Kültürlerin harmanlandığı Harran ve Harran evleri
Önder Güzelarslan Timeturk için 'Kültürlerin harmanlandığı Harran ve Harran evleri' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Oluşturma Tarihi: 2023-08-06 13:29:31

Güncelleme Tarihi: 2023-08-06 13:32:08

İşte Önder Güzelarslan'ın kaleme aldığı o yazı;

Antik Çağ'dan İslam'ın altın çağına geçiş döneminde kilit rol oynayan, binlerce yıl öncesinin yerleşim yeri Hz. İbrahim (a.s.)'in uzun yıllar yaşadığı şehir olmasıyla da insanlık tarihi açısından önem taşıyan Harran bugün de hala ovası ile bölgeye ve ülkemize sağladığı katkılar ile önemini korumaya devam ediyor. Birçok kez ziyaret ettiğim anekdotlara, türkülere konu olan Harran yaklaşık 4300 yıllık yazılı tarihi ile, Mezopotamya'yı Küçük Asya'ya ve Akdeniz'i Pers topraklarına bağlayan önemli ana ticaret yollarının kavşağındaki konumuyla, Harran Evleri ile kendinden söz ettiren bir yerleşim yeridir. Geçtiğimiz haftalarda Şanlıurfa ziyaretleri kapsamında gezip dolaştığım Harran ben de çok büyük etki bıraktı. Özellikle bugün müze haline getirilmiş eski Harran evlerinden “Harran Kültür Evi” muhteşem güzellikte görülmeye değer bir yapı. Tarihte insanların nasıl bir yaşam sürdüğünü bize anlatan bir yapı.

Çok yönlü turizm ayağı olan Harran başta eski evleri olmak üzere dünyanın ilk üniversitesinin de burada oluşu, geniş ovası ile görülmeye değer bir yer. Dünyanın en önemli bilim merkezleri olan Atina, Şam, Şanlıurfa ve Mardin kadar önemli olan Harran erken İslami dönemin öne çıkan bilim ve ilim merkezidir. Eski Yunan filozoflarının geleneklerini devam ettiren Harran felsefe ekolü, Yunanca ve Süryanice eserlerinin Arapça'ya çevrildiği, bir dönem dünyanın en ünlü astronomi, tıp, matematik ve mantık merkezi olan Harran, meşhur akademisi bilimsel üretim ve kültürler arası bilim transfer merkezi olarak rol üstlenmiştir.

Hz. Musa (a.s.)'ya gönderilen kutsal kitap Tevrat'ta da “Haran” olarak geçen bu yer özellikle İslâm tarihçileri tarafından Hz. Nuh Peygamber'in torunlarından Kaynan'a kadar kentin kuruluşu götürülmektedir. Yine bir kısım tarihçilerde Hz. İbrahim Peygamber'in kardeşi "Aran"a (Haran) bağ­larlar. Özellikle XIII. yüzyıl tarihçilerinden İbn-i Sedat, Hz. İbrahim'in Filistin'e gitmeden önce bu şehirde otur­duğunu, bu nedenle Harran'a Hz. İbrahim'in şehri de denildiğini, Harran'da İbrahim Peygamber'in evinin, adını taşıyan bir mescidin, O'nun otururken yaslandığı bir taşın var olduğundan bahsetmektedir.

Harran; Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıl­dığı eski Mezopotamya'daki Asur ve Babillerin politeist inancına dayanan Paganistliğin (Putperestlik) önemli merkezlerinden olması yö­nüyle de ün kazanmıştır. Bu yönüyle Harran'da Astronomi ilmi çok ilerlemiştir. Ayrıca son Asur kralı II. Asur-Uballit, Harran'ı başkent olarak kullanmıştır. Yine Babil kralı Nabonid, Sin tapınağını yeniden inşa ettirmiştir. Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi de "Harran Ekolü"dür. İlkçağdan beri varlığı bilinen Harran Üniversitesi'nde dünyaca ünlü birçok ilim insanı ve bilgin yetişmiştir.

Harran'ı özellikli kılan ve birçok insanın burayı ziyarete gelmesinin sebeplerinden biri de bindirme tek­niğinde yapılmış, külah biçimindeki tarihi konik kubbeli evleridir. Dünya üzerinde sadece üç yerde bulunan bir mimariye sahip olan Harran evleri buraya ziyarete gelen herkesin ilgisini çekmektedir. Son ziyaretimde daha detaylı gezerek bilgi almaya çalıştığım, önünde ve içinde hatıra fotoğrafı çektirerek o anları adeta ölümsüzleştirdiğim Harran evleri gerçekten görülmeyi hak ediyor. Sırf bu evleri görmek için bile Harran'a gelinir. Kubbeli şekilde gören herkesi hayran bırakan bu evler yüzyıllardır burada varlığını sürdürmektedir. Tarihi çok eskilere dayanan Harran evlerinin Emevi Dönemine ait şöyle bir hikayesi de vardır. Zamanın Emevi hükümdarı bir kural getirerek bu evlerden yaptırmayı zorunlu kılmış ve bir kilit taşı bulunan evlerde yaşayan halk vergisini ödemezse taş yerinden alınıp evin tamamen yıkılması söz konusu olurmuş. Harran evlerinin inşasında çok ince matematiksel mimari detaylar kullanılmış ve Harran evlerindeki bu ince mimari anlayış Dünya üzerinde ise sadece üç yerde görülmektedir.

Günümüzde Reşat Bey ailesinden kalan evi bugün müze haline getirmiş ve ziyaretçilerine adeta bir kültür gezisi sunmaktadır. Evlerin içerisindeki detaylar ise muhteşem ve büyüleyici aynı zamanda görmeye değer kültürel öğelerle dolu. Vakti zamanında kullanılan bütün eşyalar sergilenerek ziyaretçilerinin tarihe ve geçmişe doğru bir yolculuk yapmasını sağlamakta.

Harran evlerinin en önemli özelliklerinden biri kışın sıcak yazın ise serin yapıya sahip olması. Bu evlerin uzun yıllardır ayakta kalmasını sağlayan ise bu evlerin yapımında kullanılan harçlarda gül yağı, toprak, saman ve yumurta akı kullanılıyor olmasıdır. Harran evlerinin bir diğer ilginç özelliği ise, kubbelerinin tuğladan örülmüş olmasıdır. Kubbelerinde tuğla kullanılmasının sebebi ise bölgenin kurak olması sebebiyle ağaç bulunamaması buna karşılık bolca tuğlanın olmasındandır. Hem içeriden hem de dışarıdan balçıkla sıvanan Harran evlerindeki her bir kümbet bir odayı temsil etmektedir. Evlerin iç yükseklikleri genel olarak 5 metre civarındadır. Kubbeler üzerinde zaman zaman küçük boşluklar bırakılır buradan hem ışık girmesi hem de soba yakıldığında dumanının dışarı çıkması sağlanırmış. M.Ö. 6.000 yıl öncesine kadar tarihi dayanan Harran evlerinin başta Mezopotamya olmak üzere birçok yerde tercih edilmesinin sebebi sıcak iklim şartlarıdır.

Harran'ın konik kubbe evleri 1979 yılında arkeolojik ve kentsel sit alanı olarak kabul edilmiş bununla birlikte Unesco Dünya Mirası Geçici Listesine dahil edilmiştir.

Harran 13. yüzyılda Moğol istilası ile karşı karşıya kalmış ve Moğollar tarafından şehir yakılıp yıkılmıştır. Bu nedenle 17. yüzyılda Harran'a uğrayan ünlü seyyah Eyliya Çelebi burayla ilgili “Şehir harap, evler toprak olup kalesinde insanoğlu kalmamıştır” diye not düşmüştür. Bir zamanlar fil bolluğundan dolayı Asur kralı Tiglat-Pileser'in beğenisini kazandığı Harran'da, kavak ve çınar ağaçlarının da oldukça fazla olması nedeniyle buraya gelen Romalı gezginler bu ağaçların gölgesinde dinlendiklerini anlatmışlardır. Bölgede Moğolların yıkımı dışında Harran'ın hayat damarı, Cüllab ve Deysan ırmaklarının da zaman içinde kuruyarak eskiden bereketi bol olan ova susuz kalmıştır. Ancak 1996'da GAP projesi çerçevesinde Fırat'ın suları kanallarla Harran'a kadar geldikten sonra “beyaz altın”, yani pamuk sayesinde Harranlı toprak sahipleri son 20-30 yıl içinde önemli görülecek bir zenginliğe kavuşmuştur. Şehirde bugün pamuk dışında mısır, buğday ve arpa ekimi de yapılmaktadır. Ancak en başat tarım ürünü pamuk olarak görülmektedir. Bu nedenle bölge de pamuğu işleyecek çok sayıda çırçır fabrikası kurulmuş. Ancak burada bir detaya değinmeden edemeyeceğim. Türkiye'nin oldukça verimli olan önemli ovalarından birisi sayılan Harran ovasının bu şekilde betonlaştırılması gelecek açısından ve tarım açısından son derece hatalı ve yanlış bir tercihtir. Bu çırçır fabrikaları biraz daha dağın eteğine kurulabilir ya da daha az verimli olan arazilere doğru kaydırılabilir. Ova bir an evvel gelecekteki tehlikelere karşı koruma altına alınmalı ve betonlaştırılmaktan kurtarılmalıdır.

Harran'da bilinen en eski anıtvari eser M.Ö. 2000 yılında Babil dönemine ait ünlü Sin Mabedi'dir. Bunun dışında İslam dininin yayılmaya başladığı Hz. Ömer zamanında İyaz b. Ganem tarafından 640 yılında fethedilen Harran'da ilk İslami eserler inşa edilmeye başlanmıştır. Emevi başkentliği yaptığı dönemde II. Mervan zamanında imar faaliyet­leri hızlanarak şehir mimari eserlerle donatılmıştır. Mervan, 10 milyon dirhem harcayarak Harran'a bir hükümdar sarayı yaptırmış, Cami el-Firdevs'i (Cennet Camii-Ulu Cami) yeniletmiş ve su kanalları açarak tarımı geliştirmiştir. İmâdeddin Zengi'nin 1127 tarihinde Harran'ı almasından sonra, Zengi'nin oğlu Nureddin Mahmûd ve Selahaddin Eyyûbi zamanlarında şehirde medrese, hastane, çarşı, hamam gibi çok sayıda mimari eserin inşa edilerek şehir kalkındırılmıştır.
Parlak bir tarih ve ilim geçmişine sahip olan Harran, tarih boyunca birçok devletin hâkimiye­tine girdiğinden kültürlerin kaynaştığı harmanlandığı bir şehir ol­muş ve zengin mimari eserlerle donatılmıştır. Hiçbir zaman Bizans ve Haçlı hâkimiyetine girmemiş olan Harran'da bu devletlere ait herhangi bir eser yer almamaktadır. Son ziyaretimde gezip gördüğüm şehrin ortasında yer alan höyükte ve sur içeri­sindeki harabelerde Sin Mabedi ve üniversite dahil en eski mimari eserlerin temel kalıntıları yer almak­tadır. Harran'ın zengin mimarisinden sadece surlar, iç kale, Ulu Cami, Şeyh Hayat el-Harrânî türbe ve camii ile konik kubbeli evler günümüze kadar ge­lebilmiştir.

Harran'ı daha yakından tanımama vesile olan, oldukça sıcak ve kavurucu havaya rağmen bize serinliğini sunan Harran Evlerini gözlemleme imkânı elde etmeme vesile olanlara teşekkür ederim. Bölgeyi bir rehber eşliğinde gezmek çok daha doğru ve yerinde olur. Eğer Harran'a bir gün yolunuz düşerse sizde bir rehber eşliğinde şehri gezip dolaşın. Kalemim el verdiğince sizlere Harran'ı anlatmaya çalıştım. Ancak ne kadar anlatsak bir yönü eksik kalır. O nedenle en doğrusu siz yönünüzü bir an önce Peygamberler diyarı ve Hz. İbrahim (a.s.) Peygamberin doğduğu ve yaşadığı bu topraklara çevirin. Makamı İbrahim'i ve ateşe atıldığı Balıklı gölü gezdikten sonra kadim medeniyetlere ev sahipliği yapmış Harran'ı ziyaret edin.