İç siyasette FETÖ çıkalı, dış politikada Arap karşı devrim hareketlerine toslandığından beri Türkiye'de bir kesim, yeniden “laiklik” albümünden şarkılar seslendirmeye başladı…
“Duayen Büyükelçi” Şükrü Elekdağ, oldum olası Türkiye'nin farkının “demokrasi ve laiklik” olduğundan bahsederdi röportajlarında…
Koroya son katılan, “Bölgede istikrar için iki enstrümanımız vardı… Türkiye'nin birinci enstrümanı demokrasi, ikincisi ise laiklik” şeklindeki demeciyle Türkiye'nin ilk Irak Özel Temsilcisi Osman Korutürk oldu. Korutürk, önceki gün Hürriyet'e verdiği röportajda Türkiye'nin dış politikada değişen yaklaşımını eleştirip, yeniden eski ilkelere dönülmesi çağrısını yapıyor.
PANİSLAMİST SİYASETE DUYULAN İHTİYAÇ
II. Abdülhamid ismini hem Türkiye'de hem de İslam dünyasında büyüten, izlediği “Panislamist” politikalardı… Onun on yıllar boyunca İslam dünyasının çeşitli bölgelerine yaptığı “panislamizm” ziraatının hasadı Türk kurtuluş savaşında -öncesi ve sonrasıyla- bizzat Mustafa Kemal tarafından yapıldı. Daha geçenlerde Arakan Müslümanlarının 1912'deki Balkan Savaşları sırasında Devlet-i Aliyye'ye gönderdiği yardımın haberleri gazete sayfalarındaydı… Ayrıca geçiniz Asya'yı, Ortadoğu'ya geldiğinizde de Filistin'le efsaneleşmiş bir Abdülhamid bulursunuz.
Bugüne gelindiğinde ise bu politikaların takipçisi Erdoğan'dır… Erdoğan sevgisi bu yüzden Lübnan'dan Mısır'a İslam dünyasının her yerinde emperyalist siyasetin karşısına çıkmaktadır. Dış politikada bugün kötü günler yaşanmasının altında bu siyasetin yattığı iddiası yanlıştır. Laisist mantık savunusu; Türkiye'nin Ortadoğu'da bugün “bataklığa” battığından değil, Türkiye'nin “Ortadoğu bataklığı”na girmesinden yakınmaktadır.
Öte taraftan Türkiye, ortak paydada buluştuğu ülke ve halkların hedef alınması karşısında nasıl “mezhepler üstü” bir siyaset geliştirebilir? Bölgede İslam'a, Sünniliğe, Türklüğe savaş açılmışken Türkiye'nin izlemesi istenen siyaset “görmezden gelme” siyasetidir ki, bu da kendi sonunu hazırlar!
LAİKLİK NE KADAR ÖNEMLİ?
Laiklikle dış politika inşa edilemez, demiyorum. Halk tabanında ya da yönetici elitlerden kendinize laik muhataplar bulabiliyorsanız, buyurun bu yönde politikalar geliştirin. Bugünün İslam dünyasında ise laik politikalara özenenler Türkiye karşıtı cephenin bayraktarlığını yapanlardır.
Daha geçtiğimiz aylarda Birleşik Arap Emirlikleri'nin Washington Büyükelçisi Yusuf el-Uteybe, kendilerinin yanı sıra Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerin gelecek 10 yıl içerisinde “laik bir Ortadoğu” inşa etme düşüncesinde olduklarını söylüyordu.
Kargaşanın bitmediği Mısır'da yaşananlar ise burada zikredilemeyecek kadar geniş bir yekûnu kapsıyor. Okul kitaplarından toplumsal hayata kadar “laik” politikalar geliştiren Mısır yönetiminin “darbeci” olduğunu hatırlamakta da fayda var.
Fırtına öncesi sessizliğin yaşandığı Suud, bu yöndeki değişimlere birer birer başlıyor. Mutedil çizgide oldukları bilinen çok sayıda İslam aliminin tutuklandığı ülkede kadınlar ehliyetlerini ceplerine koydular… Prens Muhammed bin Selman'ın ülke yönetimini ele geçirmesiyle ülkenin laik bir kimliğe bürüneceği ve İsrail ile görüşmelerin perde arkasından kamuoyu önüne taşacağı yorumları yapılıyor.
Durum böyleyken, Türk dış politikasına laiklik gömleği biçmek, pek de akıl kârı görünmüyor…