İşte Önder Güzelarslan'ın kaleme aldığı o yazı;
Yerüstü sularının kalker tabakalarına girişi ile zamanla yeraltında akarsular meydana gelir. Bu suların kayaları eritip aşındırması sonucu, yeraltı dehlizleri, zamanla da bu suların çekilmesi ile, genişlikleri yüzlerce metreyi bulan, uzunlukları ise kilometre ile ifade edilen alanlar oluşur işte bu alanlara mağara denir. Mağaralar oluşum şekillerine göre doğal ve yapay mağaralar olmak üzere ikiye ayrılır. Kaya mezarları, volkanik tüf veya marnlarda açılan yer altı şehirleri, kaya evleri ve tapınaklar gibi insan eliyle kazılarak oluşturulan mağaralar yapay mağaralardır. Karbonatlı (kireçtaşı, dolomtik kireçtaşı, dolomit, karbonat çimentolu konglomera ve kumtaşı), sülfat ve klorürülü ana kayaların oluşurken veya oluştuktan sonraki fiziko-kimyasal yer altı suları tarafından aşındırılması sonucu oluşan mağaralar ise doğal mağaralardır.
Herhangi doğal bir mağaraya girdiğinizde mağara içerisinde oluşmuş türlü sarkıtlar ile karşılaşırsınız. Milyonlarca yıl boyunca yukarıdan sızan çoğunlukla kalker (kireç, kireç taşı) barındıran suların damla damla akarken ardında içinde bulundurduğu minerali (genellikle de kalsiyum) bir halka şeklinde bırakması ile oluşan bu sarkıtlar özellikle kış aylarında evlerin saçaklarında oluşan sivri buzlara benzemektedir. Hepimizin dikkatini çeken çoğu zamanda soğanımsı bir görüntü oluşturan bu sarkıtlar belirli zaman sonra mağaralar içinde dikitlerle birleşerek sütunlar oluştururlar.
Mağaralar hakkında kısa bir bilgilendirmeden sonra 2002 yılında varlığından haberdar olduğum ve o dönemde içerisinde çok az bir alanın gezilebildiği ve gördüğümde inanılmaz şekilde beni etkileyen Tokat ilimizin Ballıca Mağarası'ndan sizlere bahsetmeye çalışacağım. Eğer bugüne kadar gidip görmediyseniz mutlaka bu olağanüstü güzelliği görmek için Tokat'ı ziyaret etmenizi öneririm.
Oluşumu 3,4 milyon yıl önceye dayanan Ballıca mağarası Tokat ilinin 26 km. güney batısında yer alan Pazar ilçesinin Ballıca Köyü'nde yer almaktadır. Bugün ziyarete açılan 8 ayrı salonu bulunan Ballıca Mağarası 680 m uzunluğunda ve 95 m yüksekliğinde dünyanın en büyük ve en görkemli mağaralarından biri olarak bilinmektedir. Müthiş bir tabiat harikası olan bu mağara, henüz ziyarete açılmayan ve keşfedilmemiş bölümleri ile gizemini korumayı sürdürmektedir. Mağara içerisinde dolaşırken insan kendisini adeta tabii bir müzede geziyor gibi hissediyor. Mağara içerisindeki özgün soğan sarkıtları uluslararası arenada da büyük önem taşımaktadır.
Mağaranın tespiti için 1987 yılında başlayan araştırma ve haritalandırma çalışmaları 1995 yılına kadar devam etmiş 1995'te yürüme yolları ve ışıklandırmalar yapılmıştır. O dönemlerde ziyarete açılan mağara her geçen gün yeni bölümlerin açılması ile bugün büyük ilgi duyulan, yerli yabancı birçok ziyaretçiyi ağırlayan önemli bir turizm değeri haline gelmiştir. Ballıca Mağarası sahip olduğu oluşum değerleri ile uluslararası ölçekte önem arz eden bir alan olarak 2019 yılında Unesco Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil edilmiştir. Türkiye'den mağara olarak bugüne kadar Unesco Geçici Listesi'ne girebilen tek değerimiz olan Ballıca Mağarası sadece bir mağara değil aynı zamanda bir şifa deposu. Özellikle astım, bronşit KOAH rahatsızlığı yanı sıra uyku apnesi ve horlama şikayetleri olanlar için tedavi durağı. Birçok insan bu tarz şikayetlerine şifa bulabilmek için mağarayı ziyaret etmekte, mağara içerisinde bu anlamda konulmuş banklarda 3-4 saat oturarak tedavi bulmaya çalışmaktadır. Mağarayı ziyaret edenlerin anlattıklarına göre özellikle uyku apnesi ve horlama şikayetlerine şifa buldukları yönde ifadeleri yer almaktadır.
Kristalleşmiş kireçtaşlarından meydana gelmiş olan Ballıca Mağarası'nda ortalama sıcak 18 C ve ortalama nem oranı %54 civarındadır. Mağaranın bol oksijenli havası nefes almayı kolaylaştırmaktadır. Ballıca Mağarası yarı yatay, yarı dikey olarak birbirine bağlı 5 kat ve 8 büyük salondan oluşmaktadır. Mağara içi şekillerine göre bölümlere ayrılmış ve her bölüm farklı isimlerle ifade edilmektedir. “Havuzlu Salon, Büyük Damlataşlar Salonu, Fosil Salonu, Yarasalar Salonu, Mantarlı Salon, Sütunlar Salonu ve Yeni Salon” bu bölümler dışında oluşumu devam eden henüz ziyarete açılmamış bölümler de bulunmaktadır.
Girişin hemen ardında yer alan Havuzlu Salon'da, damlataşları oluşturan kalsit kristalleri arasındaki bağı zayıflatmış, pul pul kabarmış bir görünüme büründürmüştür. Havuzlu Salon'da harç kullanılarak oluşturulmuş dikdörtgen bir yapı yer almakta bu da mağaranın geçmiş dönemlerde kullanıldığına işaret etmektedir. Bu bölümde en yüksek sıcaklık 20 C dir. Havuzlu Salon, sütun ve sarkıtlardan oluşan dar bir geçitten sonra mağaranın en geniş alanı olan Büyük Damlataşlar Salonu'na açılır. Kırık hatlar boyunca oluşan sütunlar doğrusal bir yapı gösterir. Salondaki küçük havuzlar, mağara incileri ile kaplıdır. Salonda nem oranı yüksektir ve açık havaya oranla 4 kat daha fazla oksijen bulunmaktadır. Dev boyutlu sarkıt ve dikitler ve izlenen kırmızı, sarı, yeşil ve mavi renkleri görkemli bir görünüm oluşturmaktadır. Bu muhteşem salondan kuzey ve kuzey doğu yönünde ilerleyen yürüme yolu, Çamurlu Salon, Fosil Salon ve Yarasalar Salonu'na ulaşır. Çamurlu Salon, yatay bir geçitle ulaşılan blok, sarkıt, dikit ve küçük havuzlardan oluşmaktadır. Fosil Salon, mağaranın en üst noktasında ve mağaranın en yaşlı salonlarından birisidir. Yarasalı Salon,
Cüce Yarasaların yaşam alanıdır ve buraya ip kullanmadan inmek mümkün değildir. Uzunluğu 25-35 m genişliği ise 8-20 m'dir. Gelişim halindeki sarkıtları, mağara gülleri, mağara iğneleri ve damlataş havuzu ile bu alan mağaranın genç salonlarından sayılmaktadır. Çöküntü Salon, kuzey-güney yönünde bulunan, muhteşem Galeri olarak da adlandırılan galeriye bağlanır ve adını tabanında bulunan iri bloklardan alır. Sütunlar Salonu, Çöküntü Salon ve Bloklu Mahzen'den sonra, geçilen bir köprü ile ulaşılan alandır. Mağaranın en büyük sütunu olan, 18 m boyunda ve 8 m çapındaki sütun bu salonda yer almaktadır. Burada ikiye ayrılan yürüme yolunun kuzey yönü, Mantarlı Salon'a, güney yönü ise Yeni Salon'a ulaşır. Mantarlı Salon, iri soğan sarkıtlar ve salona adını veren mantar şeklinde gelişmiş dikitler etkileyici bir görüntü oluşturan dikitlerin bulunduğu alandır. Damlalık sarkıtların en güzel örnekleri de bu salonda bulunmaktadır. Yeni Salon, mağaranın en genç salonudur. Bu alanda yer alan büyük sarkıt, dikit ve havuzların yanı sıra, yaprak, perde ve pırasa şeklindeki oluşumlar büyüleyici görüntüler oluşturmaktadır. Salonun sonuna doğru, 65 m derinlikte yer alan gölde, mağara suyunun aktığı Sifon yer almaktadır. Mağaranın gezilebilen son bölümünde ise renkleri ve oluşumlarıyla şaşırtan genç soğan sarkıtlar yer almaktadır.
Ballıca Mağarası, içerisindeki sarkıtların yanı sıra mağara incileri ile de dünya da çok sık rastlanılmayan, istisnai tabii bir güzelliğe sahiptir. Sahip olduğu parlak ve göz kamaştırıcı renkleri ile kalsitler oluşumlarıyla, zenginliği, çeşitliliği ve büyüleyici güzelliğiyle nadir jeolojik bir yapıdır. Mağaraya ulaşan 8 km'lik yol, Kral Yolu'na bağlanan Selçuklu Dönemi'ne ait bir köprünün yanından geçmektedir. Yapımı 1238 yılına tarihlenen ve 2006 yılında restorasyon çalışmalarına başlanan Mahperi Sultan Kervansarayı da Mağara yolu üzerinde yer almaktadır. Milyonlarca yıl öncesinden oluşumu gerçekleşen, aynı zamanda şifa deposu, ülkemizin ve dünyanın önemli bir değeri olan Ballıca Mağarası'nı henüz görmediyseniz acele edin ve yönünüzü Tokat'a çevirin.