Osman Atalay'ın, “Savaş ve Yoksulluktan Yorulan Afganlıları Kim Kurtaracak” başlıklı makalesi şöyle:
Son 40 yılını işgal ve iç savaşlarla geçirmeye devam eden Afganistan, adeta yetim ve sahipsiz bırakılmış bir çocuğa benziyor.
1978 yılında SSCB, 2001 yılında ise ABD'nin başını çektiği Batı koalisyonunun işgali sonucunda, etnik, bölgesel iç çatışmalarla manen ve madden harap olmuş Afganistan, kurtarıcı bir el bekliyor.
2014 yılında yapılan bir araştırmada, halkın yüzde 75'inin ağır depresyon içinde olduğunun tespiti, ülkedeki durumun vahametini ortaya koyuyor.
Afganistan'ı ağır depresyona iten en temel sebepler savaş, yoksulluk, eğitimsizlik, yolsuzluk ve işsizlik...
BATI'NIN AFGANİSTAN MODELİ İFLAS ETTİ
Batı'nın Afganistan'da yıllardır inşa etmeye çalıştığı siyasi denemeler iflas etti.
2002 yılından bu yana Dünya Bankası ve İslam Kalkınma Bankası'ndan gelen 103 milyar dolar paranın yüzde 95'inin liderler, bakanlar, vekil ve bürokratlar tarafından paylaşılarak, iç edildiği ABD ve Batılı müfettişlerce tespit edilmiş.
Batı'dan gelen yardımın sadece yüzde 5'i sağlık, ulaşım ve alt yapıya harcanmış.
ABD, Afganistan'a yapılan yardımların kontrol edilemediği ve yolsuzlukların önüne geçilemediğini 2013 yılında itiraf etmiş ve bir dönem yere göğe sığdıramadıkları kurtarıcı olarak gördükleri Karzai'den kurtulmanın yollarını aramaya başlamıştı.
20 milyon nüfuslu Afganistan'da 17 milyon seçmen var olmasına rağmen, 2014 Eylül ayında seçimlerin 1. turunda, 7 milyon, 2. turda ise 5 milyon insan sandık başına gitti ve oyların 1.5 milyonu geçersiz sayılırken, 3.5 milyon insanın oyu ile zar zor hükümet kuruldu.
Karzai'nin yolsuzluğundan şikayetçi olan Batı, bu kez Dünya Bankası'nda çalışmış, yüzde 55 oy alan ekonomist Eşref Gani'yi Cumhurbaşkanı seçtirdi.
Afgan halkının sandığa gitmek istemeyişinin tek sebebi ise liderlere olan güvensizlik ve önlenemeyen yolsuzluklar olmuştu.
Ülkeyi yöneten liderler ve bürokratların büyük çoğunluğunun aile üyelerinin Pakistan, Dubai, Avrupa ve Türkiye'de yaşadıkları ve bu ülkelerde ticaret yapıyor olmaları halkın yöneticilere olan umutsuzluk, öfke, kızgınlık ve güvensizliğini iyice pekiştirmişti.
İşsizlik oranı yüzde 70, kişi başına düşen milli gelir 200 dolar civarında ve halkın yüzde 80'i eğitim, sağlık ve yeterli beslenme imkanından mahrum vaziyette bırakılan Afganistan'da halkın tek geçim kaynağı hayvancılık ve ilkel tarım...
Afrika'da yaşam süresi 46-50'lere yükselirken Afganistan'da bu süre 43'lerde seyrediyor.
Okuma-yazma oranın yüzde 28'lerde. Erkeklerin yüzde 43'ü, kadınların yüzde 12'si okuma-yazma biliyor.
Ülkede bin 420 tane ortaöğretim ve meslek okulu, 5 tane yüksek okul var.
Sağlık durumu içler acısı... 70 tane hastane, 3 bin doktor, 2 bin 300 hemşire tam 30 milyon insana hizmet veriyor.
Ülkeden 15 senedir kaçmaya çalışan gençlerin ve okumaya gidenlerin yüzde 95'inin bir daha Afganistan'a dönmeyi düşünmemiş olması gerçek fotoğrafı ortaya koyuyor zaten.
Afganistan'da hayat Afrika ile kıyaslanmayacak kadar kötü...
Yüzbinlerce Afganlının ülkesinden göç etmesinin ana sebebi, işsizlik yoksulluk ve savaş.
Batı dünyasının birçok ülkesi Afrika'da devlet ve STK projeleriyle eğitim ve sağlığa destek olurken, Afganistan 25 yıldır adeta kaderine terk edilmiş vaziyette...
İslam ülkeleri, Rus-Afgan savaşı sürecinde yaptıkları yardımları savaşın bitimiyle tamamen bıraktılar, başkent Kabil ve bazı şehirlerin merkezinden öteye geçemediler.
İslam Dünyası STK'larının, Afganistan'a eğitim, sağlık ve tarım projeleriyle bir seferberlik projesi başlatmadılar.
Afganistan'ın en temel sorunu yıllardır, siyasal istikrar ve güvenlik. Bu iki mesele hallolmadan Afganistan da huzur ve sağlıklı bir gelecekten bahsetmemiz mümkün görülmüyor.
İşgalden bu yana Japonya, Almanya, Fransa, Amerika, Rusya ve Çin, Afganistan'da son 20 yıldır ulusal çıkarcı siyasi jeopolitik yeraltı kaynakları programlarını yoğunlaştırırken, madden ve moral olarak çökmüş Afgan halkının insani ihtiyaçlarına dokunmayı başaramadılar.
ABD ve NATO'nun Afganistan'ı işgali, daha önce Rusların yaşadığı tecrübenin benzeri bir durum olarak, tamamen fiyasko ve başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
ABD işgal için geldiği Afganistan'da yenilmiş ve terk etmek zorunda kalmıştır.
Bugün fotoğrafta; istikrarsızlık, kaos, insan hakları ihlalleri ve insanlık suçu kapsamında değerlendirilecek masum insanların ölümleri, sakat bırakılan siviller, ABD'nin geride bıraktığı fiziken çökmüş bir Afganistan var.
Yeni Afganistan Taliban yönetiminin aslında büyük bir avantajı var. 35 milyona yaklaşmış nüfusu ile farklı etnik kökenden insanların oluşturduğu Peştun, Tacik, Nuristan, Beluç Hazar, Türkmen, Özbek, Ayk ve Kırgızların ortak bir sorunu ve beklentisi 40 yıldır savaştan ve yoksulluktan yorulmuş bezmiş bir kuşak adalet ve huzur istiyor.
Tüm dünya Talibanı merak ediyor nasıl bir yönetim oluşturacak? Ön yargılar çok olumsuz. İran, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve Pakistan da kadının sosyal hayattaki konumunu tolere eden Batı, Taliban için bakalım aynı tutumu Afganistan için sergileyecek mi?
TALİBAN'IN ÖNÜNDE BÜYÜK BİR FIRSAT VAR
Taliban; İran devrimi, Suudi Vehabizmi, Irak-Saddam Hüseyin, El Kaide, DAEŞ, Libya-Kaddafi, Lübnan, Suriye, Filistin-El fetih ve Hamas, Pakistan, Katar, Kuveyt, Türkiye gibi İslam ülkelerinin yaşadığı acı ve tatlı küresel gerçekler ve tecrübelerden istifade edecek mi?
Taliban Afgan halkı için belki de son umut.
Büyük bir travma yaşamış bu halkın öncelikli sorunu yoksulluk, eğitim ve sağlık.
Afganistan'ın ciddi bir insani yardım seferberliğine ihtiyacı var.
İslam Kalkınma Bankası, İİT, Arap Birliği, BM ve Sivil toplumun İnsani yardım seferberliğini öncelemesi gerekiyor.
Kaynak: sde.org.tr