Takvim gazetesi yazarı Bekir Hazar, FETÖ elebaşı Gülen'in 105 yaşına kadar yaşama hırsına dair ilginç bilgiler paylaştı. Hazar, örgütün Gülen'i "Mesih" olarak göstermek için milyonlarca dolar harcadığını ifade etti.
FETÖ'nün kök hücre ve özel sağlık projeleriyle liderinin ömrünü uzatmaya çalıştığını iddia eden Hazar, bu çabalardaki amacın örgütteki "Mesih" inancını körüklemek olduğunu belirtti.
"105'İ TUTTURAMAYINCA"
Bekir Hazar, konuyla ilgili yazısında şunları kaydetti:
"Şeytanın terör örgütü üyeleri, FETÖ elebaşının 105 yaşına kadar yaşaması için olağanüstü çaba harcadılar.
Hatta bunun için bir defasında tam 1 milyon dolar ödediler. İki örgüt üyesi bir kitap yazdı. O kitapta ebced hesapları yapılarak FETÖ'nün 105 yaşına kadar yaşayacağı öne sürülüyordu.
Bu iddia FETÖ'nün çok hoşuna gitti. 105 yaşına kadar yaşayacağına o da inandı ve benimsedi. Kitapta FETÖ'nün örgüt üyelerine sık sık "Hepinizi gömeceğim" dediği yazıyordu.
İşte bu "105" yaş örgütte FETÖ'nün de benimsemesi ile bir inanca dönüştü. Özel doktoru devreye girdi. Eğer 105 yaşı tutturabilirlerse, FETÖ için tüm dünyaya "O yeryüzüne tekrar dönen İsa/ Mesih'tir" diyerek olayı efsaneye dönüştüreceklerdi. Nitekim 15 Temmuz'dan sonra Olağanüstü Hal (OHAL) İşlemleri İnceleme Komisyonu, örgüt elebaşının talimatı doğrultusunda kök hücre projesiyle ilgilenildiğine işaret edilen bir rapor hazırladı.
Raporda, "FETÖ'nün tıp alanındaki mütehassıs isimlerini dernek çatısı altında topladığı, belli hastalıkları olan ve örgütün içerisinde 'Mesih' olarak görülen örgüt elebaşına kök hücre nakli yapılarak ömrünü olabildiğince uzatmak amacıyla çalışmalar yaptıkları tespit edilmiştir." ifadesine yer veriliyordu.
Bir dönem örgütte ikinci adam olan Latif Erdoğan da önceki gün FETÖ elbaşının Mesih saplantısı olduğunu açıklıyordu. "Mehdi de diyebilirdi kendisine ama o makama eli uzanamadı. Kendisini açık açık Mesih olarak gördüğünü söylüyordu." dedi. Sabetay Sevi'nin yaşadığı eve yaptığı ziyareti özel bir sohbette anlatan FETÖ, Sabetaycıların kendisine "Muhterem Gülen, sen bizim Mesihimizsin" dediğini söyledi. Orada bulunan bir kişi tarafından kayda alınan sohbette Gülen, "Geldi isem Efendimiz'in ümmeti olarak geldim" diyor, "Mesih"liği kabul ediyordu. Madem 105 yaşına kadar yaşayacağına inanıyordu o halde bunun mutlaka gerçeğe dönüştürülmesi gerekiyordu.
Milyon dolarlar harcayarak, laboratuvarlar kurarak, özel sağlık ekipleri oluşturarak kök hücre nakli gerçekleştirdiler.
Ancak Latif Erdoğan'ın deyimiyle 20 yıl önce gitti cehenneme.
Rusya'nın Ankara büyükelçisi Karlov, FETÖ'nün talimatıyla örgüt üyesi bir tetikçi tarafından öldürüldü. Zehirle suikast konusunda uzman olan ve Batı başkentlerinde muhaliflerini zehirleyerek öldüren Ruslar büyükelçilerini katleden asla sessiz kalamazdı. FETÖ'nün Pensilvanya'daki malikanesinde dibine kadar girip ajan soktular. Artık attığı her adımı biliyorlardı. Rusya'nın derin adamı Aleksandr Dugin, terörist Gülen'in 15 Temmuz gecesi Pensilvanya'daki heyetine "Ben Erdoğan ile değil, onun Allah'ı ile savaşıyorum" dediğini aktarıyordu. Dugin bu açıklamayı nereden biliyordu.
Cevabı gayet basitti. Rus istihbaratı FETÖ elebaşının burnunun dibindeydi. FETÖ'nün en büyük korkusu zehirlenmekti.
15 Temmuz sondrası bu paranoyaya girdiği artık gazete sayfalarından taşıyordu.
Son dönemde FETÖ'nün zehirlendiği haberleri de havada uçuşuyor, örgüt üyelerinden de bu meyanda açıklamalar geliyordu. Ancak hemen susturuldular. FETÖ elebaşı son ses kayıtlarından birinde "Ölüm ve miras" mesajları veriyordu.
"Ben çok fazla değil ama biraz rahatsızım yani... Çok düşük bir eforu taşıyamayacak kadar, öyle bir şey var" diyordu. Örgütün paniğe kapılmaması için olayı hafifleterek geçiştirmeye çalışıyordu. Ancak durumu hiç de iyi değildi. Örgütün üst düzey isimleri, içlerindeki Rus istihbaratının varlığını hissederek, yeni zehirle suikast tehlikesine karşı FETÖ'yü alel acele başka bir yere kaçırdılar. Örgüt üyelerine de "Büyü ve üç harfliler tehlikesine karşı tedbir alıyoruz" yalanını yaydılar.
Örgütü en iyi bilen FETÖ elebaşını en iyi tanıyan kişi olan Latif Erdoğan kendini İsa/ Mesih zanneden örgüt liderinin Dünya devleti kuracağına inandığını söylüyordu. "Güya tüm dünyayı Türkiye'den idare edecekti. Bu hastalıklı iddiasını güçlendirmek için dini değerleri kullanmaktan da çekinmedi." diyordu. Din adamı kisvesi altında dünya peşinde koşan FETÖ lideri ses kaydında "Dünyasına, dünyasına, 'dünya benim' diyenin gittikti dün yasına" diyordu. Ruslar tarafından zehirlenen terörist paldır küldür Hıristiyan Evanjelistlere air hastaneye kaldırıldı.
Evanjelizmin babası Aziz Lukes ismini taşıyordu o hastane.
105 yaşı tutturamadan orada ölünce, dünyalık hırsları ile dünyasını değiştirenin peşinden giden zavallılar Pensilvanya'ya yasına koştular. Hem de maske takarak, yüzlerini gizleyerek. FETÖ liderinin tabutu önünde tekbir getirmek yasaklanıyor, bir papaz incilden bölümler okuyordu. Hiçbiri de "Bu ne yahu" demiyordu.
Çünkü "İsa/Mesih" olduğuna inandırılmışlardı, Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların birlikte elele cennete gideceğini söyleyen bir adam tarafından beyinleri yıkanmıştı. Onlara göre İsa/Mesih için tabii ki incilden pasajlar okutulacaktı.
Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli araştırmacılardan biri olan Aytunç Altındal Nişantaşı'nda bir kafede dışarıda otururdu daima. Sırtını sürekli duvara yaslar, gözü yoldan geçenlerde olurdu. "Neden hep sırtını duvara yaslayıp, yola dönük oturuyorsun" diye soranlara "Beni öldürecekler.
Sırtımdan vurulmak istemem.
Tetikçinin yüzünü görmek isterim" derdi. Sağlık kontrolüne gitti birgün. Tüm testleri tertemiz çıktı. Ancak kısa bir süre sonra kanser yayılması görününce doktorlar şok oldu.
Testler tertemiz çıktıktan sonra hem de bu kadar kısa sürede yayılma imkansızdı. Doktorlar "Ancak kanser enjekte edilirse böyle bir şey olabilir" dediler.
Aytunç Altındal da 18 Kasım 2013'teki vefafından hemen öncesinde "Zehirlendim" diyerek suikast girişimini duyurdu. Zehirleyen kişi Karlov cinayetinin intikamını alan Rus zehiri ile 105'i göremeyen FETÖ'ydü.
"Gül ve Haç kardeşliği" diye kitap yazıp Haçlı-Siyonist ittifakını belgeleyen Aytunç Altındal, 1998 yılında 'Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri' adlı bir başka kitap yazıyor ve bakın ne diyordu; "Papa II. John Paul, sessiz sedasız bir atama yaptı.
21 Şubat 1998'de resmiyet kazanarak yürürlüğe giren bu atama olayı ile Kardinaller Koleji'ne (Vatikan'ın Senatosu) 20 yeni Kardinal atandı.
Papa II. John Paul neredeyse 100 yıldır uygulanmayan bir 'Papalık Hakkını' da bu atamalarda kullanmıştı. Vatikan terminolojisinde 'in pectore' diye bilinen bu uygulamaya göre Papa 20 Kardinaline ek olarak iki de 'in pectore' yani 'gizli Kardinal' atamıştı. Söz konusu sözcük Latince 'Kilisenin bağrına bastığı gizli evladı' anlamına gelmektedir. Diğer bir anlatımla 'in pectore' ile yıllardır Vatikan'ın gizli hizmetinde çalışan fakat 'kendi ülkesinde kimliğini gizleyen başka dine mensup' iki kişi şu anda Vatikan'da Kardinal yapılmış bulunuyorlar." diyordu. Ve daha da önemlisi Vatikan'ın gizli evladı ve gizli kardinalinin FETÖ olduğunu söylüyordu."