Afrika Birliği-Avrupa Birliği Zirveleri: Gündemler ile Gövde Gösterisi Arasındaki Buluşma
2012-2015 yılları arasında Türkiye'nin Çad Büyükelçisi olarak görev yapan İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasi Tarih Anabilim Dalı Başkanı ve Afrika Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Kavas AFAM için kaleme aldı:

Oluşturma Tarihi: 2017-12-21 15:32:11

Güncelleme Tarihi: 2017-12-21 15:32:11

2000 yılından bu tarafa Afrika ülkeleri ile Avrupa Birliği üyesi ülkeleri beşinci defa bir araya getiren yeni zirve Fildişi Sahili'nin bağımsızlık sonrası ilk başkenti, şimdilerde ise ekonomik bakımdan en merkezi şehri olan Abidjan'da gerçekleşti. Ciddi anlamda maddi kaynak isteyen bu ve benzeri beynelmilel buluşmalar sonrasında kafalarda kalan tek soru atılan taşın ürkütülen kuşa değip değmediğidir. Katılımcı devlet adamları, özellikle heyetlerde yer alan bürokratlar toplantılarda söz aldıklarında yapılan bu faaliyetlerin faydalarını saymakla bitiremeyeceklerini, orada bulunmaktan duydukları memnuniyeti ve salonda bulunanlara saygı ve selam ifadeleriyle konuşmalarının en az üçte birisini bitirirler. Bazıları epeyce kalın raporlar içeren dosyalarını da konuşma kürsüsünün gururla koyarlar. Fakat çoğu konusunun girişini bile bitirmeden süresi dolar. Zirvelerin devlet başkanlarının katıldığı oturumlar genelde malumun ilanı gibidir. Asıl gündemi pişirip gelecek için yönlendirici kararlar bürokratların marifetiyle belirlenir. Her zirve gibi bu da büyük bir reklam çalışması ile haftalar öncesinden ana teması olan gençliğin geleceğinin öncelikle ele alınacağı konusu dahil epeyce konuşuldu. Beklenen zamanın hemen öncesinde Fransa Cumhurbaşkanının Burkina Faso'daki 72 saatlik ziyareti ve üniversitede öğrencilerle buluşması Frankofon basında ciddi eleştirilerin gölgesinde epeyce yer aldı. Hatta Gabon devlet başkanı ile basın toplantısı da epeyce alay konusu oldu. Öyle ki 5. Afrika Birliği-Avrupa Birliği Zirvesi'ni bile bir anlamıyla gölgede bıraktı denebilir.

Çad eski Dışişleri Bakanı Musa Faki Mahamat'ın adı günümüz Afrikası'nın yetişmiş en önemli devlet adamları arasında büyük başarılarla anılır. Afrika Birliği Komisyonu Başkanlığına seçiminde ülkesinin Afrika'daki çatışma noktalarındaki barış süreçlerine askeri müdahale başta olmak üzere, birçok uluslararası toplantıya ev sahipliği yaparak, ilgili ülkeler arasında diplomasi trafiği gerçekleştirerek en büyük katkıyı sağlaması vesile oldu. İlk dört zirvede Fas Krallığı 1963'teki ilk kurucuları arasında olduğu Afrika Birliği'nden Batı Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti'nin bağımsız üye olarak kabulü sonrasında çekildiği için buluşmalara Afrika-Avrupa Birliği Zirveleri adı veriliyordu. Musa Faki Mahamat'ın ciddi katkıları ile Fas Krallığı 33 yıl sonra Afrika Birliği'ne 2017 yılı Ocak ayında dönmüş, Batı Sahra konusunda eski sert siyasetini yumuşatarak yaklaşmış ve Kral Altıncı Muhammed ile Batı Sahra adına Brahim Ghali başkanlığında bir heyet de katılması ciddi bir buhrana sebep olmamıştı.

Yapılan zirvelerin dile getirilsin veya getirilmesin olmazsa olmaz konusu mutlaka ekonomidir. Avrupa'nın Afrika'ya ne kadar yatırım yapacağı, kıtanın kalkınmasına ne derecede destek vereceği daima en önemli gündem maddeleridir. Hep paradan puldan konuşuldu denmesin diye de özel bir gündem belirlenir ve bu senenin ana konusu ise “geleceğin garantisi gençliğe yatırım yapmak” olarak belirlenmişti. Tabii ki Afrika'da göç, fakirlik, kalkınma, yatırım, demokrasi, insan hakları, eğitim, sağlık her zirve gibi bunun da ikinci derecede üzerine vurgu yapılacak konular arasında yer almaya devam ettiler.

South African College adıyla 1829'da eğitime başlayan Güney Afrika Cumhuriyeti'nin ilk üniversitesi olan University of Cape Town'da iktisat profesörü olan ve 2012-2016 yılları arasında Afrika Birliği İktisat Komisyonu'nun Yönetici Sekreterliğini yapan Carlos Lopes Fransa'da haftalık yayın yapan Jeune Afrique isimli kıta hakkında siyasi, iktisadi ve kültürel başta olmak üzere pek çok konusunu en iyi takip eden dergisindeki “Les non-dits du sommet UA-UE d'Abidjan”, yani “Abidjan'ın Afrika Birliği-Avrupa Birliği Zirvesinin Söylenilmeyenleri” başlıklı yazısı bu zirveye farklı bir bakış açısı getirmektedir. Bu yazı aslında amaç neydi, ne oldu der gibi ciddi bir eleştiri getirmektedir. Zirvelerin gizli gündemleri zaten özel katılımcılar arasında mahrem konulardır. İlgililer aralarında konuşurlar, birbirlerini eleştirir veya takdir ederler, sonrasında üzeri kapatılır. Fakat onlarca milyon avroluk harcama ile gerçekleşen yüze yakın devlet ve hükümet başkanının, tüm ilgili ülkelerin dışişleri bakanlarının katılımıyla gerçekleştirilen zirvenin katılımcılarının kamuoyu ile paylaşacak hayatiyet arz eden konularda açıklamaları olması gerekir. Ne yazık ki her zirvede mutlaka yapay bir gündem ana ve tali konuların önüne geçer ve onları gölgede bırakır. Carlos Lopes de yazısında bu konuya vurgu yaparak bir anda sanki yeni gerçekleşiyormuş gibi Libya'da Sahraaltı Afrika kökenlilerin 400 dolar gibi bir ücretle köle olarak satıldıkları haberlerinin 5. Afrika Birliği-Avrupa Birliği Zirvesi'nin gündemlerini unutturduğunu ifade etmektedir. Konunun aslında uzun zamandır Afrika göç uzmanlarınca bilindiğini, uluslararası medyada da fazla ses getirmese de haber olduğunu, ama bu zirve ile sanki ilk defa dile getirilir gibi dikkatlerin buraya odaklanması istenmiştir. Başta gençlikle ilgili konular salonlarda konuşulsa bile medyada gerektiği gibi dile getirilip işlenmemiştir.

Tahmin edilen bütçenin iki katına harcama yapılan zirveye katılımcılar konusunda 5.000 ile 10.000 arasında bir rakam verilirken, bu maddi külfetin nasıl ödeneceği konusu hem ev sahibi Fildişi Sahili devletini, hem Afrika Birliğini, Avrupa Birliğini kara kara düşündürmektedir. Her iki kıtanın liderleri ikili ve çoklu görüşmelerinde alışık gündemlerinin dışına çıkmadılar. Kıtadaki fakirlik, açlık, göç, eğitim, sağlık, insan hakları, demokrasi gibi klişeleşmiş konularda yine eksiği olan taraf Afrikalı yöneticiler olmuş, bu konuda adeta kendilerine bir kez daha ders verilmeye teşebbüs edilmiştir. Afrikalı liderler bu söylemlere alışık oldukları için ve özellikle de geçmiş zirvelerde Avrupalı muhataplarının yüzlerine karşı haykırdıkları kıtadan yapılan göçlerin sebepleri dile getirildiği halde kulaklarını tıkamalarının sonuçlarını bugün masum insanlar çekmektedirler. Geçmiş asırların kölelik manzaralarını hatırlatan Libya'daki süreç 2010 Aralık ayında yapılan 3. Afrika-Avrupa Birliği Zirvesi'nin ev sahibi Libya'nın lideri Muammer Kaddafi açılış konuşmasında dile getirmişti. Bugün onun üzerine tüm güçlerini zamansızca ve acelece süren NATO öncülüğündeki uluslararası güç odaklarının yol açtığı manzara aslında bir türlü üniter bir yapıda yönetimine kavuşamayan Libya'da insan kaçakçılarının önünü açtı. Büyük Sahra'yı çevreleyen tüm bölge ülkelerinde istikrarı yerle bir etti. Batılı her şeyi en iyi bildiğini sanan devlet yöneticileri hala sömürgeci mantıkla düşünmelerinin meyvelerini topluyorlar. Emmanuel Macron'un “Fransa'nın artık Afrika siyaseti bitmiştir” cümlesi, aslında 2017'ye kadar kıtanın bu siyasetin kurbanı olduğunun ifadesidir. Bugün karşılıklı ilişkilerinde sıkça kullandıkları “kazan-kazan” adını verdikleri uluslararası ilişkilerdeki gelinen aşamanın öncesi de “sadece ben kazanırım” idi. Halbuki bir gerçeği hepsi biliyor ki “kazandırırken kazan” dedikleri ve bunu uyguladıkları zaman Afrika için pek çok meselede kalıcı çözüm süreci başlayacaktır. Çünkü güçlü ile zayıf, zenginle-fakir, etkin ile pasif yönetim arasında elli-elli gibi bir denge asla kurulamaz. Afrikalı devletlerin kazanacağı yüzde seksenlik oranlar Avrupalı'nın yüzde onu kadar tesir uyandırmayacaktır. Bir tarafta doymuş bir kıta, diğer tarafta en tabii ihtiyaçlarını karşılama aşamasına gelememiş ülkeler var. İşin ne acı tarafı da doymuşluk oranına ulaşan devletlerin hala neredeyse aldıkları nefes ve içtikleri su hariç tüm ihtiyaçlarının hammaddelerinin Afrika'dan hiç para ödenmeden alınmasıdır. Eğer kıtanın bir ülkesinden alınan sadece Arap zamkı denen ve bir ağaç türünden elde edilen reçinenin yerel müşteriden alındıktan sonra ulaştırıldığı Fransa ve ABD'de mamul hale geldiğinde belki 100 katı değer kazanması sonrasında bu ticaret kime kazandırmakta, kime de kaybettirmektedir.

Mali Cumhuriyeti eski devletbaşkanı ve Afrika Birliği Komisyonu eski Başkanı Alpha Omar Konare'nin dediği gibi: “Dünyadan ne insani yardım, ne de milyonlarca dolar kalkınma yardımı istemiyoruz. Tek istediğimiz kendi aralarında yaptıkları alış-veriş kurallarını Afrika ülkeleri için de uygulasınlar”. Kıtanın geleceğinde zirvelerde verilen akıllardan ziyade bu tür gerçeğin ifadesi sözleri tatbik edecek ülkelerle işbirliğine ihtiyaç vardır.

Petrol, uranyum, doğalgaz gibi Afrika'nın en değerli enerji kaynakları ile gıda sektöründe ürün olarak ne varsa kıta yerlilerinin ayaklarının altından ve el emekleri karşılığında verilen ücret demeye insan olanın utanması gereken paralarla alınmaktadır. Tüm Avrupa ve diğer coğrafyalara götürülüp oralar aydınlatılırken, bütün üretim sektörleri çalıştırılırken, elde edilen mamul maddeler ise sadece tüketim toplumlarına çevrilenlere Afrikalılara getirilip aşırı fiyatlarla satılmaktadır. Zirvelerde neden Afrika'nın da devasa yatırımlarla Çin gibi bir üretim kıtası yapılması dile getirilmemektedir. Bugün Çin dahi neredeyse ham madde kaynaklarının çoğunu bu kıtadan türlü alış-veriş oyunları ile alıp götürmektedir. ABD ve Avrupa sermayesi, Afrika hammaddesi Uzakdoğu'nun ekonomik gücünü doğurmaktadır. Dünya pazarlarında genelde “Made in Africa”, özelde “Made in Senegal, in Tanzania, in Somalia” yazacağı günler için gündemler belirlenmedikçe kıtanın dertleri bitmez, daha da artar.