Göbeklitepe, Yakın tarihte dizilere dâhi konu olan Göbeklitepe bütün arkeologların gözdesi. Mistik havası ve birçok sırrı içinde barındırması gizemine gizem katıyor. Tarihe şahitlik etmek istiyorsanız mutlaka Göbeklitepe'yi görmeniz gerek.
Göbeklitepe: Dünyanın en eski ve en büyük tapınağı, bilinen insanlık tarihinin sıfır noktası, medeniyetlerin beşiği… Şanlıurfa'da… Gidin, görün.. Piramitlerden 7000 yıl, İngiltere'deki meşhur Stonehenge'den 6000 yıl daha eski… Üstelik onlar gibi gizemli, şaşırtıcı ve gökyüzüyle bağlantılı… Bilinen insanlık tarihini alt üst eden, ders kitaplarını yeniden yazdıran Göbeklitepe'ye, 12.000 yıl önceye gidiyoruz…
Cilalı Taş Devri'nde tarımın başladığı ve hayvanların evcilleştirildiği varsayılıyordu. Arkeologlar, bu varsayımı doğrulamak için medeniyetin beşiği sayılan Mezopotamya'da (Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan bölgede) iz aramaya başlamışlar ve “Bereketli Hilal”e yoğunlaşmışlardı.
Bu alanda baktıkları bölgeler daha çok Irak'ın güneyiydi, ancak sonuç alamayınca, botanistlerden ve zoologlardan yardım istediler. Onlara göre ilk buğday, arpa gibi bitkileri ya da koyun ve keçi gibi hayvanları aramak için daha yüksek rakımlara ve orta karar yağmur alan yerlere bakılmalıydı.
Böylece “hilal”in daha yukarısına, Türkiye'nin güneyi ile İran civarındaki bölgelere yoğunlaşıldı, alanlar belirlendi. Bu alanlardan biri de aslında Göbeklitepe idi ama öncelik sıralamasında gerilerdeydi. Ta ki 1995'de Alman arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt, bu bölgeyi fark edene kadar.
Havadan çekilen görüntülerde, üzerinde hiçbir arkeolojik kalıntı olmayan bir höyük dikkat çekiyordu. Schmidt'e göre kireçtaşı platformu üzerindeki bu tepe doğal olamazdı, yapay bir höyük olmalıydı. Sonradan yaptığı kazılar Schmidt'i haklı çıkarmış, üstelik büyük bir keşfe imza atmıştı
Kazılarda ortaya çıkan şeyler ilginçti: Dairesel veya eliptik olarak hizalanmış 12 monolitik sütun ve bunların ortasında duran, onlardan daha yüksek (5,5m yükseklikte) karşılıklı 2 ayrı sütun. Sütunların hepsi de T şeklindeydi. Üstelik bu yapılar(tapınaklar), höyük boyunca kendini tekrarlıyordu.
T Şeklindeki sütunlar, diğerleri gibi “tek parçadan” yapılmıştı ve ağırlıkları 16 ton civarındaydı. Taş devri insanları diye küçümsenen insanlar, 5,5m yüksekliğinde ve 16 ton ağırlığındaki bu devasa yapıları nasıl yapmışlar ve buraya kadar taşımışlardı?
Üstelik sütunların üzerine insan eli ve kolu nakşedilmişti. Yüz kısımları yoktu ama T şeklin üst kısmının, başı temsil ettiği sonucuna varıldı. Yani insanı andıran ama ondan daha yüce varlıkları temsil ediyordu: tanrıları. Tüm bunların anlamı açıktı, burası bir tapınaktı, üstelik dünyanın en eski tapınağı.
Kazılarda arkeologları şaşırtan bir şey daha vardı: yabani hayvan kemikleri. Yani burayı yapanlar, avcılıkla yaşayan insanlardı ve bu durum, gizemi daha da artırıyordu, çünkü mevcut teoriye göre avcılıktan tarıma, oradan da yerleşik düzene geçilmiş, sonra dinler ortaya çıkmıştı.
Oysa Göbeklitepe, bu teoriyi yani bilinen insanlık tarihini alt üst etmişti, çünkü ortaya çıkarılan şeyler, dinlerin sonradan ortaya çıkmadığını, taş devrini bitiren etken olduğunu gösteriyor, Prof. Schmidt dinin insanları tarım hayatına sevk etttiğini söylüyordu.
Göbeklitepe'deki en ilginç ve gizemli şeylerden biri, sütunların üzerine büyük ustalıkla işlenmiş olan figürlerdi. Boğa, tilki, farklı tipte kuşlar, yaban domuzu, akrep, başsız insan figürleri ya da soyut figürler… Hepsinin ortak noktası ise, birer sanat eseri kadar güzel olmalarıydı.
Bu figürler, devasa sütunlarla yekpareyeydi, yani bunları yapabilmek için büyük ustalık gerekiyordu. Hem Göbeklitepe'deki mühendislik, hem de bu figürlerdeki sanat, insanların çok uzun yıllar önce bu civarlarda olduğunu ve bu bilgileri kazandığını gösteriyordu.
Arkeologlar, tarihçiler ve gökbilimciler (evet, gökbilimciler) farklı teoriler geliştirdiler, tahminler yaptılar. Burada hepsini anlatmam mümkün değil ama en önemli olanlarını özetleyeceğim. Gizemin merkezinde, her tapınağın ortasında karşılıklı duran 2 büyük T sütun vardı
İnsanı sembolize eden bu sütunlar, tam olarak doğu-batı yönünde dikilmişlerdi, yani 21 Mart'ta ya da 23 Eylül'de (ekinoks zamanlarında), Güneş tam bu sütunlarla hizalanıyordu. Güneş'in doğuşu ya da batışı, yılın diğer zamanlarında tapınaktaki diğer 12 sütunla eşleşiyordu.
Göbeklitepe'tede bulunan 20 tapınaktan şimdiye kadar 6 tanesi tamamen günyüzüne çıkartıldı, radarla tespit edilen ölçümlere göre bazı tapınakların tarihi 14000–15000 yıl önceye ait ve alanın tamamı ortaya çıkarılmadan Göbeklitepe'nin gizemi çözülemeyecek.
Ancak şimdiye kadar ortaya çıkarılanlar, mağaralarda yaşadığı ve avcılıkla beslendiği varsayılan insanlar hakkında fena halde yanıldığımızı kanıtlıyor. Üstelik Göbeklitepe'deki medeniyet, sonraki yıllarda başta Sümerler ve Akadlar olmak üzere, tüm medeniyetlere yön verdi.