10 maddede Ensar-Muhacir ilişkisi
Gazeteci-yazar Taha Kılınç, son günlerin hassas konusu Suriyeli mülteciler ve Türkiye halkının ilişkisini yazdı. Devlete, hükümete, vatandaşa ve Suriyeli mültecilere düşen sorumluluklar neler? Kılınç'ın haberiyat.com'da yayınlanan yazısını alıntılıyoruz:

Oluşturma Tarihi: 2017-07-07 19:47:35

Güncelleme Tarihi: 2017-07-07 19:47:35

 ‘Arap Baharı' adı verilen bölgesel türbülansın Suriye ayağı, Türkiye olarak bizde de ciddi etkiler yarattı. En az 3 milyon Suriyeli mültecinin ülkemize sığınmasıyla birlikte, gündemimizde hiç olmayan bazı meseleleri tartışmaya başladık. Sosyal medya ortamındaki yalan haberlerin de etkisiyle, sıklıkla “Suriyeliler” olarak anılan bir günah keçisi türüyle tanışmış olduk bu sayede.

 Her türlü sıkıntı ve sorunda ilk önce işaret edilen, temel problemlerin kaynağı ve sebebi olarak görülen ‘Suriyeliler' konusu, toplumda bu yönde bir hassasiyetin oluştuğunu (ya da birileri tarafından böyle bir hassasiyetin oluşturulmaya çalışıldığını) gösteriyor. Hızla yayılan asparagas haberlerin yol açtığı infialleri, ırk temelli gerilimleri ve günlük sohbet ortamlarına bile yansıyan şikâyetlenmeleri düşündüğümüzde, ‘Suriyeliler' meselesinin yumuşak karın olmaktan çıkarılması gerektiği anlaşılıyor.

 Bunun için atılması gereken adımlar şöyle sıralanabilir:

 

  • Acilen ve hiç vakit geçirilmeden “Göç Bakanlığı” kurulmalıdır. Türkiye gibi milyonlarca yabancının transit geçtiği, konakladığı ya da yerleştiği bir köprü ülkede, hâlâ göçmenlerle ve mültecilerle özel olarak ilgilenen bir bakanlığın bulunmaması büyük bir eksikliktir. Mülteciler meselesi, ‘müdürlük' düzeyinde ele alınamaz, bürokratların eline bırakılamaz. Gerektiğinde hesap sorulabilecek, somut ve siyasi bir muhatabın bulunması şarttır.
  • Ülkemize gelip yerleşen Suriyelilerin tamamına yakınının, artık bu topraklarda sürekli kalacağını düşünerek politika üretmek gerekir. “Nasıl olsa gidecekler” denilerek, Suriyelilerin topluma entegrasyonunun ağırdan alınması, sorunları daha da büyütecektir. Gelenlerin artık “buralı” oldukları düşünülmelidir.
  • Suriyelilere, belli güvenlik prosedürleri çerçevesinde, hızlı bir şekilde vatandaşlık verilmelidir. Bu sayede onlar da eğitim sistemine dâhil edilmeli, çocuklarına Türkçe öğretilmeli, Türkiye'deki gelenek-görenek, adetler konusunda hepsi vakit geçirmeden bilgilendirilmelidir. Çatışmaların birçoğunun, karşılıklı birbirimizi tanımamaktan kaynaklandığı hesaba katılmalıdır.
  • Ülkemize sığınan Suriyelilerin tamamı “Esed mağduru, gariban, mazlum” insanlar değildir. Aralarında Esed rejimi yanlıları, zenginler, çatışmalara karışmak istemeyen tuzu kurular ya da ülkemizi sadece Avrupa'ya geçiş için kullanılacak geçici bir istasyon olarak görenler de vardır. Devlet birimleri, ülkemize sığınan Suriyelilerin siyasal yönelim ve sosyal statü haritasını da çıkarmalı; bu anlamda elde sağlam veriler bulunmalıdır.
  • Kendilerine vatandaşlık verilecek Suriyeliler içinden yetenekli ve kapasiteli olanlar, çeşitli kademelerde istihdam edilmelidir. Özellikle Türkiye'ye fayda sağlayacak olan cins beyinlerin Avrupa'ya kaçması önlenmelidir.
  • Suriyelileri istihdam eden, onlara maddi anlamda yardımda bulunan ya da ev kiralayan kişilere, devlet sübvansiyon sağlamalıdır. Mültecilerle halkın kaynaşması ve kültürlerin yakınlaşması, bu sayede resmen teşvik edilmelidir.
  • Suriyelileri çok düşük ücretlerle çalıştıran, fahiş kiralarda oturtan, insan hakkı ihlallerine imza atan kişilere, mutlaka çok hızlı ve etkili yaptırımlar getirilmelidir.
  • Suriyelilerin Türkiye'nin çeşitli kentlerine ve bölgelerine yerleştirilmeleri sırasında, yerel halkla uyumun sağlanmasına azami derecede dikkat gösterilmelidir. Yabancıya karşı önyargılı ve hassasiyet sahibi bölgelerde mülteci iskânı istenmeyen sonuçlar doğurabilmektedir.
  • Her millet içinden çıkabileceği gibi, Suriyeliler içinden de suçlular, kötü niyetliler, istismarcılar çıkabilir. Ancak resmi verilerin de ispatladığı üzere, genel mülteciler içerisinde bu şekilde davranan insan sayısının ancak yüzde 1,5'lar civarında olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla, özellikle sosyal medyada Suriyelileri hedef alan hesaplara yaptırım uygulanmalı, vatandaş arasında çatışmaya yol açacak söylemler cezasız bırakılmamalıdır.
  • Milyonlarca insanın kısa bir süre içinde bir ülkenin nüfusuna katılması, zor bir imtihandır. Bu mantıktan hareketle, Türkiye vatandaşları da yabancılar ve onları ülkelerinden ayrılmaya sevk eden şartlar hakkında bilgilendirilmelidir. Medya imkânları bu yönde kullanılmalı, Türkiye'nin aslında tarih boyunca benzer durumlarla hep karşılaştığı halka anlatılmalıdır.
  • * * *

    Bizde, mülteciler meselesi gündeme geldiğinde, genelde Ensâr-Muhâcir örneklerini vermek adettendir. “Dışarıdan gelen insanlara Ensâr olmamız gerekiyor. Ensâr, nesi var-nesi yoksa hepsini Muhâcirler için sarf etti. Her şeylerini paylaştılar” gibi telkinleri hep duyarız. Bunlar hiç şüphesiz doğru örneklendirmeler. Doğru, ama eksik:

    Evet, Ensâr, Medine'ye göçüp gelen kardeşleri için her türlü fedakârlığa katlandı, onları gerçek anlamda kardeş bildi; ama Muhâcirler de yeni bir topluma entegre olmanın gerektirdiği bütün yükleri omuzladılar. Ensâr, “Malımın yarısı senin olsun, seni mirasçım yapayım” türünden tekliflerde bulunurken, tek bir Muhâcir Müslümanın bu teklifi kabul ettiği vaki değildir. Ensâr örneğini durmaksızın verirken, Muhâcirlerin de en az Ensâr kadar yüksek faziletli insanlar olduğuna vurgu yapılmalıdır. Bir tarafın hep veren, diğerinin de hep alan olduğu şeklinde bir anlatım, gerçeklerle uyuşmamaktadır.

    Örneğimizi Suriyeliler bağlamında somutlaştırırsak: Türkiye halkına “Ensâr olun” derken, Muhâcirlerin de üzerinde bir takım sorumluluklar ve görevler olmalıdır. Ki, yük ortak şekilde paylaşılsın, gerçek anlamda “Ortak bir hayat” ortaya çıkabilsin. Bu taksimatı yapıp, adaleti sağlayacak ve denetimi kuracak olan da devlettir. Tıpkı, hicretten sonra Hz. Peygamber'in hakem ve devlet başkanı konumu gibi. Bu sistem, iyi kurulduğu takdirde, en garantili “birlikte yaşama” örneği olacaktır.

    Devlet bunu sağlamaz da, mültecileri geldikleri bölgelerde kendi kaderleriyle baş başa bırakırsa, gelecekte daha ciddi sürtüşme ve çatışmaların yaşanması kaçınılmazdır.

    * * *

    Bireyler olarak bizim de hatırlamamız gereken şeyler var: Hepimiz aslında birer mülteci adayıyız, eğer birer mülteci torunu değilsek. Ailemize ve sülalemize bakalım, mutlaka bir göç hikâyesi vardır. Bu hikâyelerin bazıları tatlı hatıralar içerirken, çoğunda trajediler ve ağır imtihanlar yer alır. Suriyelilere bakarken ya da onların durumunu yorumlarken, bu gerçeği unutmamak en doğrusudur.

    Suriyelilerin aramıza katılmasının bize kazandırdığı harika bir fırsatı da vurgulayarak bitireyim: Arapça öğrenme imkânı artık çok yakınımızda. Hem kendimiz hem de çocuklarımız için, etrafımızda sayısız Arapça öğretmeni bulunuyor. Artık, “Arapça öğrenmek istiyorum, ama imkân yok” mazereti geçersiz. Büyüklü-küçüklü gruplar halinde Arapça öğrenme organizasyonları düzenlemek mümkün. Mülteci kardeşlerimize de, onların onurlarını kırmadan güzel bir geçim kapısı açmış oluruz hem.