TİMETÜRK ÖZEL
2 Eylül 1980 yılında "Kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için" söylemi ve Kenan Evren'in darbe bildirisini okumasıyla başlayan süreç boyunca 50 kişi idam edildi, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 650 bin kişi gözaltına alındı, 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.
Arka arkaya işlenen suikast ve cinayetler darbe ortamının oluşmasında etkili oldu. 12 Eylül darbesinden önce işlenen bazı suikast ve cinayetler:
1 Şubat 1979 Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi öldürüldü
10 Eylül 1979 Türkiye İşçi Partisi Adana eski İl Başkanı Ceyhun Can öldürüldü
19 Eylül 1979 Malatya Ülkü Ocakları eski Mürsel Karataş öldürüldü
3 Aralık 1979 Fedai dergisi sahibi MHP'li yazar Kemal Fedai Coşkuner öldürüldü
7 Aralık 1979 İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Cavit Orhan Tütengil öldürüldü
11 Nisan 1980 TRT İstanbul Radyosu prodüktörlerinden Ümit Kaftancıoğlu öldürüldü
27 Mayıs 1980 MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak öldürüldü
24 Haziran 1980 MHP Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok kızıyla birlikte öldürüldü
15 Temmuz 1980 CHP İstanbul milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu öldürüldü
19 Temmuz 1980 eski Başbakan Nihat Erim suikaste uğradı
22 Temmuz 1980 Maden-İş Sendikası genel Başkanı Kemal Türkler İstanbul Merter'de öldürüldü
12 EYLÜL'DE TÜRKİYE GÜNE TANK SESLERİYLE UYANDI
Emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilen 12 Eylül darbesi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi olarak tarihte yerini aldı.
12 Eylül 1980 Cuma günü saat 03.59'da Türkiye radyoları (TRT) İstiklal Marşı'nın çalınmasıyla birlikte yayına başlandı. Daha sonra anons yapılmadan Harbiye Marşı çalındı. Marşın bitiminde Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzasıyla yayınlanan Milli Güvenlik Konseyi'nin bir numaralı bildirisi okunmaya başlandı. Bu bildiriyi 5 bildiri daha izledi.
Milli Güvenlik Konseyi'nin 1 numaralı bildirisi
Yüce Türk Milleti;
Büyük Atatürk'ün bize emanet ettiği ülkesi ve milletiyle bu bütün olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda, izlediğiniz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile, varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içindedir.
Devlet, başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş, anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlarıyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri almamışlardır. Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine arttırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşürülmüştür.
Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek, sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmişlerdir. Kısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşürülmüştür.
Aziz Türk Milleti:
İşte bu ortam içinde Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanunu'nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.
Askeri müdahalenin sonuçları
12 Eylül askeri darbesi ile Süleyman Demirel'in başbakanı olduğu hükümet görevden alındı, TBMM lağvedildi. 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı.
Darbeciler, 13 generali ülke genelinde ilan ettikleri 13 sıkıyönetim bölgesine komutan olarak atarken Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki derneklerin faaliyetleri de durduruldu.
“Şartların olgunlaşmasını bekledik!”
Siyasi partileri de lağveden askeri yönetim, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit'i Hamzakoy'a, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş'i ise Uzunada'ya sürgüne gönderdi. Siyasi yasaklar geldi.
Darbeye liderlik eden 5 generalin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi, bütün yetkileri ele aldı. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu'ya kurdurulan hükümet, 21 Eylül'de göreve başladı.
Günde 15-20 kişinin öldürüldüğü cinayetler, çok sayıda insanın hayatına mal olan katliamlar bıçak gibi kesildi. Evren'in “Şartların olgunlaşmasını bekledik!” sözü tarihe geçti.