Ersanel'in “BAE-Türkiye: Af yok, tövbe var…” başlıklı yazısından önemli bir bölüm:
Resim şudur; sağlam ve tartışılmaz görünen yüksek ABD desteğine sahip Körfez ülkelerinin politikaları ve ilişkileri çözülüyor. İki, BAE'nin Türkiye dahil değişen politikalarının arkasında ABD'yi gösteren sebep-sonuç ilişkileri yanlıştır. ABD eliyle değil, hatta ABD'ye rağmendir. ABD'nin bölgeden ‘azalması' nedeniyledir. Arkasında illa bir güç aranacaksa, Washington yerine Londra'ya bakmak yerinde olabilir. Aksi halde bu radikal değişiklikleri haritaya, Rusya-ABD-Çin üçgenindeki gerçeklere oturtamazsınız.
BAE, İran'la da yeni ilişki formu aramakta. Tahran en yetkili ağızlarından, “yeni bir sayfa açma konusunda anlaştık” açıklaması yapıyor. Keza, BAE, Afganistan/Taliban ile de görüşmeler gerçekleştiriyor. BAE-Arabistan ilişkilerindeki dönüşüm de aynıdır…
Anlıyoruz ki BAE, yuvarlak hesap 10 yıldır sürdürdüğü bölge politikalarını yenileme ihtiyacı duyuyor ve gelişmelerin hepsi birden BAE'nin Türkiye'den tehdit algısını hafifletti. Diğerlerine-Mısır, S. Arabistan, İsrail, Suriye, Yunanistan-kıyasla daha ağır anlaşmazlıklara rağmen, BAE'nin fark atarak Türkiye ile ilişkilerinde öne geçmesi ayrıca ilginçtir. Batı Asya jeopolitiğinde ciddi değişim
BAE değil, BAE'yi Ankara'ya getiren konjonktür, adı geçen ülkelerle ilişkilerimizde yeni bakışları teşvik edecek midir? Mümkün. Ama hepsiyle ve aynı hızda değil. Suriye politikası olabilir. S. Arabistan politikası belki. Ama İsrail ve Mısır düzlemleri, bizden de kaynaklanmayan handikaplar barındırıyor.
Sonuç olarak Batı Asya jeopolitiğinde ciddi değişim yaşanıyor. Bu da yeni vektörler üretiyor. Ankara'nın bunlara göre pozisyon alması doğaldır.
BAE örneği için de öyle midir?
Stratejik sonuç üretme gücü/etkisi olan bir yakınlaşmadır bu; Ankara-Abu Dabi ilişkileri için değil, Ortadoğu ve Batı Asya haritasının ‘temize çekilmesi' için…
ABD'nin bölgeden soğuması, tahmin edilenden ağır korkular yaratıyor. Bunları Arap Baharı kaygılarla yarıştırabiliriz. Baskı zihin altındaki ‘taht'lara yapılıyor.
Bu ülkelerin ekonomileri de durgun dönemdeler. ABD'nin ardından, Japonya, Çin, G. Kore, Hindistan gibi ülkelerin ellerindeki stratejik petrol rezervlerini piyasaya sürmesi, fiyatları kısaltıyor, üreticileri bunaltıyor. OPEC+'ın ve bizzat BAE'nin verdiği reaksiyondan darlanmayı izlemek mümkün. Sadece ekonomik değil, politik bir atak görüyorlar.
Kısaca hayatın acı gerçekleri, BAE dahil tüm bölgede ‘tutunma' ihtiyacı yaratıyor. 10 yıldan sonra etek sürüyerek Ankara'ya gelen BAE'nin 10 milyar dolar toka edecek olmasının arkasındaki görüntü budur. “ABD-Çin arasında ezilme ihtimali”
İşin vahim yönü, ABD'nin bölgede azalmaya devam edeceğinin hissedilmesidir. Büyük oyunculara teslim güvenlik ve dış politika üretme anlayışı inşallah bu sefer ders olmuştur. Bir de ABD-Çin arasında ezilme ihtimali var. İki süper güç kavgasından yükselen tsunaminin bölgeyi basması bekleniyor. Sığınacak yer aranması biraz da bundan…
Normalleşmelere dönersek; uzlaşı iklimi yaratabilir! Afganistan'dan Suriye'ye, Türkiye ve İran'dan Yemen ve Afrika'ya kadar! Batı Asya dünya için hâlâ stratejik değer. Yollar yeter. Ama nasıl yönetilecek?
ABD, petrol üreticilerini yönetemiyor. İsrail'in İbrahim Anlaşmaları topallıyor. Akdeniz'de malûm ittifaklara menfi yansımalarının olacağı tahmin ediliyor. İran nükleer anlaşmasının sonucu önemle merak ediliyor!
Abu Dabi'nin münhasıran Şam'a yönelik girişimi, Türkiye ile yakınlaşma arayışının bir uzantısı olarak da okunabilir! BAE'nin önemli miktarda Türk savunma ürünü alacağına dair duyumlar da çok. “Bölgesel kaos tarafından yutulma korkusu”
Belirsizlikler BAE'nin de üzerine biniyor. Böylece ülkenin, bölgedeki değişim potansiyelini besleyen dinamikleri sabote eden, ayrıca yükselen güçleri baltalayan politikaları yavaşlıyor, hatta Türkiye örneğinde görüldüğü üzere duruyor. Özü, bölgesel kaos tarafından yutulma korkusudur.
Teknokrat/bürokratların birinin oturup birinin kalktığı, uzun uzun canlı yayınlanan milyarlarca dolarlık imza seremonisinde tek eksik basın açıklamalarıydı. Stratejik yatırımlar imzalanırken ‘siyasi boyut' flulaştırıldı. Şekil meseleyi anlatıyor aslında. Kucaklaşmadan çok, ‘tedbirli avans verildiği' intibaı yaratıyor ve ‘realist-pragmatik' duruş gösteriyor.
Öte yandan, Türkiye'ye bir kadar kötülük yapmış ülkenin ‘affedilmesi' karşısında gelen eleştirilere ne diyeceğiz?
‘Reel politik' üzerinden verilecek yanıt, ‘devletin/ülkenin çıkarları her şeyin üzerindedir' kabulü tartışmayı dondurabilir. Ama Türkiye dış politikada uzun zamandır ‘moral-politik aklın' tarafında. Bu doğru yerdir. İstisnanın boyutluca izah edilmesi rahatlatıcı olabilir…
Yeni Şafak