Koalisyon görüşmeleri nihayet başladı.
İlk tur görüşmeler genelde tarafların birbirini yoklaması şeklinde geçiyor.
Asıl koalisyon görüşmeleri ikinci turda gerçekleşecek.
Fakat görünen o ki, bu görüşmelerden kimsenin bir netice beklediği yok.
Şu anda koalisyona en arzulu görünen parti CHP.
Seçimden önce AK Parti ile koalisyon kurmayacaklarını kesin bir dille ve defalarca açıklayan Kılıçdaroğlu şimdi neredeyse heyecandan yerinde duramıyor.
Böylesine ilkesiz, omurgasız, dün söylediğini bugün yalayıp yutan birisiyle nasıl koalisyon kurulacak doğrusu hepimiz merakla bekliyoruz.
Bakın üstelik Ataşehir Belediyesi'nde patlak veren rezidans skandalının ucu Kılıçdaroğlu'na dayanmış vaziyette.
Düşünün, bir ilçe belediyesinde bu kadar yolsuzluk ve saadet zinciri kurulduysa hafazanallah aynı zihniyet yarın ülke yönetimine gelse, kim bilir neler yapar.
Onun için hep diyoruz ki, CHP gibi din düşmanlığıyla maruf bir partinin iktidara ortak olmasının vebalini kimse çekemez.
AK Parti'nin CHP ile koalisyon seçeneği üzerinde ciddi şekilde durması bile kendisini yıpratır.
Davutoğlu'nun da aynı düşüncede olduğundan şüphemiz yok.
Bu noktada Başbakan'a düşen, AK Parti'yi koalisyona muhtaç pozisyonuna düşürmeden, görüşmelerini ciddiyet ve vakar içerisinde tamamlayıp Cumhurbaşkanı'na vazifeyi tevdi etmesidir.
Peki, ülke hükümetsiz mi kalsın?
Bahçeli'nin tutumu ortada.
Hükümet kurmamak için bin bir türlü bahane ve şart öne sürmeye devam ediyor.
Davutoğlu'yla görüşmesinde de bu katı tavrını sürdürdü.
Devlet Bahçeli'yi anlamak hakikaten mümkün değil.
Hem HDP'nin bölücülüğünü, hainliğini bırakmayacaksın, hem de AK Parti'ye diyeceksin ki, git HDP'yle hükümet kur.
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!
Kendisi asla elini taşın altına sokmayacak, muhalefet etmenin konforunu elinden bırakmayacak, fakat “ bebek katili, hain ve bölücü " dediklerini hükümet ortağı yapmaya çalışacak.
Bu nasıl samimiyettir, bu nasıl milliyetçiliktir, bu nasıl vatanseverliktir.
Anlamak mümkün değil.
Dün de Başbakan'a CHP'yle hükümet kurmasını tavsiye etmiş.
Hem gerginlik, kutuplaşma da böylece azalırmış.
İyi de arkadaş, bu ülkede kutuplaşmanın, gerginliğin en büyük müsebbibi sen değil misin?
Cumhurbaşkanı'na ve aile fertlerine etmediğin hakaret kaldı mı?
Başbakan'a yapmadığın aşağılama kaldı mı?
Şimdi kalkmış, ihanetle suçladığın insanların hükümet kurmasını tavsiye ediyorsun.
Yaptığın suçlamalarda o kadar samimiysen, buyur elinde fırsat var kendin gir hükümete.
Niye ülkeyi, “ hainlere, bölücülere ” teslim etmeye çalışıyorsun?
Evet, bu şartlarda AK Parti'nin fazla uzatmadan görevi Cumhurbaşkanına devretmekten başka seçeneği görünmüyor.
Cumhurbaşkanı da prosedür icabı ikinci büyük partinin lideri olarak Kılıçdaroğlu'na görevi verir.
Hatta bu vesileyle saraya çağırıp, “altın klozetleri” de yerinde gösterir.
Kılıçdaroğlu'nun da bu şartlarda hükümet kurması muhal olduğuna göre 45 günlük süre böylece tamamlanır.
Cumhurbaşkanı da yetkisini kullanıp en geç Kasım'da Türkiye'yi bir erken seçime götürür.
Görünen köy kılavuz istemez, olacak iş belli.
Bilahare seçime kadar bütün partilerin sandalye sayısına göre iştirak edeceği bir “seçim hükümeti” kurulur.
Bu arada HDP'ye de 3-5 bakanlık düşer.
Bahçeli de kına yakar.
Selam ve Dua ile.
@misturi53