Üzerinden 10 yıl geçti! FETÖ'nün kumpasını bozan sembol isimler 17-25 Aralık dönemini anlattı
FETÖ'nün 17 Aralık 2013'te mevcut hükümete karşı darbe girişiminin üzerinden 10 yıl geçerken terör örgütünün kumpasını bozan sembol isimler yaşananları anlattı.

Oluşturma Tarihi: 2023-12-17 09:03:02

Güncelleme Tarihi: 2023-12-17 09:03:17

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 17 Aralık 2013'teki darbe girişiminin üzerinden 10 yıl geçti. Terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'den talimat alan örgüt üyeleri, devlet otoritesini ve tüm anayasal kurumları ele geçirme hedefi doğrultusunda düğmeye bastı. Yargıyı silah olarak kullanan FETÖ terör örgütü, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetini itibarsızlaştırarak devirmeye çalıştı. Dönemin sembol isimleri, herkes kaçarken ellerini, hatta başlarını taşın altına koyarak FETÖ'nün kumpasını bozan o isimler yaşananları anlattı.

FETÖ ile mücadelenin en önemli savcılarından olan ve şuan Yargıtay üyesi olarak görev yapan Fuzuli Aydoğdu, pek çok kişinin görevden kaçtığı örgütle savaşın en zor döneminde, 17-25 Aralık sürecinden sonra kritik soruşturmalarda görev aldı. Sabah'a konuşan Aydoğdu şu ifadeleri kullandı;

17-25 FETÖ'NÜN ZİRVE YAPTIĞI DÖNEM

17-25 Aralık FETÖ'nün zirve olarak harekete geçtiği dönemlerdi. 'Türkiye'de mevcut iktidar artık yolsuzluğa bulaştı, yöneticiler, siyasiler devletin malını kendi uhdelerine geçirme çalışmaları yapıyor' diye bir kamuoyu algısı oluşturarak arkasından gelen yerel seçimlerde hükümeti sarsıp, arkasında da genel seçimlerde benzer planların olduğunu gördük. Asıl amaç yargıyı kullanarak bir darbe girişimiydi. MİT Müsteşarı devlet adına, devletin menfaati için hayatını ortaya koymuş bir devlet adamı. Dönemin Başbakanı, Cumhurbaşkanımızın ferasetiyle bu önlendi. Ondan sonra soruşturma adı altında Cumhurbaşkanını, Başbakanı, devletin bütün kademesini dinleyerek güya delil elde etme bahanesiyle devletin mahrem bilgilerini asıl sahiplerine sızdırmak.

İKTİDARI YOK ETMEYE ÇALIŞTILAR

Bunlar devletin de kendilerini tanımaya başlamasıyla operasyonları öne çekmeye başladılar. 25 Aralık dosyasını terörist Muammer Akkaş'tan aldığımızda yeni dinleme kararları almışlardı. Yani daha soruşturmalar, dinlemeler devam ediyordu. 17 Aralık olayı olunca hemen bir hafta arayla 25 Aralık dosyasını da işleme koydular. Ev aramaları, gözaltı kararları yapmaya çalıştılar. Arkasından Selam Tevhid, daha sonra da uydurma dosyaları gündeme koyarak iktidarı yok etmeye çalıştılar.

7 BİN KİŞİYİ DİNLEDİLER

Muammer Akkaş o dönem bu soruşturmaları yapıyordu. Aynı katta çalışıyorduk. Yanına çat kapı gittiğimizde emniyetten birileri olduğunu görüyorduk. O dönemlerde bunlar birlikte bu dosyalara çalışıyorlarmış. Selam Tevhit de 7 bin kişiyi dinlediler. 17-25 olunca Başsavcımız ile istişare edip 'terör savcılarının elinde neler var hepsini bir gözden geçirin' dedi. Biz herkesin elindeki dosyayı sayarken Selam Tevhid dosyasının tamamını göndermemişti dosyaya bakan savcı. Sadece 2 klasör göndermişti. Klasörlere bakarken aralara not koyduklarını, RTE yazdıklarını gördük. Onları görünce kuşkulandık. Katibini çağırdık bunun devamı var mı diye sorduk. Yok dedi, kızardı. Savcımıza bir sorayım dedi. Bunu da görünce devamı olduğunu anladık. Israr edince devamı geldi ki 200 klasör başka odaya saklamış. Baktık 7 bin kişiyi dinlemişler. 7 bin kişiyi dinleyince devlet kademesinde, devletin mahremiyeti, gizlisi kalmıyor. Bunları dinleyip asıl sahiplerine gönderiyorlar.

İFADELERİNİ ALIRKEN "BEN SİZE ACIYORUM" DİYORLARDI

Örgütün etkili isimlerinin ifadelerini bizzat alırken tavırları şuydu: "Ya ben size acıyorum' Sanki karşımdaki savcıydı. Kendilerine güven vardı. Bunu biz o zaman da kendi aramızda istişare ediyorduk. Bunlar kendilerine çok güveniyorlar, askeri darbe de düşünüyorlar diyorduk. Niye? Askerin içindeki sayılarını, yapılarını gördük. Soruşturmaları yaptıkça, gözü kara bir şekilde hukuk, adalet tanımadan yaptıkları işlerden askeri darbe yapma ihtimallerini o zaman gördük. Hatta bazıları bu soruşturmalarda ifadelerini alırken kendilerine madalya takılıyormuş gibi bir hava içerisindeydiler. Yarın olduğunda diyeceklerdi ki; biz de örgüt adına ifade verdik, tutuklandık veya gözaltına alındık.

PKK FETÖ'NÜN SİLAHLI KANADI

FETÖ terör örgütü toplumun dini ve sosyolojik yapısını bozma, devletin içine sızma kanadı. PKK terör örgütü FETÖ'nün silahlı kanadını oluşturan bir örgüt. Bunların yan kolları da var. Bir ülke imamı verdiği ifadesinde şunu söylemişti: Biz yıllardır bizim yöneticilerimiz ile PKK'nin üst düzey yöneticileri Avrupa'nın değişik ülkelerinde düzenli toplantılar yapar, kararlar alınır ve herkes üzerine düşen kararı uygulardı. PKK ile FETÖ'nün çıkış tarihlerine baktığımızda aynı tarihlere denk geliyor. Buradan şu sonuca ulaşıyoruz, biri korku ve panik yaparak diğeri de toplumun dini, ahlaki, inanç değerlerini bozarak aynı kapıya çıkıyor.

28 ŞUBAT FETÖ'YE YÖNLENDİRDİ

17-25 Aralık'ta şunu gördüm, 28 Şubat eylemleri kime yönelikti? Dindar insanlara yönelik bir hareketti. Fetullah Gülen'de din adına çıkmıştı o zaman. Bu da mütedeyyin camiada sayılıyordu. Sonra bakıyoruz bu Zaman gazetesindeki evraklarda o dönemin üst düzey komutanları, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, Fetullah Gülen'e methiyeler yazan mektuplar, yılbaşı tebrikleri, Fetullah Gülen'in de onlara yazdığı yazılar vardı. Buradan şu sonuç çıkıyor, 28 Şubat süreciyle mütedeyyin insanları Kuran kursundan, imam hatiplerden uzaklaştırıp sığınacak bir liman olarak FETÖ'nün okullarına, yurtlarına yönlendirme oldu. İnsanlar, en azından sigara, alkol, uyuşturucu yok, en azından daha ılımlı bir Müslüman. Oysa ki FETÖ'nün gittiği yerde aynı eleman kazandıracak bir yuvaymış meğer.

ZAMAN GAZETESİ FETÖ'NÜN PROPAGANDA ARACIYDI

Zaman gazetesi yayınları tüm terör örgütünün yaptığı eylemlerin bir yayın organıydı. Devletin yok olması, yıkılması için yaptığı bütün eylemlere destek olan bir gazete, FETÖ'nün propaganda aracıydı. Çok ilginç tarafı, 28 Şubat sürecinde olduğu gibi laik bir kesim mülteci, irticacı diyen kesim Zaman gazetesinin kapatılmasında baktık onları temsilcileri ön sırada polise saldıran kişilerdi. Bunlar aynı kaynaktan beslenen değişik isimlerdeki kişilerdi. Devletin her kademesine sızmışlardı. Bunlar yargı, emniyet eliyle yapmaya çalıştılar olmadı sonra da silahlı kuvvetler ile darbe yapmaya çalıştılar. Çok şükür devletin ve milletin feraseti ve başarısıyla onu da başaramadılar.

FETÖ UYUYAN HÜCRE KONUMUNDA

Kamuda hala kripto FETÖ'cüler var. FETÖ'cü olduğu bilinen ama delil bulunamayanlar da var. Yargı içinde de var ancak yargıyı ele geçirecek kadar değil. FETÖ'ye karşı hala dikkatli olmak gerekiyor. FETÖ ile mücadeleyi unutuyoruz gibi geliyor. İstanbul Köprüsündeki, Kızılay'daki şehitleri, bomba atılma olaylarını unutuyoruz gibi. Bu tür örgütler bugün var yarın bittik değil. Bunlar şimdi uyuyan hücre konumuna geldi. Şimdi bunlar uyku modundalar. İddia ediyorum, bunlar daha da hırslı, daha da çalışkan ve daha da yer altına indiler. Bunlarda pes etme olacağını sanmıyorum ancak devlet fırsat vermeyecektir. Uyuyan hücre ama boş durmayan hücreler. Belki 100 yıl sonrasının hesabını yapıyorlar, bu tür örgütler kısa vadeli düşünmezler. Zaman geçse de bunların yaptıkları unutulmamalı, hatırda tutulmalıdır.

17-25 Aralık darbe girişimi sırasında Fetullahçı Terör Örgütü'ne yargı içerisinden ilk tepkiyi veren Cumhuriyet Savcısı olarak tarihe geçen Mehmet Demir, dönem yaşananları şöyle anlattı:

İLK FARKEDEN ERDOĞAN OLDU

Türkiye için çok ciddi, sıkıntılı bir sürecin başlangıcıydı. O günlerde bunu birçok insan fark edemedi. Uzun yıllardan beri bu örgütün bir cemaat gibi hareket ettiğini, bir cemaat olarak lanse edildiği için vatandaş ilk bakışta bunların neye kalkıştığını, ne düşündüğünü, bunun ucunun nereye varacağını ilk anda hesap edemedi. Bunu hesap edenlerden birisi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır. Yargı ve emniyet içinde bir grup bunların ne yapmak istediğini anladı ve onlarda harekete geçti.

CUMHURBAŞKANIMIZ CUNTANIN EMNİYET AYAĞINI GÖREVDEN ALDI

MİT Müsteşarını ifadeye çağırmaları ve dershaneler ile ilgili düzenlemeye aşırı tepki göstermeleri nedeniyle, biz de bir ayıkma oldu. Bunlar neci ki yani cemaat olsa, vatan, millet, bayrak için çalışsa bu türlü bir faaliyette bulunmamaları gerekiyordu. Bunların geriye doğru bütün faaliyetlerini yeniden gözden geçirdik ki o zaman bunların bir cemaat değil, milletin menfaatine hareket eden bir topluluk olmadığını, tamamen devlet, millet aleyhine veya birilerinin lehine örgütlendiğini gördük. Yaptıkları işinde bir soruşturma değil, direk hükümete ve devlete yönelik bir saldırı olduğunu anladık. O dönemde vatanını, devletini, milletini seven biri olarak çıkıp bunun bir darbe kalkışması olduğunu anlattık. Cumhurbaşkanımız da çok çabuk hareket etti ve bu cuntanın emniyet ayağını hemen görevden aldı.

17-25'TE BU MÜCADELE YÜRÜTÜLMESEYDİ 15 TEMMUZ'DA MİLLET SOKAĞA ÇIKMAZDI

Yargı ayağı uzun sürdü. 25 Aralık'ta bir savcı dosyayı vermem diye bildiri dağıttı. Yargı tarihinde olmamış bir şey. Normal bir savcılık görevi olsa, örgütsel bir tavır olmasa, cunta hareketi olmasa bir savcı dosyayı vermem diyebilir mi? Savcıya dosyayı tevzi eden Başsavcıdır. Başsavcı görevlendirir, iş bölümü yapar sonra da geri alabilir.

Dini bir cemaat olduklarına, millet, devlet, vatan menfaati için çalıştıklarına vatandaşı öyle bir ikna ettiler ki, vatandaş bunların bir çete, örgüt veya yurt dışı istihbarat örgütleri tarafından kurulmuş bir terör örgütü olduğuna vatandaşı ikna etmek mümkün değildi. Eğer ki 17-25 Aralık'ta bu mücadele yürütülmeseydi 15 Temmuz'da vatandaşı sokağa çıkartmak mümkün olmazdı. Bunun altyapısı 17-25 Aralık sürecinden sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yoğun gayreti üzerine bunun bir cemaat değil terör örgütü olduğu, yabancı istihbarat örgütleri tarafından yönetildiği ve devletin içine sızdırılan bir yapılanma olduğuna ikna etti.

ASIL HEDEFLERİ TÜRKİYE'Yİ ORTADAN KALDIRMAKTI

Çok gizli, çok kripto, çok katmanlı bir örgüt bu. Düşünebiliyor musunuz, 81 ilin emniyet müdürü FETÖ'cü. Paşaların yüzde 70'i FETÖ'cü. Hakim ve savcıların yüzde 35'i FETÖ'cü. Bu nasıl korkunç bir örgütlenme. Bunların niyeti hükümeti devirmekte değildi. Bunların asıl hedefi Türkiye devletini yıkmaktı, ortadan kaldırmaya yönelik bir harekettir. Bunlar yurt dışında kurulup örgütlenip faaliyete geçirilmiş ve Türkiye Cumhuriyetinde ilk etapta bir iç savaş çıkartmak, sonra da devleti işgale açık hale getirip yok etmekti. Diyelim ki; 17-25 Aralık sürecinde hükümet düştü. Mesela hükümeti kim kuracak böyle bir planları var mı? Yok. Devlet nasıl idare edilecek? Bu planları da yok. 15 Temmuz'da diyelim ki darbe başarılı oldu. FETÖ'nün devleti kendisinin mi yöneteceğine dair siyasi kuramları yok, Cumhuriyet devam edecek mi, krallık mı olacak? Bunların devleti yaşatma gibi bir niyetleri yok. Bunların asıl gayesi Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmaktı. Dünyadaki şer güçlerin ve bize muhalif olan güçlerin bir tek hedefi var o da Recep Tayyip Erdoğan'ı ortadan kaldırmak.

KAMUDA HALEN 250 BİN FETÖ'CÜ VAR

10 yılda tek değişen şey milletin bilinçlenmesi oldu. Millet FETÖ'ye karşı bilinçlendi. Bir de en kritik noktalarda yaklaşık 140 bine yakın elemanın devletten temizlenmesi oldu. Bir de bu örgütün operasyon yapma gücü kırıldı. Soru çalma, sınavlara müdahale etme, tehditle, yıldırmayla, şantajla iş adamlarından ve benzeri şeylerden vatandaş kurtuldu. 2013 yılında Türkiye'de 3 milyon 500 bin kamu görevlisi vardı. FETÖ'nün paralel devlet kurması için en az bu kamu görevlilerinin yüzde 10'unu ele geçirmesi lazım. 350 bin kişi eder. 350 bin FETÖ'cüden bizim attığımızın tamamı 150 bin olsun. Şu an kamu görevi yapanların içinde en az 250 bin FETÖ'cü var. En çok temizlenen kurumlardan birisi yargı. Yargıda yüzde 5 belki kripto FETÖ'cü olma ihtimali var. Yargı yüzde 95 oranında kendini temizledi.

FETÖ SIVI KARAKTERLİ BİR ÖRGÜTTÜR

Maalesef Cumhurbaşkanından aşağıdaki kadroların yüzde 90'ı Cumhurbaşkanı kadar bu işin ciddiyetinin farkında değiller. Buna yönelik hiçbir enerji ve faaliyette yürütmüyorlar. FETÖ sıvı karakterli bir örgüttür. Nerede bir yarık, nerede bir delik, nerede bir çatlak var bulursa sızar. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok o günleri ve FETÖ girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasına gidilen sürecin bilinmeyenlerini anlattı.

Fetullahçı Terör Örgütü'nün 40 yıl öncesinden planlanmış, elemanlarını devletin kozmik bürolarına kadar sızdırabilmiş, uluslararası istihbarat örgütlerinin desteklediği ve yönlendirdiği bir örgüt olduğunu kaydeden Altınok, şunları söyledi:

Maalesef saf temiz Anadolu insanının dini duygularını istismar ederek devletin farklı farklı kurumlarına temiz zeki Anadolu çocuklarını alıp belirli bir ideolojik eğitimden geçirdikten sonra devletin farklı farklı kurumlarına yavaş yavaş sızmalara 1980'li yıllarda başladı.

CIA FETÖ APARATINI 17-25'TE KULLANDI

Belirli bir noktaya kadar geldikten sonra özellikle 17-25 Aralık öncesinde kendini en güçlü hissettiği, en güçlü yanlarıyla ortaya koyabileceğini düşündüğü ve özellikle Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın AK Parti ile beraber girmiş olduğu her seçimden zaferle ayrılmasından sonra normal vatandaşın iradesiyle Recep Tayyip Erdoğan'ı ve AK Parti'yi iktidardan uzaklaştırmayacağını düşünen emperyalist güçler ve özellikle CIA kullanışlı aparatını 40 yıldır zaten geliştiriyor, devletin belirli kademelerine eleman yetiştirip yerleştiriyorlardı gizli bir şekilde, en sonunda 17-25'te bu aparatı kullanma arzu ve isteğini duydular.

2002'DE DEMOKRATİK BİR DEVRİM OLDU

Bir din adamı olduğu iddiasındaki bir insan Amerika'ya Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye tesliminden hemen sonra Amerika'ya tedavi bahanesiyle gidiyor ve orada bir daha Türkiye'ye dönmüyor. Basın yayın organları üzerinden yerleştikleri emniyet güçleri üzerinden eleman yerleştirdikleri yargı güçleri üzerinden Türkiye Cumhuriyeti devletinde demokratik yollarla iktidara gelmiş yüzde 50 oy almış bir hükumete karşı darbe yapabilme cüretini gösterebiliyorlar. Bütün bunların temel amacı ve gayesi 2002 Kasımında Türkiye'de bir farklı demokratik devrim oldu. Daha düne kadar muhtar bile olamaz dedikleri bir lider Recep Tayyip Erdoğan kurmuş olduğu parti ile diğer bütün düzen partilerinin hepsini bir kenara iterek 367'lik bir çoğunlukla Mecliste iktidar oldu.

YARGI VE EMNİYET DARBESİYLE İKTİDARI GÖNDERMEYE ÇALIŞTILAR

1966'lardan başlayan ve 2013'lere gelene kadar devam eden süreçte CIA ve farklı istihbarat örgütlerinin batı emperyalizminin emrinde hareket eden istihbarat örgütlerinin kurgulamış oldukları bu Fetullahçı terör örgütü yapısı öncelikle bir din kisvesi altında, dini anlayış altında saf ve temiz Anadolu insanının dini duygularını sömürerek onlardan eleman devşirmeye, çocuklarını onlardan alıp kendi elemanı gibi yetiştirme gayretini uzun bir süre devam ettirmiş. Devletin farklı kademelerine 80'li, 90'lı yıllarda yerleşmeye başlamış ve bu yerleşme tamamlandıktan sonra özellikle de AK Parti hükumetini kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmediği için halkının ve memleketinin menfaatleri doğrultusunda çalışan bir parti ve bir lider olduğu için batı emperyalizmi belirli bir süreçten sonra Recep Tayyip Erdoğan'ı ve AK Parti istememeye başladı. O istememe noktasında da onu iktidardan edebilecek, iktidardan gönderebilmenin yolunu öncelikle emniyet ve yargı darbesiyle 17-25 Aralık sürecinde FETÖ'nün eliyle yapmaya çalıştılar.

28 ŞUBAT FETÖ'NÜN OKULLARINA YÖNLENDİRME GAYRETİDİR

Tabi bunun öncesi de var. 7 Şubat 2012'de MİT müsteşarının gözaltına alınması girişimi FETÖ'nün sivil iradeye karşı baş kaldırışının ilk başlangıcıdır. Daha sonraki süreçte dershaneler meselesi, gezi olaylarında özellikle sosyal medya ve basın yayın üzerinden çok yoğun bir şekilde hükumete karşı eleştiri yapılıyor olması o da FETÖ'nün bir aparatıdır. Bu süreçleri yaşadıktan sonra herhalde dershaneleri çok önemsiyorlardı. Çünkü eleman devşirmenin en kolay yollarından bir tanesi insanların eğitim yoluyla yanlarına çekebilmek. Anne babanın da çocuklarına karşı olan bu hassasiyetini kullanarak biraz da insanlar özellikle 28 Şubat'ta imam hatiplerin önüne set çekildiği için, katsayı getirildiği için orta kısımlar kapatıldığı için çocukların öyle veya böyle değerlerini, inançlarını öğrenmelerini de istiyorlardı. O noktada bunların okullarına çocuklarını gönderebilme noktasında bir ihtiyaç hasıl oldu ki benim kanaatim 28 Şubat'ın en önemli sebeplerinden bir tanesi muhafazakâr kesimin özellikle devletine, milletine bağlı, Cumhuriyetle hiçbir problemi olmayan muhafazakar insanların çocuklarını imam hatibe göndermekten alıkoyup FETÖ'nün okullarına yönlendirme gayretidir ve en büyük amaçlarından birisi budur ve bunu gerçekleştirmiştir.

BATI FETÖ'YÜ DEVREYE SOKTU

Bu süreçler tamamlandıktan sonra AK Parti hükümeti Sayın Cumhurbaşkanımızı o zamanki başbakan hükümetten iktidardan uzaklaştırmanın demokratik yollarla olmadığını gören Batı emperyalizmi kullanışlı aparatı FETÖ'yü devreye soktu. 17-25 Aralık süreci yaşandı. Nasıl yaşandı, daha önceden planlanmış, kurgulanmış bir sürü kaset dinlemeleri ile bir sürü hukuksuz dinlemeler ile hakim kararı olmadan yapılan dinlemeler ile hakim kararı varsa da sahte isimlerle yapılan, sahte numaralarla yapılan dinlemelerle çok önceden 2011'lerden başlanmış bir süreç var ve dosya doldurulmaya, çuvalın içine bir şeyler konulmaya çalışılıyor.

GÖREVE BAŞLADIM TEŞKİLAT İÇİNDEN BİRİLERİ BENİ DİNLEDİ

19 Aralık 2013'te İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne başladım ve 3 gün sonrasında o zaman Başbakanlık Müsteşarı olan Efkan Ala ile yaptığımız konuşmaları dahi o anda başında bulunduğum teşkilatın içindeki birileri dinlediler, gayri hukuki olarak dinlediler ve sosyal medyada yayımlamaya çalıştılar.

GÖREVE BAŞLADIĞIMDA EMNİYETTE BAŞ KALMAMIŞTI

İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne gittiğimde 17 Aralık olmuştu. Tamamen dağılmış bir teşkilat, otorite kalmamış bir teşkilat, baş kalmamış bir teşkilat, herkesin kendi kafasına göre polis memurundan komiserine, başkomiserinden emniyet müdürüne, emniyet amirine kadar herkesin kendi kafasına göre hareket ettiği ve ne yapacağını tam bilemediği bir ortamda ben gittim başladım. Özel kalemdeki insanlar bile görevlilerin bile büyük bir kısmı FETÖ'cüydü.

41 İŞ ADAMININ GÖZALTI KARARI VARDI

Küçük bir ekiple başladık ve sonrasında 17-25'in ikinci ayağı olan 25 Aralık günü Türkiye'de belki 350-400 milyar dolara yakın iş yapabilme kapasitesi olan İstanbul Havalimanı'nı, 3'üncü köprüyü, Avrasya Tüneli'ni, Marmaray'ı yapan, bir sürü barajı, bir sürü otoyolu yapan, Türkiye'nin gerçekten önünü açabilecek bütün yatırımlara öncülük eden 41 tane iş adamının gözaltı kararı vardı. Yetmez Sayın Cumhurbaşkanımızın oğluyla alakalı gözaltı kararı verme niyetleri vardı.

EKONOMİYİ ÇÖKERTME NİYETLERİ OLDUĞUNU GÖRDÜK

17 Aralık günü de yapılan operasyonlar bir yolsuzluk operasyonundan ziyade bir algı yaratma operasyonuydu. Görsel ve yazılı medya yoluyla çok büyük bir yolsuzluk varmış algısı yaratılarak hükumete ilk darbeyi vurup oradan hükümeti götürmek istediler. Onunla başaramadıklarını görünce ikinci darbeyi ekonomik olarak Türkiye'yi çökertebilecek, 500 milyar dolara yakın Türkiye'deki altyapı yatırımlarını yapan bugün düşün İstanbul Havalimanı'nın olmadığı bir Türkiye hayali edebiliyor musunuz? Avrasya'nın, Marmaray'ın olmadığında İstanbul'da trafiğin işleyebileceğini düşünebiliyor musunuz? Yavuz Sultan Selim Köprüsü olmadığında İstanbul trafiğinin ne hale gelebileceğini düşünebiliyor musunuz? Buna benzer yüzlerce yatırım yapmış insanları gözaltına alarak Türkiye ekonomisini çökertip 17 Aralık'ta vurdukları darbeyle burada ikinci darbe ile hükümeti devirmeye, peşine de zaten onu da başaramayınca hepimizin malumu işte Ocak ayı içerisinde MİT tırları ile devletin namusuna olacak MİT'in yapmış olduğu faaliyetleri deşifre edip ve Türkiye'yi dünyada terör örgütlerine yardım eden bir ülkeymiş gibi gösterme gayretleriyle bu süreç devam etti.

"GEREKÇE VE TEMEL SEBEP: AK PARTİ VE RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÇOK OLMUŞTU"

Gerekçe ve temel sebep şuydu: AK Parti hükümeti ve Recep Tayyip Erdoğan çok olmuştu, batı emperyalistlerinin menfaatlerine aykırı, çıkarlarına aykırı, kendi milletinin ve devletinin çıkarlarını koruyan politikalar güdüyorlardı, artık Recep Tayyip Erdoğan'dan ve AK Parti'den kurtulmak lazım geliyordu. Seçimle, milli iradenin tecellisi ile AK Parti'yi ve Recep Tayyip Erdoğan'ı gönderemeyeceğini düşünenler FETÖ'yü kullanışlı bir aparat olarak ortaya sürdüler. 7 Şubat'ta Gezi ile 17-25'te de ve peşine MİT tırlarıyla da bu süreci tamamlamaya çalıştılar ama Cumhurbaşkanımızın çelik iradesi, yılmayan iradesi, hem emniyet teşkilatının, yargının içindeki gerçekten devletini, milletini seven vatansever insanların sadece ve sadece seçilmiş hükümetten, milli iradeden emir alan, başka hiçbir yerden emir almayı kabul etmeyen bir avuç insanın mücadelesi, gayretiyle Allah'a hamdolsun bu FETÖ'nün ve arkasında bulunan emperyalist yapıların amacı gerçekleşmedi. Ondan sonraki süreç bence daha önemli oldu ve büyük bir mücadele, büyük bir temizlik harekatı devlet ve devletin kurumlarında başladı.