Mehmet Rakipoğlu
Bölgesel ve küresel güç dengeleri son yıllarda bir hayli dinamik halde değişiyor. Özellikle ABD merkezli uluslararası sistemin yapısının dönüşüm geçirmesi ve bu kapsamda Çin-Rusya gibi Batı dışı küresel oyuncuların Afrika, Orta Doğu gibi Batı'nın geleneksel olarak nüfuz ettiği noktalarda gözle görünür biçimde güç elde etmesi aktörlerin siyasetlerini etkiliyor. Bu anlamda Arap devrimleriyle değişmeye başlayan Türkiye-Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ilişkileri de ABD'de yönetimin el değiştirmesinin ardından değişmeye başladı. Libya, Suriye, Yemen gibi bölgesel meselelerde farklı pozisyon alan iki aktörün arasında yeni bir döneme girildiğine dair işaretler var. Bu anlamda 2021 Nisan ayında iki ülke Dışişleri Bakanları bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Yapılan görüşmelerde karşılıklı saygı çerçevesinde normalleşmeye yönelik olumlu mesajlar verildi.
İlişkilere olumlu yansıyan bir diğer mesele de her ne kadar dönem dönem ılımlı mesajlar verse de daha çok Türkiye karşıtlığı ile bilinen bir isim olan Enver Gargaş'ın Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevinden alınması oldu. Gargaş, “BAE Devlet Başkanı Diplomasi Danışmanı” gibi sembolik bir göreve getirildi. Dolayısıyla BAE kurumsal çapta Türkiye karşıtlığının azaltılması yönünde adımlar attı. Benzer şekilde BAE medyası Türkiye karşıtı haberlerin dozunu düşürdü. İkili ilişkilerin normalleşmesine dair en önemli gelişme ise 18 Ağustos tarihinde gerçekleşti. BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Tahnun bin Zayid Al Nahyan Ankara'ya resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. BAE'nin ulusal güvenlik ve dış politikası açısından önemli bir isim olan Tahnun'un Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesi iki ülke arasında karşılıklı bir normalleşme eğilimi olduğunu ortaya koyuyor. Bununla birlikte 2016'dan beri iki ülke arasındaki en yüksek düzeyli görüşme 31 Ağustos'ta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesi oldu. BAE'nin de facto/fiili lideri şeklinde tanımlanan bin Zayid ile yapılan bu görüşme Türkiye-BAE arasında yakınlaşma olarak yorumlandı. İki ülke arasındaki bu yakınlaşma birçok dinamik üzerinden açıklanabilir. - Normalleşme örüntüsü
İki ülke arasındaki yakınlaşmayı açıklayan ilk dinamik bölgesel ölçekteki normalleşme örüntüsüyle ilgili. Özellikle Beyaz Saray'dan Körfez'e açık çek veren Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın seçimleri kaybetmesi ve Körfez'i eleştiren Joe Biden'ın gelmesi Orta Doğu ölçeğinde ciddi değişimler oluşturdu. Bunun bir sonucu olarak yapay bir şekilde inşa edilen Körfez krizi Ocak 2021'de sonlandı. Körfez ülkeleri aralarında normalleşme başladı. Bu noktada BAE'nin, Katar'a yönelik ambargonun sonlanmasından rahatsız olduğu söylenebilir. Nitekim BAE, Katar karşıtı politikasını film endüstrisinde sürdürdü. The Misfits isimli Hollywood filmi ile BAE, Katar'ı karalama kampanyasına devam etti. Fakat diplomatik anlamda Katar ile ilişkiler normalleşmişti.
İkinci normalleşme örüntüsü Orta Doğu'nun geleneksel rekabetçi iki aktörü arasında başlatıldı. Suudi Arabistan ve İran Nisan 2021'den beri Irak'ta görüşerek ilişkilerin normalleşmesi adına güçlü bir irade gösteriyor. Dahası, her ne kadar İran'da muhafazakar kanada yakın bir isim olan İbrahim Reisi cumhurbaşkanı olsa da iki ülke arasındaki normalleşme süreci devam ediyor.
Üçüncü normalleşme örüntüsü Türkiye ile alakalı. Bu anlamda başta Mısır, Suudi Arabistan olmak üzere Orta Doğu'daki Türkiye karşıtı siyaset izleyen aktörler Türkiye ile normalleşmenin bir tercihten ziyade bir zorunluluk olduğunu gördü. BAE de gerek bölgesel ölçekte gerekse Türkiye ile ikili ilişkiler bağlamında yürütülen normalleşme örüntüsünden bağımsız kalmak istemiyor. Bu kapsamda BAE'nin Türkiye ile normalleşme eğilimine zorunlu katıldığı söylenebilir. Ayrıca 2021 başından beri yaşanan gelişmeler Türkiye karşıtı blokun geri adım atmak zorunda kaldığını ortaya koyuyor. Bu dış politik değişim de birbiriyle bağlantılı birkaç dinamik üzerinden okunabilir. Bunlardan ilki ABD'deki iktidar değişiminin BAE'nin Türkiye karşıtı siyasetinin değişmesine sebep olmasıdır. - Trump'tan bin Selman'a çöken ittifaklar
2021 yılının başında Körfez içi siyaset bağlamında önemli gelişmeler yaşandı. 2017'de başlatılan Katar'a yönelik ambargoyu sonlandıran Suudi Arabistan-BAE ekseni arasında başta Yemen'e yönelik politika ve petrol üretim kotası olmak üzere birçok meselede yaşanan ayrışmalar gün yüzüne çıkmaya başladı. Bu anlamda BAE'nin iddialı ve bölgeyi istikrarsızlaştıran saldırgan politikalardan vazgeçmek zorunda kaldığı söylenebilir. Abu Dabi yönetimi dış politikadaki agresif davranışlarını büyük oranda müttefikleriyle iş birliği yürüterek sürdürüyordu. Körfez'e açık çek veren Trump'ın Beyaz Saray'daki koltuğu demokrat Biden'a kaptırması BAE başta olmak üzere Körfez'de soğuk duş etkisi yarattı. Dolayısıyla BAE'nin Türkiye ile yakınlaşmasını sağlayan birinci dinamik ABD'deki başkan değişimi ve Abu Dabi'nin Washington ile sürdürdüğü ittifakın sarsılmasıdır. BAE Türkiye ile normalleşerek birçok aktör nezdindeki istikrar bozucu ve yıkıcı imajını temizlemek istiyor. Bu anlamda BAE Batı'dan gelecek baskıları azaltmak adına yapıcı imaj inşa etmeyi hedefliyor.
BAE Türkiye karşıtı siyaseti büyük oranda ABD ile iş birliği yaparak sürdürürken aynı zamanda bölgesel ölçekte de Suudi Arabistan'la iş birliği yapıyordu. Libya'da Halife Hafter'i destekleyen BAE, Suudi Arabistan'daki Vehhabi ulemanın fetvalarıyla ve krallığın petro-dolar ekonomisi ile Medhali Selefileri fonluyordu. Benzer şekilde Mısır'daki darbe, İsrail'le normalleşme gibi birçok bölgesel meselede BAE'nin elini Suudi Arabistan ile sürdürdüğü ittifak güçlendiriyordu. Fakat Yemen'de birbirine aykırı iki zıt politika izleyen BAE-Suud ekseni petrol üretim kotası gibi meselelerde de fikir çatışmaları yaşadı ve ittifak çatırdadı. Dolayısıyla BAE'nin gerek Washington gerekse Riyad ile yaşadığı dönemsel krizler Abu Dabi'nin Türkiye karşıtı siyasetten vazgeçmesine neden oldu. - Jeopolitik gerçeklikler ve Afganistan çıkmazı
BAE'nin Türkiye ile yakınlaşmasını sağlayan bir diğer motivasyon Ankara'nın askeri kazanımları ve kararlı dış politikasıyla yakından ilgili. Bu anlamda Türkiye'nin 2016 sonrası izlediği dış politikadaki kararlılığın meyvelerini 2021'de verdiğini söylemek mümkün. Ankara başta Suriye'nin kuzeyinde ABD ve belli oranda Suud-BAE eliyle inşa edilmeye çalışılan PKK/PYD terör devleti projesine karşı başlattığı operasyonlarla dengeleri değiştirdi. Aynı süreç Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yapılan anlaşma sonrası Libya'da gerçekleşti. Irak'ta da terörle mücadelede başarılı adımlar atan Ankara'nın Filistin, Azerbaycan desteğinin de sahada gerçekliğe dönüşmesi askeri kapasite bakımından sınırlı olan BAE'nin geri adım atmasına neden oldu.
BAE Türkiye ile mücadelenin maliyetli olduğunu anladı ve normalleşmeye yöneldi. Öte yandan Afganistan çıkmazının da Abu Dabi'yi Türkiye ile yakınlaşmaya ittiği söylenebilir. Nitekim Taliban'ın Orta Doğu ölçeğinde yakınlaştığı ve iş birliğine yatkın olduğu aktörlerin başında Türkiye geliyor. BAE de Afganistan siyasetinde etkin olacak Türkiye ile normalleşerek Afganistan'da Türkiye'yi karşısına almaktan kaçınmak istiyor. Dolayısıyla Türkiye'nin kazanımlarının jeopolitik bir gerçeklik olarak BAE'nin karşısına çıkması Abu Dabi'nin geri adım atmasıyla sonuçlandı. Ayrıca BAE her ne kadar İsrail ile normalleşse de Tel Aviv'in, ABD'nin Abu Dabi'ye F-35 satışında problem çıkarması, BAE'nin Türkiye'ye askeri iş birliği motivasyonu ile yakınlaşmasına da neden olmuş olabilir. - Ekonomik kazanımlar
BAE'nin Türkiye ile yakınlaşmasını motive eden bir diğer unsur ekonomi. Körfez ülkeleri-Türkiye ekonomi ilişkileri incelendiğinde BAE-Türkiye arasında jeopolitik gerginlik ve derin siyasi çatlaklara rağmen iki ülke arasındaki ticaret hacminin yüksek seviye ilerlediği biliniyor. Dahası, iki ülke üst düzey yetkililerinin karşılıklı suçlamalarına rağmen ticaret olumsuz etkilenmedi. Ekonomik ilişkilerin siyasi çatlakların gölgesinde dahi olumlu yönde ivme göstermesi BAE-Türkiye yakınlaşmasının temel dayanağının ve motive edici unsurunun ekonomi olduğunu ortaya koyuyor.
Dolayısıyla Ankara ve Abu Dabi mevcut konjonktürde ekonomik ilişkilerini, ikili ilişkiler adına gelecek projeksiyonlarında görünen siyasi ve jeopolitik ayrışmalara rağmen geliştirebilir. Türkiye bölgenin en büyük ikinci ekonomisi olan BAE ile yakınlaşmadan fayda elde edebilir. Benzer şekilde BAE de Türkiye gibi stratejik açıdan önemli bir aktörle yatırım bağlamında yakınlaşmak istiyor olabilir. Nitekim 2020 yılında BAE'nin petrol dışı gelirleri yüzde 6 düşüş yaşadı. BAE ve diğer Körfez ülkeleri petrol dışı gelirleri artırmak için bölgesel aktörlerle yaklaşıyor. Erdoğan ile Ankara'da görüşen Tahnun 2020'de kurulan Mali ve Ekonomik İşler Yüksek Kurulu Başkanı. Bu kurulun başındaki ismin Ankara'ya ziyaret gerçekleştirmesi ikili ilişkilerin yakınlaşmasında ekonominin nasıl bir rol oynadığını ortaya koyuyor. Abu Dabi'nin Ankara'ya Tahnun'u göndererek ideolojiden ziyade ekonomiyi önceleyen yeni bir Türkiye politikası ortaya koyduğu görülüyor. Bu anlamda 9 milyar dolar civarında olan iki ülke arasındaki ticaret hacminin 2017'de olduğu gibi 15 milyar dolara çıkarılması hedefleniyor. Dolayısıyla BAE gerek petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar gerekse Kovid-19'un getirdiği ekonomik meydan okumalara karşı mücadele için dış politikada yeni adımlar atıyor. Türkiye ile yakınlaşma ve Bağdat'ta gerçekleşen zirve bu politikanın bir işareti olarak okunabilir.
Son kertede BAE, Trump sonrası yaşadığı bölgesel sıkışmışlığı dış politikada revizyona giderek aşmaya çalışıyor. Bu anlamda Abu Dabi yönetimi yaklaşık on yıldır sürdürdüğü Türkiye ile mücadele politikasını öncelikler arasından çıkartmış görünüyor. ABD'deki başkan değişimi, Türkiye'nin kararlı dış politik adımlarının Ankara için kazanımlara dönüşmesi, jeopolitik meydan okumalar ve ekonomik motivasyonlar BAE'yi Türkiye ile yakınlaşmaya itti.
BAE gibi 15 Temmuz başta olmak üzere Türkiye karşıtı bütün bölgesel ve küresel projelerin arkasında olan bir aktörle görüşmesi Ankara'nın daima diplomasi ve diyalog kapısını açık tuttuğunu ortaya koyuyor. Nitekim Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da yapılan görüşmeler sonrası Türkiye'nin BAE ile ilişkilerde pozitif gelişmeler gördüğünü ve ilişkilerde yeni sayfa açmaya hazır olduklarını belirtti.
[Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsünde araştırma görevlisi olan Mehmet Rakipoğlu doktora çalışmalarına devam etmektedir]