Toplumun içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıyı dile getiren Karar yazarı Ahmet Taşgetiren, "AK Parti'nin iyi günleri oldu. Ama şu anda yaşanan şey 'karabasan'dan farklı değil" yorumunda bulundu.
Ahmet Taşgetiren'in, bugünkü "AK Parti 20 yılını yiyor" başlıklı yayınlanan yazısından dikkat çeken bölümler şöyle:
Geniş, geniş, çok geniş bir kitle bugün “Açlık bilinci” ile yoğruluyor. Evet çok net, sofralardan azaltmalar yaşanıyor. Çocuklar en çok “Oğlum – kızım paramız yok” sözlerini duyuyor anne-babalardan. Neye paramız yok? Tablet almaya, yabancı dil kursu verilen uygulamalara abone olmaya, tatil yapmaya, hatta dedeleri, anne anne-babaanneleri, amcaları, teyzeleri ziyaret etmeye… “Bu sene kurbana gelemiyoruz, otobüs fiyatları şöyle, uçaklar böyle, mazot – benzin dersen dudak uçuklatıyor. Arabayla uzun yola çıkmak hayal oldu.” Bayram arifesinde en çok bunlar konuşuluyor.
Araba almak…
Ev almak…
Eşler çalışıyor olsa bile “Hangi maaşla?” sorusunu sormadan edemiyor. Orta gelir grubu çöktü ülkede.
Milyonlar için ufuk karardı.
İktidar bunu görmek istemiyor. Ak Parti'nin iyi günleri oldu. Ama şu anda yaşanan şey “karabasan”dan farklı değil.
En çok “Bu ülke buna mahkum mu?” sorusu soruluyor. Başka türlü olamaz mıydı?
Cumhurbaşkanı'ndan bakanlara, parti yöneticilerine uzanan yelpazede sığınılan “Başka ülkelerde de benzeri yaşanıyor” savunması ne yazık ki gerçeği yansıtmıyor.
İktidar çıkmazdan çıkma umudunu turizm gelirlerine bağladı ya, bizzat turizm olgusu, ülkedeki boğulma hissini derinleştiriyor. Edirne'de diyelim, Bulgaristan'dan gelenlerin harcama psikolojisi ile bizim insanlarımızın kıyaslaması iç ferahlatacak nitelikte mi? Hele iç piyasada bile fiyatların paralı turiste göre belirlendiği düşünülürse…
Egede, Akdeniz'de, turistik mekanlarda – ya da sokakta diyelim emekli bir Alman'ın, ya da Rus turistin yaşama standardı ile kendi hayatını kıyaslayan bir vatandaşımız hangi duygulara savrulur?
Enflasyonu anlamadı iktidar? “Pahalığın, enflasyonun farkındayız” diyor, ama onun toplum psikolojisinde oluşturduğu tahribatı göremiyor. Onun için diyorum, ya da market arabasına bir parça daha ürün koymaktan çekinen vatandaş diyor, “Gelsinler emekli maaşı ile, ya da asgari ücretle bir ay geçinsinler, ondan sonra ne yaparlarsa yapsınlar.” Bu sözler arka planında “Tok acın halinden anlamaz” anlayışını taşıyor.
“Milletvekili maaşı ile ay başını getiremiyorum” diyen milletvekili, daha önce, İBB'de iktidar yönetirken birkaç yönetim kurulu üyeliğinden maaş aldığı günleri hasretle yad ediyor. İşte vatandaş tam da iktidarla bir şekilde “iltisaklı” olanların böyle yaşadığını düşündüğü için öfke duyuyor.
Bir de “saplantı” öfkelendiriyor insanları. Sistemin merkezinde oluşan “Saplantı”nın herhangi bir uyarı ile giderilemeyeceği kanaati derinleşiyor. Sıkıntı merkezde olunca, mekanizmanın tüm parçaları, avara kasnağa dönüşüyor.
Bu durumda sistem, en büyük handikapını yaşıyor. İktidar cenahından bir ünite, diyelim bir bakan, bir parti kademesi, bir aksakal danışman, Beştepe Kurullarından biri, bir medya unsuru, her şeyi göze alsın ve “İyiye gitmiyoruz, desin, halk boğulma hissi yaşıyor, desin, 20 yılın iyiliklerini yiyoruz, desin Ak Parti perdeyi çok kötü kapatacak” desin.