Yeni Şafak yazarı Yusur Dinç'in bugünkü yazısında önemli bir bölüm:
ENFLASYON HIZ KESERSE KİRA SORUNU AŞILIR MI?
Seçim işte bu sonuçlarla herkes için tamamlandı.
Şimdi artık geçime bakmak zamanı…
Meseleyi tartışmaya enflasyonla başlamayacağım. Çünkü enflasyonla bağı kopmuş ve hemen başlansa çözümü zaman alacak olan kiracılık problemini öne almak durumundayım.
Kiracılar büyükşehirlerde büyük problem yaşıyor. Büyük şehrin problemi de büyük olur zaten. Bir de özellikle İstanbul'da kötü yönetimle mesele birleşince kiracılık, enflasyonun hızını kesmesiyle aşılacak bir sorun olmanın çok ötesine geçti.
Büyükşehirlerdeki zaruri kiracıların, yani ev alma imkânı hiç oluşmadığı için kiracılığa mecbur olanların sorunlarını çözmek öncelikli iş olarak görülmelidir ki fazla uzamayacak şekilde neticelendirilebilsin.
Sosyal konut sayısı gerekirse 1 milyona yetmezse 1 buçuk milyona çıkarılıp bu sorun kökten ortadan kaldırılmalıdır.
Ücretler tarafını da sorunu kökten çözene kadar güçlü tutmak gerekir.
Bu sorunun hem arz kıtlığı hem de ücretler yönüne dair mevcut siyasi iradenin güçlü farkındalığı olduğuna da sanırım tüm Türkiye hemfikirdir.
ENFLASYON
Enflasyonu da bu tespitlerin akabinde tartışabiliriz. Enflasyonu yenmek üzere maliye politikasında kullanılacak hangi politika varsa hali hazırda kullanılmış durumda. Hatta hiçbir ülkenin altından kalkamayacağı adımları düşük borçluluğu sayesinde Türkiye atabildi. Yani atılamayacak adımlar dahi atıldı.
Mesela dünyanın her yerinde eleştiri konusu olan zaruri tüketim mallarından katma değer vergisi enküçüklendi. Enerji sübvansiyonlarının eşi benzeri yok. Bunları başarabilecek başka ülke yok.
Fakat lakayıtlaşan piyasa şartlarında bu adımlar hiç edildi ya da etkileri sınırlı kaldı.
Üstüne istihdam ve gelir artırıcı politikalar da gene maliye tarafında güçlü şekilde uygulandı.
Artık yapılacak iş, lakayt piyasadan yeniden serbest piyasaya geçmektir. Yeni hükümet bu başlıkta adımlar atmalıdır.
KREDİ PİYASASI
Diğer taraftan reel sektörün ilave yatırımlarla arzı artırabilmesi için şartlar oluşturmalıdır. Yapılabilecek diğer bütün imkânlar zorlandığı için ilaveten yapılması gereken selektif kredi mantığını koruyarak kredi işlemlerinde vadeyi uzatmaktır.
Önceki bir yazımda konuyu tamamen bu hususa ayırmıştım. Hem selektif hem kısa vadeli olmaz. İstenen sonuç alınamaz.
Bu arada şunu söylemiş olduğumun farkındayım; faiz politikası nasıl şekillenirse şekillensin selektif kredi mantığından vazgeçilmemelidir. Yoksa amacından uzun zamandır sapmış olan kredi piyasası asıl amacı üzerine tutulamaz. Tutulamazsa Türkiye Yüzyılı sancılı başlar.
ALTIN REZERVİNİ EN HIZLI ARTIRAN ÜLKE
Bunun dışında piyasadaki senaryolar karşısında söylenecekler şunlardır; Türkiye kısa vadede döviz sıkışıklığı yaşamayacaktır. Turizm ve diğer kalemlerden güçlü girişler olacaktır. Ayrıca zaten Türkiye düşük fiyattan altın toplamıştır. Altın rezervini en hızlı artıran ülke olmuştur. Altın ons fiyatı önümüzdeki aylarda TCMB'nin gücünü artıracaktır. Borç çevrimi yönetilebilir durumdadır. Enerji tarafındaysa öz kaynaklara ulaşma ve küresel fiyatlar bakımından gelişmeler şimdilik Türkiye'nin lehinedir.
Bunlar yeni ekonomi yönetiminin çok uzun süreli olmasa da piyasadan bir toleransı yani kredisi olacağına işaret eder.
Gene de kaybedilecek zaman yoktur.
Yılın son çeyreği için ekonominin hem iç hem de dış dinamikleri doğru öngörülerek bir hazırlık yapmak gerekir. Çünkü baz etkisinin hissedilirliği tamamen ortadan kalkacak ve bu birkaç ayda yapılacaklarla kontrolün ele alınıp alınamadığı yılın son üç ayında belli olacaktır.