Bülent Arınç'ın, CNN TÜRK televizyonuna verdiği röportaj, ortalığı toz duman etti.
Muhalif gazeteler “Arınç bayrak açtı”, “Arınç, birilerine karşı sevgimi kaybettim”,“Arınç bombanın pimini çekti”manşetleriyle sevinçlerini gösterirken, seçim öncesinde arayıp da bulmadıkları fırsatı bulmuş gibiydiler.
AK Parti cenahında ise haliyle üzüntü ve hayalkırıklığı yaşandı.
Peki, seçimlere 1 hafta kalmışken Arınç neden böyle yaptı?
Niye partisini ve yol arkadaşlarını şu kritik günlerde müşkül vaziyete sokacak sözler sarf etti?
Söylediklerini tek tek ortaya döküp tartışacak değiliz; makul şeyler de söylemiş.
Fakat Arınç'ın iki temel yanlışı var; birincisi zamanlama, ikincisi konuştuğu mecra..
Seçime bir hafta kalmışken bu konuşma son derece yanlış olmuştur.
İkinci ve daha büyük yanlışı, Aydın Doğan gibi Cumhurbaşkanı ve AK Parti'yi yıkmak için içeride HDP/PKK ve FETÖ, dışarıda bilumum Türkiye düşmanlarıyla iş tutan bir şahsın televizyonuna çıkıp konuşmasıdır.
Muhtemelen Arınç sonradan “keşke konuşmasaydım” da demiştir.
En azından ben öyle tahmin ediyorum.
Çünkü bir yandan “1 Kasım seçimlerinde AK Parti'ye duacıyım” deyip, diğer yandan AK Parti'ye zarar verecek şeyler söylemenin oluşturduğu çelişkiyi fark etmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın kadim yol arkadaşları Arınç ve Gül'ü, Beştepe'ye davet ederek, hem gönüllerini almasını hem de ufak tefek sıkıntıları karşılıklı konuşup halletmelerini umuyor ve bu âlicenaplığı göstermesinin kendilerine yakışacağını düşünüyorum.
Ben izninizle bütün bu sıkıntıların kaynağını sistemde bulduğumu ifade etmek istiyorum.
Şu anda tam bir “çatal kazık” sistemiyle yönetiliyoruz. Malum çatal kazık yere batmaz.
Bugün Türkiye'de icranın başı kim, Başbakan mı, Cumhurbaşkanı mı?
Anayasaya göre Başbakan..
Ama geçen yıldan bu yana bir de "halkın seçtiği" Cumhurbaşkanımız var.
Mesela geçen hafta Almanya Başbakanı Merkel geldi. Muhtemelen kadıncağız kimle neyi konuşacağı konusunda çelişki yaşamıştır.
Yaşamaması mümkün değil..
Bunu 3 yıl öncelerde resmen pimi çekilmiş sistemin üzerinde ilerliyoruz; böyle giderse krizlere, kaoslara, sıkıntılara hazır olun diye yana yakıla anlattık. Ama sakalımız olmadığı için kimseye dinletemedik.
Açıkçası Cumhurbaşkanımız dışında bu konuyu dert edineni de görmedik.
Şimdi Arınç konusunun bununla ne ilgisi var diyenlere müsaadenizle bunun sebebini izah edeyim.
Bendeniz aynı zamanda “Reis-i Cumhur Partili olsa” diye yazı kaleme alarak, partili Cumhurbaşkanı'nı savundum. Takip eden okuyucularımız bilirler.
Zira siyaset bilimi esaslarına göre yönetim gücünü elinde tutan kişinin partiyle irtibatı asla kopmamalıdır.
Şimdi farzımuhal Cumhurbaşkanı partiyle organik bağını devam ettirseydi; haftada bir Bakanlar Kuruluna, 15'te bir MYK'ya, ayda bir MKYK'ya başkanlık etse ve sık sık teşkilatla bir araya gelse Arınç'ta bu kadar “gaz birikimi” olur muydu?
Peki Cumhurbaşkanımız, etrafına yeni danışmanlar kadrosu oluşturup adeta gölge hükümet gibi çalışma ihtiyacı duyar mıydı?
Elbette duymazdı. İşte bunlar hep bugünkü sakat sistemin suçu..
Tayyip Erdoğan Başbakan iken "orkestra şefi" titizliğiyle, Hükümetin ve partinin senkronize çalışmasına nezaret ederken bir problem çıkıyor muydu?
Çıkmıyordu, çıksa da çok nadir..
Ama partiden ve Hükümetten uzaklaşınca işte böyle sıkıntılar baş gösteriyor.
Dolayısıyla bu ikilik ve fitne fesat çıkarmaya son derece müsait sistemden bir an önce kurtulmak gerekiyor.
Bu nasıl olacak?
İşte orası zor..
1 Kasım seçimlerinin tek başına iktidar çıkarması bile net değilken sistem tartışmalarının gündemden düşmesini kimse beklememelidir.
1 Kasım seçimlerinde oylarımızı, şer cephesine karşı bedenini milletine siper eden Tayyip Erdoğan hatırına, halka hizmet yolunda arı gibi çalışan Ahmet Davutoğlu Hocaya, tabi ki AK Parti'ye vereceğiz.
Ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olması dileğiyle..
Selam ve Dua ile..
@misturi53