Dolar

34,4347

Euro

36,2908

Altın

2.837,80

Bist

9.389,62

ABD’li vakıf, sol basını neden besliyor?

Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür, ABD merkezli Chrest Foundation Vakfı’ndan beslenen sol basınla ilgili kaleme aldığı makalesinde, “Güler misin ağlar mısın? Soros da böyle yaparak 'turuncu devrimleri' desteklemiş ve birçok ülkeyi karıştırmıştı” dedi.

4 Yıl Önce Güncellendi

2021-07-23 09:38:03

ABD’li vakıf, sol basını neden besliyor?

Mahmut Övür'ün bugün sabah gazetesinde yayımlanan, “ABD'li vakıf, sol basını neden besliyor?” başlıklı makalesi:

Türkiye'deki bazı medya kuruluşlarının dışarıdan beslendiği az çok biliniyordu. Şimdi bu gerçek bir kez daha hem de rakamlarla ortaya çıktı. Aralarında P24, Medyascope, Serbestiyet ve 140Journos gibi son dönemde popüler olan çok sayıda haber sitesi ve dijital mecra var. Hepsinin ortak özelliği de hükümet karşıtı "sol" muhalif olmak.

Peki, kim besliyor bu sol muhalif gazetecileri?

ABD merkezli Chrest Foundation Vakfı... Bu ABD'li vakıf da, tıpkı ABD emperyalizmi gibi "özgür basın ve demokrasi"den yana olduğu için bütün bütçesini Türkiye'ye ayırmış. Güler misin ağlar mısın? Soros da böyle yaparak "turuncu devrimleri" desteklemiş ve birçok ülkeyi karıştırmıştı.

Bu gerçekten yola çıkan İletişim Başkanı Fahrettin Altun, ABD'li vakfın Türkiye'deki sol medyaya ilgisini siyasetle ilişkilendiriyor ve şöyle diyordu:

"Bazı yabancı liderlerin Türk siyasetini dizayn etme niyet ve gayretlerini açıkça ifade ettiği bir ortamda, hiçbir yabancı devlet ve kuruluşun medya sektörüne çeşitli fonlar sağlamasını söz konusu çıkar ve hedeflerden bağımsız yorumlayamayız. Kimsenin şüphesi olmasın ki, ne basın özgürlüğü ne de bir başka bahaneyle demokrasimizi kimsenin masasına meze yaptırmayız. Yeni kisveler altında beşinci kol faaliyetlerine müsaade etmeyiz."

Gerçekten de ABD'nin Türkiye'de siyaseti dizayn etme yaklaşımı ile medyayı yönlendirme stratejileri arasında bir paralellik var. Bu noktada ilginç olansa, Türkiye'deki bazı "sol" partiler ile "sol" medyanın "Amerikancı" bir çizgide buluşmaları.

Bu da yeni değil ve bir stratejiye dayanıyor. Geçen yıl 18 Ağustos'ta bu köşede "Amerikancı solcular" başlığıyla aynen şunları yazmıştım:

"Bu ilişkinin mimarı da Obama ve yardımcısı Biden'dı. O günlerde 'Obama Doktrini' denilen bu strateji dünyanın birçok bölgesinde 'vekâlet savaşları' adıyla hayata geçirildi.

Bunun bir ayağında terör örgütleri, diğer ayağında ise legal muhalefet partileri, medya ve sivil toplum örgütleri vardı."

ABD ile Türkiye'deki solun ilişkisinin ne kadar geçmişe dayandığı meçhul olsa da açığa çıkmasına ve görünür olmasına Gezi kalkışmasında tanık olduk. O tarihten sonra -belki bir iki sol parti ve aktör hariç- ne CHP'nin ne HDP'nin ne de sol medyanın ABD karşıtlığına rastlanmadı. Bir zamanlar solun antiemperyalist olduğu unutulmuş, yerini tıpkı Batı medyasında olduğu gibi AK Parti düşmanlığı almıştı.

CHP dahil sol bu süreçte F Tipi dediği FETÖ'yü bile görmezden geldi. Dahası Gezi sonrası hem CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hem de HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ABD'ye gitmiş, FETÖ'cüler ve Türkiye karşıtlarıyla özel ilişkiler kurulmuştu.

Mesela bu tabloyu o "muhalif sol" medyanın hiçbirinde göremezsiniz. Bu ilişkiler onlara göre yok hükmünde.

Ama daha vahim olanı, sık sık Deniz Gezmiş'lerin ABD karşıtlığına sahip çıkan sol siyasetçi ve medya mensupları, ABD'nin PKK-YPG'ye binlerce TIR silah verip onları bölge ülkelerine karşı kara gücü olarak kullanmalarını da görmezden geldi.

ABD'li vakfın para verdiği hiçbir sol muhalif gazeteci bu konuyu gündemine alıp işlemedi, işleyemez de.

Boşuna "besleme basın" denmiyor.

Haber Ara