaflaştırarak aştı." dedi.