Doç. Dr. İsmail Şahin, Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle Rusya'ya uygulanan yaptırımların küresel dolar hegemonyası bağlamında doğurabileceği ekonomik sonuçları AA Analiz için kaleme aldı.
***
Rusya, Ukrayna'yı işgal ettiği için tarihte emsali görülmemiş bir boykotla karşılaştı. Özellikle ABD, AB ve İngiltere, önayak oldukları yaptırımlarla Rusya'yı uluslararası sistemden izole edebilecek gelişmelere imza atıyor. Rusya'yı hedef alan bu adımların nerede duracağı ve hangi sonuçları doğuracağı, güncel tartışmaların yanıt aradığı soruların başında geliyor. Ancak bu önlemlerin ne kadar süreceği veya ne tür sonuçlara yol açabileceği üzerine kesin bir yargıda bulunmak şimdilik oldukça zor. Yine de eldeki verilerden hareketle bazı bulgulara ulaşılabilir ve birtakım tahminler ileri sürülebilir.
- Yaptırımların küresel riskleri
Rusya'nın Ukrayna işgalini olduğu gibi, Moskova'yı dünya çapında tecrit eden yaptırımları da tarihi bir hata olarak değerlendiren çoğu analist, bu uygulamaların Rusya'yı daha da saldırgan hale getireceğini savunuyor. Onlara göre örneğin, iki savaş arası dönemde Hitler liderliğindeki Almanya'yı dizginlemek için dayatılan cezalandırıcı ekonomik zorluklar, Alman milliyetçiliğinin aşırı körüklenmesine ve intikam peşinde koşan saldırgan, ırkçı rejimin kuvvetlenmesine yol açmıştı.
Nitekim benzer bir tablo Rusya'da da ortaya çıkabilir. Zira Ukrayna'daki başarısızlık, uygulanan ağır yaptırımlar ve uluslararası arenadaki prestij kaybı, Rusya'nın saldırganlık dışındaki tüm manevra yeteneklerini ziyadesiyle kısıtlıyor. Hatta bazı uzmanlar, ekonomik yaptırımlarla ağırlaşan koşulların, kıtalararası balistik füzelere ve nükleer silah cephaneliğine sahip Moskova'yı pes ettirmek yerine her geçen gün nükleer silah tehlikesine daha da yaklaştırdığını öne sürüyor. Fakat bu zayıf bir ihtimal, çünkü en kötü senaryoda bile nükleer savaş olasılığı oldukça düşük.
Nükleer savaşın kimseye çıkar sağlamayacağı bir gerçek. Nükleer silah tehdidinin ana fonksiyonu caydırıcılıktır. O nedenle Kremlin açısından bu silahların önemi, kendini korumak ve düşmanlarını korkutmaktan ileri geliyor. Rus devlet adamlarının nükleer silah tehdidini gündemde tutmasının temel nedeni, NATO üyelerinin Ukrayna'ya yaptıkları silah yardımını mümkün mertebe önlemektir. Dolayısıyla Rusya, nükleer silah tehdidini bir müddet daha yineleyecektir. Kaldı ki Moskova, nükleer silaha başvurması halinde Rusya'nın küresel bir paryaya dönüşeceğini çok iyi biliyor. Bu realiteden hareketle birçok stratejist, Kremlin'in öncelikli hedefinin politik ve ekonomik küresel bir savaş olduğu görüşünde. Nitekim Rus cephesinden yapılan açıklamalar bu görüşü büyük ölçüde doğruluyor.
- Rusya'nın Ukrayna tezleri
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov yaptığı bir açıklamada, Rusya'nın Ukrayna'daki amacının uluslararası hukukun ağır ihlalleriyle inşa edilen ABD hegemonyasına son vermek olduğunu söylemişti. Batılı güçlerin kurduğu hegemonyanın krizler ve savaşlardan servet kazanma düzenine dayalı olduğunu ve bu nedenle sürekli düşman ürettiğini dillendiren Rus yetkililer, bu düşünceye ek olarak ABD'nin, zayıflayan transatlantik ittifakını iyileştirmek ve Avrupa üzerindeki hegemonyasını yeniden tesis etmek için Ukrayna'yı bir araç olarak kullandığını iddia ediyor.
Moskova'nın bu bakış açısıyla, Ukrayna krizinin çeperini kendi jeopolitik kaygılarının çok ötesine taşımaya çalıştığı anlaşılıyor. Bu bağlamda Rusya tarafından küresel etki gücü yüksek iki önemli tez ileri sürülüyor. Bunlardan ilki, uluslararası sistemin politik yapısına ilişkin. Buna göre ABD, uluslararası sistemin çok kutuplu bir yapıya geçmesini önlemek amacıyla Ukrayna üzerinden yeni bir hegemonya kurmanın hesaplarını yapıyor. Bu tezle Rusya, Amerikan hegemonyasından rahatsızlık duyan Çin, Hindistan, Macaristan, İran, Türkiye ve Pakistan gibi önde gelen ülkelere önemli bir mesaj iletmeye çalışıyor. Böylece Kremlin, uluslararası sistemin yapısında tektonik bir kırılmayı tetikleyerek Amerika'dan intikam almayı planlıyor.
- Yaptırımlar dolara güveni aşındırıyor
Moskova'nın ileri sürdüğü ikinci tez ise küresel ekonomik sistemin güvenilmezliğine ilişkin. Putin, Rusya'nın döviz rezervlerine el konulması ve ülkenin finansal sistemden dışlanması gibi ekonomik yaptırımları değerlendirdiği bir konuşmasında, “Herkes finansal rezervlerin basitçe çalınabileceğini artık biliyor,” sözlerine yer vererek Batılı güçleri “hırsızlıkla” suçlamıştı. Bu, önemli bir uyarıydı. Zira ABD, İngiltere ve AB, Rusya'nın dış rezervlerine el koyarak tüm ülkelerin dolar, pound ve avro cinsinden rezerv varlıklarına erişimlerinin dış politika yaklaşımlarına bağlı olduğunun mesajını vermişlerdi.
Devletlerin dış politika davranışlarını, döviz rezervlerinin güvenliğini dikkate alarak belirleme yaklaşımının Batı ittifakını tehdit eden veya onlarla sorun yaşayan ülkeleri bir hayli rahatsız edeceği ortada. Yakın zamanda ABD Başkanı Joe Biden'ın bir kararnameyle Afganistan'ın bloke edilmiş 7 milyar dolarlık rezervine el koyması ciddi tepkilere ve endişelere yol açmıştı. Öyle ki birçok makroekonomi gözlemcisi, bu tür yaptırımların en çok mevcut ekonomik sisteme zarar vereceğini düşünüyor. Bu hususta haksız sayılmazlar. Nitekim ülkeler güvenebilecekleri rezerv paralarla çalışmak isterler fakat yaptırımlar, dünyanın en büyük rezerv parası olan dolara duyulan güveni aşındırıyor ve Batı dışı ülkeleri büyük bir endişenin içerisine sürüklüyor.
Küresel ekonomik sistemin son on yıldır ciddi bir sınamadan geçtiği bilinen bir gerçek. Bu süreçte ABD'nin doları bir baskı aracı olarak kullanmasına karşı durmak isteyen Rusya, Çin, Hindistan, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi emtia zengini ülkelerin uluslararası ticaretlerinde dolar dışı paralara yönelik bir arayış içerisinde olmaları, önemli bir kırılmaya işaret ediyor. Suudi Arabistan ile Çin arasındaki petrol ticaretinin bir kısmının yuan cinsinden yapılma olasılığı, Rus enerji şirketi Gazprom'un rubleyle ödeme sistemine uymadıkları için Bulgaristan ve Polonya'ya doğal gaz sevkiyatını tümüyle durdurması, Hindistan'ın CAATSA yaptırımlarından kaçınmak için rupi-ruble çiftine ağırlık vermeye niyetlenmesi gibi son aylarda görünürlük kazanan olayların varlığı, doların hegemonik statüsünü tehdit eden gelişmeler olarak ön plana çıkıyor.
Bunların yanı sıra, Rusya'nın altın ve bitcoini enerji ticaretinde bir ödeme aracı olarak kabul edebileceğini duyurması, küresel piyasalarda uzun vadede doların hükümranlığının sonunu getirebilir. Elbette kısa vadede dolar rezervlerinin tamamen terk edilmesi gibi bir durum ortaya çıkmayacaktır. Ancak orta ve uzun vadede, özellikle Batı ile çıkar çatışması içerisindeki ülkelerin kendilerini emniyete almak için dolardan uzaklaşarak yeni bir ödeme aracı arayışı içerisine girmeleri sürpriz olmaz. Kaldı ki çok kutuplu bir dünya düzeni, dünya ekonomisinin ABD'den uzaklaşmasını başlatan en önemli itici güç olacaktır.
- Ukrayna: Başlangıç ve bitiş
Bahsedilen ihtimalleri zayıf bulan ikinci grup analistler, kurulu siyasi ve ekonomik düzenin dışına çıkmanın imkansızlığı üzerinde duruyorlar. Onlara göre ABD, tüm araçları başarılı bir şekilde devreye sokarak Rusya ile Çin'i ve bu ülkelerin kuyruğuna takılan diğerlerini kendi sınırları içinde tutmaya devam edecek. Bu bağlamda Moskova'ya uygulanan yaptırımların, Rusya'yı çevreleyen ülkelere yapılan askeri yardımların ve Ukrayna'ya verilen askeri desteğin, Rusya'nın hayallerini ve iddialarını söndürdüğünü ileri sürüyorlar.
Batılı müttefiklerin bu çatışmayı Ukrayna'nın dışına taşırmamak için tüm araçları seferber ettiği kolayca görülebiliyor. Bu nedenle müttefikler için hayati olan, Ukrayna'nın, Rus saldırganlığının başladığı ve bittiği yer olması. Şayet bu olasılık gerçekleşirse, başta Çin olmak üzere tüm revizyonist ülkeler için Ukrayna, düzen bozucu hareketleri frenleyici derslerin çıkarılacağı yeni bir örneklem niteliği kazanabilir. Ukrayna'daki savaşın şimdiye kadar Rusya'nın askeri imajına büyük zarar verdiği rahatlıkla söylenebilir. Bununla birlikte ABD ve müttefikleri, Rusya'nın Ukrayna'da askeri başarısızlığa uğramasını sağlayarak hem Rus silah sistemlerine ve askeri gücüne, hem de Rusya'nın “kutup olma” iddiasına duyulan güvene ağır bir darbe indirmiş durumda.
*
[Doç. Dr. İsmail Şahin Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir