Nasreddin Hoca Kimdir? Nasreddin Hoca Fıkraları Neler?
Türk Dünyasında, İslam aleminde bilinen isimlerden Nasreddin Hoca, fıkraları ile gönülleri taht kurmuş Türk Halk filozofu olarak bilinir. Günümüze kadar gelen fıkraları ile hem eğlendirip hem düşündürmekte. Nasreddin Hoca kimdir? Bu konuya ayrıntılı değineceğiz. Nasreddin Hoca fıkraları işte merak edilen tüm detaylar...

Oluşturma Tarihi: 2022-08-14 10:07:52

Güncelleme Tarihi: 2022-09-24 18:17:52

Nasreddin Hoca Kimdir?

Nasreddin Hoca kim? Nasreddin Hoca 1208- 1284 yılları arasında yaşamıştır. Nasreddin Hoca'nın gerçek adının Nasrüddin Nusrat olarak bilinir. Eskişehir'in Sivrihisar ilçesinin Hortu köyünde doğan Nasrettin Hoca, eğitimini imam olan babasından aldı. Ardından, Konya Akşehir'e giderek yaşamını orada sürdürdü. Anadolu'nun çeşitli yerlerinde hocalık, katiplik, müderrislik, kadılık ve mahkemelerde bilirkişilik yapmıştır. Nasreddin Hoca milli kültürümüze mal olmuş bir halk filozofudur. Nasreddin Hoca, Türkçeyi konuşan her kuşaktan ve değişik toplumsal kesimlerden insanın benimsediği fıkralarıyla halkın sembolü olmuştur.

Nasreddin Hoca Fıkraları

Adam Olmanın Yöntemi fıkrası

Günün birinde Hoca'nın da içinde bulunduğu topluluktan birisi;

“Hocam, adam olmanın yöntemi nedir?” deyince; Hoca Efendi, adamın nefes almasına bile fırsat vermeden;

“Canım, bunu bilmeyecek ne var, elbette kulaktır.” der.

Fakat Hoca, arkadaşlarının "kulaktır" cevabından pek bir şey anlamadıklarını anlayınca açıklama yapma gereğini duyar:

“Aa!. . Bunu bilemeyecek ne var? Herhangi bir adam konuşurken onu can kulağı ile dinlemeli; bu arada kendi ağzından çıkanı kendi kulağı duymalıdır.”

Ayaklarını Dörde Çıkarabilirim

Nasreddin Hoca'dan hoşlanmayan komşularından birisi günün birinde onu yolu üzerinde durdurur ve bilmiş bilmiş konuşmaya başlar:

“Hoca Efendi, senin için ‘Evliya oldu, erdi' diyorlar. Doğrusu inanmadım, eğer kerametin varsa benim dört ayaklı eşeğimi iki ayaklı yap da inanayım.” der.

Adamın sözlerine sinirlenen Nasreddin Hoca;

“Be adam, ben eşeğin ayaklarını dörtten ikiye indirebilir miyim, bilmem. Fakat sen biraz daha konuşursan senin ayaklarını dörde çıkarabilirim.” deyiverir.

 

Aynı Yaştayız

Arkadaşları zaman zaman Nasreddin Hoca'ya takılırlarmış, çünkü onun cevaplarından hisse çıkarırlarmış. Gene böyle bir günde Hoca'ya;

“Hoca Efendi, sen mi büyüksün, yoksa kardeşin mi?” diye sorarlar.

Hoca arkadaşlarının yine kendisine takıldıklarını anlayınca şöyle bir düşündükten sonra gülümseyerek şu cevabı verir:

“Geçen yıl anneme bu soruyu sormuştum, o da ‘Kardeşin senden bir yaş küçük.' demişti. O zamandan bu yana bir yıl geçtiğine göre şimdi aynı yaştayız.”

 

Kim Daha Büyük

Hoca'ya:

- "Efendi" demişler, "padişah mı büyük, yoksa çiftçi mi?"

- "Çiftçi büyük elbet" demiş Hoca ve eklemiş; "Çünkü çiftçi buğday yetiştirip vermezse pâdişah acından ölür."

 

Ya Tutarsa

Nasreddin Hoca azığını heybesine koyup yola çıkmış. Öğlen vakti Akşehir gölü kenarında, bir ağacın altında oturmuş. Ekmeğini, zeytinini ve bir çanak yoğurdunu gölgede keyifle yemiş. Yoğurt çanağını gölde çalkalarken birisi görüp sormuş.

- "Ne yapıyorsun Hoca ?"

-"Göle maya çalıyorum" demiş Hoca.

Adam üstelemiş :

- "İlâhi Hoca, göl maya tutar mı hiç ?"

-"Ben de biliyorum tutmayacağını, ammaaa ya tutarsa !..."

 

Kazan doğurdu - kazan öldü fıkrası

 

Kasabada tefeci bir adam varmış. Başı sıkışan birine para verirse getirdiği güne göre faizini hesaplayıp alırmış.

Günün birinde bir komşusu bu tefeciden büyük kazanını emanet istemiş. Almış. İşini görmüş. İade ederken de içine bir küçük kazan koymuş. Sahibi emin olmak için sormuş.

- "Bu tencere ne?"

Komşusu; "Senin kazan doğurdu" deyince hemen sahiplenip tencereyi almış.

Birkaç zaman sonra komşusu yine büyük kazanı emanet istemiş ve almış. Kazanın sahibi aradan on - on beş gün geçtiği halde kazanının geri gelmediğini görünce, kazanını istemiş.

- "Kazan öldü" diye bir cevap almış. Hiddetlenmiş. Mahkemeye kadıya başvurmuş.

O sıralarda N. Hoca , Kadı'lık görevi yapmakta

imiş. Davalı ve Davacıyı dinledikten sonra :

- "Senin kazan, doğuran kazan olduğuna göre ölmesi de gerekir," diye hükmetmiş.

Adam hiddetle:

- "Hiç kazan ölür mü kadı efendi ?" deyince:

Kadı N.Hocamız cevabı yapıştırmış;

- " Doğurduğuna inanıyorsun da, öldüğüne neden inanamıyorsun ? ..."

 

Parayı Veren Düdüğü Çalar Fıkrası

 

Nasrettin Hoca'nın pazara gideceğini duyan çocuklar çevresine toplanırlar.

– Hoca, bana düdük al!

– Bana da, bana da!

-Ben de düdük isterim!

– Bir tane de bana!

Ama çocuklardan sadece biri Nasrettin Hoca'ya düdük parası verir. Akşama doğru Hoca pazardan döner. Çocuklar sevinçle düdüklerini isterler. Nasrettin Hoca cebinden bir düdük çıkarır. Parayı veren çocuğa düdüğü uzatır. Tabii diğer çocuklar hep bir ağızdan bağırırlar.

– Hani bizim düdüğümüz?

Nasrettin Hoca gülerek,

– Eee, çocuklar!

Parayı veren düdüğü çalar, der.

 

Hırsızın Ardından

Bir gece Nasrettin Hocanın Evine hırsız girer.

Adam eline geçen her şeyi torbasına atarak evden çıkar.

Hoca her şeyi görür.

Hemen eline birkaç eşya alarak hırsızın peşinden gider.

Sonunda hırsız kendi evine gelir.

İçeri giren hırsız, Hocayı arkasında görünce şaşırır.

– Sen kimsin, burada ne işin var?

Hoca cevap verir.

– Biraz önce bizim evdeki her şeyi topladın. Yoksa bu eve mi taşındık?

 

Doksan Dokuza Da Razıyım Fıkrası

Nasrettin Hoca bir gece garip bir rüya görür.

Rüyasında avucuna doksan dokuz altın para koyarlar.

Ama Hoca bununla yetinmeyip,

– Olmaz, doksan dokuzu veren yüzü de verir.

Yüz altın isterim, diye sayıklar.

İşte tam bu sırada Hoca uyanır.

Gördüklerinin rüya olduğunu anlayınca hemen gözlerini kapatır.

Avucunu uzatarak,

– Peki, doksan dokuza da razıyım, der.

 

Ne Duruyorsun Yesene Fıkrası

Nasrettin Hoca, gittiği bir şehirde parasız kalır.

Şehirde yardım isteyebileceği bir tanıdığı da yoktur.

Karnı öyle acıkır ki ne yapacağını şaşırır.

Fırının önünden geçerken mis gibi ekmek kokusu gelir.

Hoca daha fazla dayanamayıp içeri girer.

Taze ekmekleri düzelten fırıncının omuzuna dokunur.

– Merhaba fırıncı!

Bu ekmeklerin hepsi senin mi, diye sorar.

Fırıncı bu garip soruya şaşırır.

– Tabii benim. Niye sordun? Hoca yutkunur.

– Öyleyse ne duruyorsun yesene kardeşim!