Osmanlı döneminde yük, binek ve sokak hayvanlarına şiddetin ve eziyetin önlenmesi, yaban hayatının ve hayvanların kanun çerçevesinde korunmasına ilişkin detaylar tarihi belgelerde ortaya çıktı.
Hayvanları Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilmesiyle hayvan haklarına ilişkin birçok düzenleme yapıldı.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığında muhafaza edilen belgelerde ise Osmanlı dönemindeki hayvan haklarına yönelik uygulamalar dikkati çekti.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Prof. Dr. Uğur Ünal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Osmanlı Devleti'nde yük, binek ve ticari amaçlar için yetiştirilen hayvanların yanında evcil hayvanların da gündelik hayatın önemli bir parçası olduğunu söyledi.
İslamiyet'in emir ve yasakları ile örf, adet ve geleneklerin hayvanlara zulmetmeyi yasakladığını vurgulayan Ünal, "Yaratılanı yaratandan ötürü sevme anlayışı her daim Osmanlı toplumunun hakim paradigması olmuştur. Osmanlı Devleti, kendi ülkesinde birlikte yaşadığı diğer canlıların bir hukuku olduğunu kabul etmiş ve buna da sonuna kadar riayet etmeyi bilmiştir." diye konuştu.
Sivil, resmi binaların dış cephelerine yapılan aşiyan yani oyma kuş yuvalarından, erken dönemlerde çıkarılan, kanun, nizam ve detaylı düzenlemelerle Osmanlı memleketinde insanların dünyayı paylaştığı hayvanlarla dost kalmayı bildiğini anlatan Ünal, "Devlet Arşivleri Başkanlığı Belge Tarama Sisteminde 'hayvan' kelimesi ile yapılan taramada binlerce belgeye ulaşılabilmektedir ki bu belgeler bizlere, hayvanların da Osmanlı gündelik yaşamının önemli bir parçası olduğunu göstermektedir. Günümüzde gündelik hayatı ilgilendiren pek çok meselede olduğu gibi hayvan hakları konusunda da Osmanlı deneyiminin bizlere öğrettikleri çok kıymetlidir." dedi.
Belgeler arasında Sultan III. Murat döneminde 1587'de İstanbul muhtesibi Mehmed Çavuş'un padişaha yazdığı, bazı hamalların yük hayvanlarına kapasitelerinin üzerinde yük taşıttırdıklarına dair şikayet mektubu da yer aldı.
Mehmed Çavuş'un, söz konusu hayvanların aşırı yük sebebiyle yere yıkıldıkları ve çok yorulduklarına yer verdiği mektubu üzerine Padişah III. Murat'ın, hamallar kethüdasına hamalların, "hayvanların beslenmesine dikkat edilmesi, sakat ve zayıf hayvanlara tahammülünden fazla yük taşıttırılmaması" konusunda uyarılmasını emrettiği görülüyor.
1812'ye ait bir mahkeme kararında ise İstanbul Kadısı verdiği hükümde şunlara dikkati çekiyor:
"Hamal taifesi ellerinde bulunan merkeplere tahammüllerinden fazla yük yüklediklerinden bu durumun hayvanlara eziyete yol açtığından böylesi hallere mahal verilmemesi hamallar kethüdasından bu konuda hamalları kati suretle uyarılması ve sürecin takip edilmesi istenmiştir."
Ayrıca 1 Eylül 1856 tarihli Sultan Abdülmecid dönemine ait bir başka belgede ise cuma günleri atların taşımacılıkta kullanılmaması isteniyor.
Buna göre, at ile taşımacılık yapanların cuma günü tatil yapmaları çok eskiden beri uygulanan bir kural olduğu için o gün atlara yük taşıttırılmaması ve üzerine binilmemesi emri de veriliyor.
İnsanların bu kararı çiğnemesinin önüne geçilmesi için de o güne has çivili semer kullanılması ve hamal kethüdasından bu kararın tavizsiz uygulanması emri de belgelerde belirtiliyor.
Osmanlı'da hayvanlara merhametsizlik edilmesinin önüne geçmek ve hayvan haklarının korunması adına yayımlanan talimatname de bulunuyor.
1909 yılına ait "hamallara mahsus talimatname"de, yük hayvanlarına eziyet edilmemesi için, "Bir beygir yükü 120 kiloyu, merkep yükü 80 kiloyu ve tek beygirli araba 250 kiloyu, çift beygirli araba 400 kiloyu, öküz arabası 500 kiloyu ve manda arabasının ise 600 kiloyu kesinlikle geçmeyecek." şeklinde talimatlar yer alıyor.
Ayrıca fazla yükleten olursa, ceza kanununa aykırı davranmaktan para cezası uygulanacağı da belirtiliyor.
Yük taşıyamayacak durumda olan hayvanların da bu işten men edilmesinin memurlara görev olarak verilmesi de belgelerde ifade ediliyor.
Öte yandan talimatnamede yük taşımacılığında yokuş ya da düz bir yerde çalışan hayvanlara da farklı standartlar belirlendiği bilgisi bulunuyor.
Osmanlı'da sadece yük hayvanları değil, sokak hayvanları ve güvercinlerin de bakımına özel ilgi gösteriliyordu.
Bu kapsamda Harem-i Şerif dahilinde güvercinlere yem atma hizmeti için çalışan görevlendirilmesi yapılması da belgelerde dikkati çekti.
11 Mart 1897 sayılı belgede Harem-i Şerif dahilinde güvercinlere yem atma hizmetinde bulunan Abdullatif Efendi'nin vefatından dolayı bu göreve Seyyid Abdullah Efendi'nin atandığı bilgisi yer aldı.
Belgelerde, Osmanlı'nın Balkan topraklarındaki önemli bir şehri olan Üsküp'te toplumun ve yerel yönetimin sokak hayvanlarına gösterdiği merhamet de dikkati çekti.
Üsküp Belediye Tahsildarı İsmail Hakkı'nın 1905'te Üsküp Belediye Başkanlığına gönderdiği bir yazıda, Tahtakale çarşısında gezmekte olan iki köpek yavrusunu arabayla dikkatsizlik sonucu ezerek ölümlerine neden olan bir kişinin, esnafın şikayeti üzerine yakalanarak, belediyeye getirildiği, bu olağan dışı durum karşısında belediye başkan vekili, mühendis ve katipten oluşan üç kişilik komisyonun, köpek yavrularını ezen kişiye idari para cezası uyguladığı bilgisi yer aldı.
Osmanlı döneminde yaban hayatının korunmasına ilişkin alınan tedbirler de dikkat çekti.
Avcılığa dair çıkarılan "Zabıta-i Saydiyye Nizamnamesi" ile denizde ve karada yaban hayatta doğabilecek muhtemel keyfiliğin ve tahribatın önüne geçildi.
Bu kapsamda arşivlerde saklanan Nizamnamenin 44. maddesinde, "Sülün ve keklik yumurtalarını ve kuluçkalarını alan, bulan ve bozanlardan 5 Mecidiye ceza alınacağı" ifadesiyle kuş yuvasını bozmanın suç kapsamına alındığı görülüyor.
Öte yandan, 15 Şubat 1574'te Kaz dağlarında tüfekle yapılan avcılığın, av hayvanlarının yok olmasına sebep olması nedeniyle Sultan II. Selim'in tüfekle zevk için avcılık yapanlara ilişkin, "Kişisel zevk amacıyla tüfek kullanarak av yapanların tüfekleri ellerinden alınsın ve İstanbul'a gönderilsin. Bu iş esnasında kimseye zulüm yapılmasın." emri de dikkat çekti.