AB yetkilisi Borrell'in sözleri medyada tartışma konusu oldu. Gazeteci Hilal Kaplan, Borrell'in tepki çeken sözlerini değerlendirdiği yazısında, Batılıların diğer coğrafylarda yaşayan topluluklara nasıl muamelede bulunduğuna ilişkin örnek vakaları sıraladı...
Sabah gazetesi yazarı Kaplan'ın "Bir 'bahçe' olarak Avrupa" başlıklı değerlendirmesi;
Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell'in Avrupa'nın dünyadaki yeri ve rolünü tasvir ettiği konuşmasındaki şu inceliğe bakar mısınız:
"Avrupa bir bahçedir. Biz bir bahçe kurduk. Her şey işliyor. İnsanlığın inşa edebileceği siyasi özgürlük, ekonomik refah ve sosyal uyumun en iyi birleşimidir. Dünyanın geri kalanı ise tam olarak bir bahçe değil. Dünyanın geri kalanının çoğu vahşi bir ormandır ve orman bahçeyi istila edebilir. Bahçıvanlar onunla ilgilenmeli ancak duvarlar örerek bahçeyi koruyamazlar. Güzel, küçük bir bahçenin duvarlarla çevrilmesi, ormanın içeri doğru yayılmasını önlemek için çözüm olmayacak. Çünkü ormanın güçlü bir büyüme kapasitesi vardır ve duvar asla bahçeyi korumak için yeterince yüksek olmayacaktır.
Bahçıvanlar ormana gitmek zorunda. Yani Avrupalılar dünyanın geri kalanıyla çok daha fazla meşgul olmak zorundalar. Aksi takdirde, dünyanın geri kalanı bizi farklı yol ve araçlarla istila edecek. Evet, bu benim en önemli mesajım: Dünyanın geri kalanıyla çok daha fazla meşgul olmalıyız."
Gördüğünüz gibi beyaz adamın dünya hakimiyeti kurduğu, kolonyalizmin hüküm sürdüğü zamanlar coğrafi olarak bitmiş olsa da zihinlerdeki hükmünü devam ettiriyor.
Öyle ya, Batı tam bir bahçe, beyaz adam ise çok zarif bir bahçıvandı!
Misal Amerika, "bahçıvan"lar tarafından ilk keşfedildiğinde kıtada 60 milyon insan yaşıyordu. Bahçıvanların işi bittiğinde 56 milyon ölü vardı. "Medeni bahçıvanlar, yabani otları" itinayla temizlemişti.
Kongo'nun "bahçıvanı", Belçika Kralı II. Leopold, "bahçe bakım teknikleriyle" ünlüydü. Ülkesinin 74 katı büyüklüğündeki bir coğrafyayı sömürdü. İstenilen verimlilikte çalışmayan "yabani otların" ellerini kestirdi. Toplamda on milyondan fazla "yabani ot" ise öldürüldü.
Malumunuz "bahçıvanlık" faaliyetleri ile ünlü Almanya da Namibya'da topraklarının işgal edilmesini istemediler diye yüz bin "yabani otu" öldürmüştü.
Fransa ise "bahçıvanlığa" soyunduğu ülkelerden sadece birisi olan Cezayir'de beş milyon "yabani ot"un ölümüne sebep olmuştu.
Ancak tüm "bahçıvanlar" içinde İngiltere'nin eline kimse su dökemez. Hindistan'da en az 35 milyon "yabani ot" onların hükmü altında öldü. "Vahşi orman" gördükleri sömürgelerinde bebekler açlıktan ölürken o ülkelerin buğdayını çalıp kendi halkına ve ordusuna yedirdi. Meşhur "bahçıvanlardan" biri olan Winston Churchill'e Bengal'i açlığa mahkûm bırakmaları sorulduğunda "Onlardan nefret ediyorum. Tavşan gibi üremeselerdi kıtlık da olmazdı" demişti.
Geçmiş mi dediniz? Ebu Gureyb'te mahkûmların üzerine işeyip kutsal kitapları yakanlar, Guantanamo'da işkence edenler de "bahçıvan"lardı.
Yunanistan "bahçe"sini korumak için ellerini arkadan kelepçeledikleri onlarca mülteciyi Akdeniz sularına atanlar da "bahçıvan"dı.
Ukrayna'dan sarı saçlı-mavi gözlü mültecileri alıp esmer veya kara tenli olanlara kapı duvar olanlar da "bahçıvan"dı.
Norveç'te 78 kişinin canına giren Breivik de medeni dünyanın bağrından çıkmış sarı saçlı, beyaz tenli, mavi gözlü bir "bahçıvan"dı.
Arka bahçesinde binlerce ceset yatan, yağma ve zulüm dolu bir "bahçe"dir Avrupa...