En zayıf ânında Endülüs'e indirilen darbenin, Endülüs'ün çökmesiyle değil, tarihten silinmesiyle sonuçlandığını belirten Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, “Osmanlı çöktü, çocukları tarihten silinmedi ama zihnen sömürgeleştirildi” dedi.
Yusuf Kaplan'ın bugün Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan, “Bu toprakları Endülüs'ün kaderine terk etmek istemiyorsak…” başlıklı makalesi şöyle:
Modern tarih, seküler / kapitalist Avrupa'nın kurulması ve İslâm'ın / İslâm medeniyetinin durdurulması tarihidir.
Avrupa, İslâm medeniyetinin dünyaya yön veren küresel kuşatmasını yarmadan tarihe giremeyeceğini öğrendi asırlar süren acı tecrübelerden sonra.
Hıristiyan Avrupa, İslâm medeniyetini durduracak entelektüel / felsefī derinlikten yoksundu. Modern Avrupa hem Hristiyan Avrupa'yı tasfiye ederek hem de İslâm medeniyetine karşı güçlü bir meydan okuma geliştirerek kurulabilirdi.
Bunun için ne yapmalıydı Avrupa?
Köklere gitmeliydi, her anlamda.
İyi de güçlü kökler yoktu Avrupa tarihinde: Avrupa tarihi, barbar kavimlerin tarihiydi.
MODERN AVRUPA, NE İLE, NE'YE KARŞI
VE NASIL KURULDU?
Çıkış yolu, İslâm medeniyetinden öğrenildi: Greklere ve mahallî köklerine gidebilirlerdi.
Avrupalılar, İslâm medeniyetinin geliştirdiği meydan okumaya Latin köklerine dönerek cevap vermeye çalıştılar önce; ama bu yeterli olmadı. Edebiyat yapıldı kelimenin iki anlamıyla da. Hem “laf ebeliği” hem de “dil icadı” söz konusu oldu.
Sonuçta bu iki çaba da, Avrupalıların; kendilerine güven duymalarını, tabiatı / tabiatın özgür tabiatını ve insanı / insanın özgür iradesini, sui generis / nev-i şahsına mahsus bir varlık olduğu gerçeğini keşfetmelerine imkân tanıdı.
Avrupalılar, Endülüs üzerinden, Sicilya üzerinden, skolastik dönemdeki Paris, Marburg, İtalyan üniversiteleri üzerinden İslâm medeniyetini tanıdıkça, kiliseden uzaklaştılar, Grekleri ve tarihî köklerini keşfettiler.
Hegel'in felsefî kökler icadı, Herder'in tarihî kökler arayışı, Fichte'nin mitolojik destan bulma coşkusu, hem pagan bir modern Avrupa kimliğinin inşasında hem de Müslümanların tarihten uzaklaştırılması sürecinde küçümsenmeyecek roller oynadı.
ENDÜLÜS, NASIL TARİHTEN SİLİNDİ?
Modern pagan Avrupa kimliği inşa edilince Batı hem Hıristiyanlıkla arasına mesafe koydu hem de Müslümanları durduracak ve tarihten uzaklaştıracak yolları bulmuş oldu.
Endülüs, tarihten silindi. Endülüs'ün tarihten silinmesi, sadece Avrupa saldırısının sonucu olarak gerçekleşmedi; Endülüs'ün içerde prenslikler arasında iktidar savaşları ve bunları çözecek teorik bir çıkış yolu bulunamaması da belirleyici rol oynadı. Hem siyasî hem entelektüel parçalanma ve bu parçalanmayı önleyecek teorik çıkış yollarının bulunamaması.
En zayıf ânında Endülüs'e indirilen darbe, Endülüs'ün çökmesiyle değil, tarihten silinmesiyle sonuçlandı.
OSMANLI ÇÖKTÜ, ÇOCUKLARI TARİHTEN SİLİNMEDİ AMA ZİHNEN SÖMÜRGELEŞTİRİLDİ!
Benzer bir sorunu biz de yaşadık. Osmanlı çöktü ama Osmanlı'nın çocukları tarihten silinmedi. Osmanlı coğrafyasında çok daha farklı bir tecrübe yaşandı; çift yönlü bir “operasyondu” bu.
Birincisi, Osmanlı modernleşmesi ile zihnî bir ameliyat yapıldı: Osmanlı, tepeden, kurumsal olarak kendinden uzaklaştırıldı, içten ve içerdeki aktörler eliyle çökertildi. Dışarıdan sadece bir “tekme” vurulması gerekiyordu parçalanması ve tarihten çekilmesi için.
İkinci ameliyat ise Cumhuriyet›le birlikte yapıldı: Zihnî sömürgeleştirme, radikalleştirildi; ülkenin, bu toprakları bize vatan yapan İslâmî kimliği ve ruhkökleri devletten, devletin bütün kurumlarından tasfiye edildi. Böylelikle Batılılar tarafından dışarıdan fiilen sömürgeleştirilmeyen Türkiye içeriden zihnen kendi kendini sömürgeleştirdi.
Modern tarihte, savaştığı düşmanlarını yenmesine rağmen yendiği uygarlığın kültürünü ve kurumlarını benimseyerek kendi kendini tasfiye eden, kendi kendini sömürgeleştiren tek örnek bizim modernleşme / sekülerleşme / İslâm'dan uzaklaşma modelimizdir! Ne model ama!
Bizim yaşadığımız ama celladımıza âşık edilerek epistemik kölelere dönüştürüldüğümüz için göremediğimiz trajik gerçek bu!
Ülke, Batılılaşma sürecine girdirildi, Batılı kurumlara monte edildi, Batı›nın ileri karakolu hâline getirildi.
Türkiye, bu çifte cendereden çıkma mücadelesi veriyor Menderes'ten itibaren geliştirilen yarma harekâtlarıyla... Millet, çocuklarını kurban veriyor art arda... Özal›dan Muhsin Yazıcıoğlu›na kadar. Siyaseten kurban edilen, yaşarken ademe mahkûm edilen Erbakan'a kadar.
Şimdi de Erdoğan›ın 14 Haziran›da ABD Başkanı Joe Biden'la yapacağı görüşme öncesi, Erdoğan'a ve Türkiye'ye karşı mafya üzerinden dizayn operasyonu çekiliyor.
TÜRKİYE'NİN İKİNCİ ENDÜLÜS OLMAMASI İÇİN...
Türkiye'nin varlığını sürdürebilmesi, İslâmî kimliğini ve ruh köklerini koruyabilmesine bağlı.
Biz bu toprakları İslâmî ideallerimiz uğruna kan dökerek vatan yaptık. Bu toprakların elimizden gitmemesi, İslâmî ruh köklerimizi, dünyanın ruhu, mazlumların umudu, zorbaların kâbusu olmamızı sağlayan İslâmî ruhumuzu diri ve canlı tutabilmemize bağlı.
Bizim tarih yapmamızı mümkün kılan ruh da, bütün zorluklara göğüs germemizi mümkün kılan ruh da, bu toprakları vatan yapmamızı mümkün kukan ruh da bu İslâmî direniş, diriliş ve varoluş ruhudur.
Bu ruhu yitirdiğimiz zaman, bu topraklardaki varlık sebebimizi de, bu topraklardaki varlığımızı da ve bu toprakları da yitirmemiz mukadderdir.
O halde bu ruha sahip çıkmak, bunun için de bu İslâmî direniş, diriliş ve varoluş ruhunu eğitim, kültür, sanat hayatımıza adım adım nakşetmek ve bu zorlu medeniyet yolculuğunu gerçekleştirecek öncü kuşakları yetiştirmek zorundayız.
Yoksa bu ülkenin ikinci Endülüs olması tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktan kurtulamayız -Allah muhafaza!