Yeni Akit Yazarı Ali Karahasanoğlu'nun 16 Haziran'da kaleme aldığı “10 milyon euro şantajı ne ola ki acep?” başlıklı makalesi sosyal medyada gündem oldu. Karahasanoğlu'nun yazısı bugün de sosyal medyada en çok okunan ve konuşulan konuların başında geliyor.
Ali Karahasanoğlu'nun 16 Haziran'da Yeni Akit Gazetesi'inde yayımlanan ve büyük ilgi gören makalesi şöyle:
10 milyon euro şantajı ne ola ki acep?
“Medya sektörüne bir tanımlama yapar mısınız”, diye sorsanız.
Tek kelime ile “iğrenç” derim..
Şecaat arz ederken dahi.
İğrenç mi iğrenç..
“Etik” diye söze başladıklarında bile..
Rezalet dizboyu..
Daha düne kadar, Akit gazetesi için Veyis Ateş, “Ben onların dininden değilim” türünden, Ahmet Hakanlığa soyunan alçakça sözler sarf ettiğinde..
El üstünde tutanlar..
“Bizim lafımız tesir etmez. Onların mahallesinden adamlar devşirmeliyiz ve onlara Akit düşmanlığı yaptırmalıyız” diyenler..
Gün geldi Veyis Ateş, onların ayaklarını kaydıracak yerlere gelince..
Arkasından işler kotarıp, “laikçi medya olarak bunlara prim vermemeli, ezmeliyiz” ittifakı ile hareket edip.
Birbirleri ile kavgalı Fatih Altaylı ile Sevilay Yılman'ları bile aynı noktada buluşturdular..
Düne kadar “Veyis bey Veyis bey” diyenler..
Ben Veyiş Ateş hakkındaki kanaatimi girişte söylediğim için.
Daha doğrusu, onun yıllar öncesinde bizim hakkımızda söylediği saygısızca sözleri hatırlattığım için..
Ben Veyis Ateş'e bakış açımı tekrar tekrar belirtmeden..
atmaya çalışanların iğrençliklerini gözler önüne sereceğim..
Dün “Veyis bey” diyenler..
Şimdi “kirli”sinden başladılar..
En ağır hakaretlere kadar saydırıyorlar ha saydırıyorlar..
Sanki yıllardır bu adamla birlikte, aynı ekranda görev yapmamışlar, sanki o adamın programı bitip, ardından Fatih Altaylı aynı ekrandan seyirci ile buluşmamış.
Fatih Altaylı programını bitirip, ekranı Veyis'e bırakmamış.
Al takke ver külah, işler kotarmamışlar..
Aynı patronun işçileri değillermiş..
Gibi, şimdi kamuoyuna ahlak dersi vermeye çalışıyorlar..
Altaylı bırakıyor.
Yılmaz alıyor, sazı eline.
Oysa patronlarına bir çağrıda bulunup:
“bu adamı atsana” deseler..
Patronunun da boyunun ölçüsünü öğrenmiş olacağız.
Patron, Veyis'i atmaya cesaret edemiyor..
Maşalara “saldırın” diyor..
Onlar da patrondan aldıkları icazetle, saldırıyorlar..
Ne imiş?
Yurtdışında kaçak yaşayan “ne iş yaptığını kimsenin bilmediği” bir işadamı, Sevilay Yılman'ı aramış..
Demiş ki:
“Ablacığım selamlar. Ben Sezgin Baran Korkmaz… O kadar yakın olduğum gazeteci arkadaşıma rağmen onların bana vebalı gibi muamele göstermesine rağmen senin çıkıp; ‘Evet tanıyorum kardeşim! Çok da severdim!' demen büyük yürek! Sağ olasın”
“Şecaat arz ederken, sirkatin söyler, merd-i kıpti” dedik ya.
İşte tam dört dörtlük örneği..
“Biz ne büyük gazeteciyiz” diye efelenirken..
Servetinin kara para ile elde edildiği hususunda soruşturma olan ve yurtdışına kaçan bir işsiz-işadamını, “çok sevdiği”ni itiraf ediyor, habertürk'ün muhterem yazarı..
O zaman, senin Veyis Ateş'i eleştirmeye ne hakkın var ki?
Veyis Ateş de, o işsiz-işadamının otelinde kalmış..
Sen de o işsiz-işadamını çok seviyorsun. Alın birini, vurun ötekine..
Ha, Sevilay hanım diyecek ki, “Ama onun ses kaydında 10 milyon euro muhabbeti var!”
İşin düğümü de bu zaten..
Mafya babaları ile ortaklaşa, milletin malına çöken bu sözde işadamlarının köşeyle sıkıştıklarında, sözcülüğünü yapanlar, kamuoyuna çıkıp, “etik gazetecilik” edebiyatı yapıyorlar..
Sevilay hanım, bu işadamının sözlerini aktarıyor:
“Bir sürü gazeteci ile ilgili bir sürü şey anlattı ve sonunda da; ‘Veyis Ateş beni alenen tehdit etti ablacığım ve bunun da kaydı var' dedi.”
Bırakın üstün etik değerleri olan bir gazeteci.
En sıradan bir meslek dalında çalışıyor olsanız. Beraber çalıştığınız bir iş arkadaşınıza yönelik olarak, dışardan birisi size bir iddiasını aktarsa..
“Beni tehdit etti” dese..
Kendinizi de sorumlu hissetmez misiniz?
“Bu kişi benim işyeri arkadaşım; kim bilir belki de benden de aldığı cesaretle bu tehditi yapmıştır. Hiçbir şey olmasa, aynı patronun işçileriyiz. Patronumuzdan aldığı cesaretle bu tehdidi yapmıştır. Ben iyisi mi ya bu topa girmeyeyim. Giriyorsam da, dürüst bir açıdan gireyim” demez misiniz.
Sevilay hanım demiyor..
İş arkadaşını suçlu göstermek için, işadamını aklayıp paklamak için, “ses kaydını dinlemem lazım” cevabını verdiğini söylüyor.
Ses kaydını da dinlediğini iddia ediyor.
Ama her türlü ihtimali de düşünerek, “12 dakikalık kaydın 3 dakikasını dinledim” diyor..
Yani konu mankeni olduğunu kabul ediyor.
Sezgin Baran Korkmaz'ın adına iş kotarmaya çalıştığını itiraf ediyor..
Bir gazeteci olarak, “Bana ses kaydının tamamını dinletmeden, bana yazı yazdıramazsın. Bana olayın önünü, arkasını anlatmadan, bana konu mankeni muamelesi yapamazsın” demiyor..
Ve hükmünü de veriyor:
“Şoka girdim. İnanamadım.”
Ben de, Sevilay hanımın bu yazısını okuyunca şoka girdim, inanamadım.
Bunlar okuyucularını böyle aptal mı sanıyorlar..
Filmin bir karesini gösterip, “haydi film bitti, anca gidersiniz” demeyi, iş mi sanıyorlar?
“Üstü örtülü olsa da 10 milyon euro şantajı ima eden bir tweet attım” ifadesi üzerine, şimdi Sevilay Yılman'a sormamız lazım..
“10 milyon euro şantajı” diyorsun da..
Bir gazeteci olarak, gerisini niye yazmıyorsun?
Niye yazamıyorsun?
Yoksa işin ucu, sonrasında patronuna mı dayanıyor?
“Nedir, 10 milyon euro şantajı?”
Öyle ya..
Muhatabın elinde bir bilgi var..
O bilgiyi açığa çıkarmama karşılığında para istendiğini iddia ediyorsun..
O bilgi ne?
Çok sevdiğin abin hakkındaki bilgi acaba ne?
Soramadın mı, muhterem abine?
“Sorsam da, zaten yazamazdım ki?” mi diyorsun!..
“Biz patronun yaz dediklerini yazarız. Gerisini kimseye ne sorarız, ne de sordururuz” mu diyorsun?
Gazeteci imiş, bunlar..
Gazeteci mi, yoksa kara para aklamaktan kaçak durumda olanların sözcüsü mü?
Adam yurtdışında kaçak yaşıyor.
Buradaki gazeteciye, istediği şeyi yazdırıyor.
Biraz süsleme, biraz değiştirme, biraz makyajlama, “al bunu yaz” diyor..
Sevilay ile Fatih de, “Biz buraya adamlarımızı yerleştirmek istiyoruz, bu bizim için bulunmaz fırsat” deyip, atlıyorlar üstüne..
Veyis Ateş'e kefil olmam..
Ama başörtülü öğrencilere alçakça hakaret eden adamların kayığına da binmeye, hiç niyetim yok..