İngiliz The Economist dergisinin 14 Mayıs seçimleri öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın resmiyle birlikte kapağına yansıttığı "Türkiye diktatörlüğün eşiğinde olabilir" ifadesi büyük tepki çekmişti ancak aynı derginin bundan 6 yıl önce de neredeyse benzer sözlerle Erdoğan'ı hedef alması derginin ciddiyetinin sorgulanmasına yol açtı...
Gazeteci yazar Hilal Kaplan, The Economist'in 6 yıl arayla yayınladığı iki kapağını köşesine taşıyarak yaptığı yorumda, "Gelmek bilmeyen ama hep beklenen bir diktatörlük..." dedi. "Economist'in Godot'u: Gelmeyen diktatörlük"
Kaplan'ın, İngiliz dergisinin kapaklarına taşıdığı iddialarla ilgili değerlendirmesi;
İngiliz The Economist dergisinin sansasyonel kapaklarıyla gündem belirleme çabası herkesin malumu. Dikkatinizi çekiyorum 'gündemi belirleyen' demedim, 'belirleme çabası' ifadesini kullandım. Çünkü müstemleke zihniyetiyle, örneğin eski sömürgelerinde gündem belirleyebilirler. Ancak sıra Türkiye gibi ülkelere geldiğinde, baltayı nasıl taşa vurduklarını ve analizlerinin nasıl boşa çıktığını güzel bir örnekle anlatmak istiyorum. "TÜRKİYE DİKTATÖRLÜĞE DOĞRU KAYIYOR"
Tarih 15 Nisan 2017. 16 Nisan'daki tarihi Anayasa değişikliği referandumundan, yani Cumhurbaşkanlığı sisteminin halk tarafından onaylanmasından bir gün önce. The Economist şu başlığı atmış: "Türkiye diktatörlüğe doğru kayıyor."
Yazıda Türkiye'nin nasıl önemli bir ülke olduğu ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde 'geriye' gittiği, yeni sistemin de durumu kötüleştirebileceği iddia ediliyor.
Tarih 19 Ocak 2023. Aradan 6 yıl geçmiş, yine önemli bir seçimin arifesinde, yine the Economist sahnede. Hem de nerdeyse aynı başlıkla!
14 Mayıs'taki seçime atfen, yaratıcılığını konuşturamamış ve kendini tekrara düşerek bu kez şu başlığı tercih etmiş: "Türkiye diktatörlüğün eşiğinde olabilir."
Yine önce Türkiye'nin askeri ve diplomatik gücüne vurgu ve fakat bu seçimlerin ölüm kalım meselesi olduğu tezi...
Söylenecek çok şey var ancak şunu söyleyerek yetineceğim: Bu yazı aslında, 2017'de 'öngördükleri' gibi Türkiye'ye diktatörlüğün gelmediğinin itirafıdır! Çünkü Türkiye, Mayıs seçimleriyle diktatörlüğün eşiğine geldiyse, demek ki cumhurbaşkanlığı sistemiyle geçen altı senede bu gerçekleşmemiş demektir.
Biz anlatalım o altı senede neler gerçekleştiğini...
Türkiye hiç beklemedikleri bir şekilde dünyada diplomasi satrancının oyun kurucularından biri oldu. Rusya- Ukrayna savaşı sonucu ortaya çıkan tahıl ve enerji krizi gibi meselelerde çözüm odaklı yaklaşımlarının meyvesini tüm dünyayla paylaştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'yi bir enerji merkezine çevirmeyi başarmakla yetinmedi. Aynı zamanda kendi öz kaynaklarını- doğalgaz gibi- keşfetmesine de öncü oldu.
The Economist gibi dergiler 'Başkanlık sistemiyle Türkiye'ye diktatörlük gelecek' diye naralar atarken, Türkiye bu sistemle birlikte özgüvenini yeniden keşfetti ve her alanda daha etkin adımlar attı.
Türkiye ileri doğru yürüyüşünü sürdürdükçe, onu anlayamayan Batı zihniyeti belli ki yerinde saymaya devam ediyor; at gözlüklerini çıkarmaya da pek niyetleri yok. Attıkları manşetler de bunu gösteriyor.
Batı basını, aslında yıllardır aynı şeyi yapıyor. Diktatörlük ha geldi ha gelecek diyerek bu söylemin alıcısı olan kitleleri yıllardır hipnotize ediyorlar. Gelmek bilmeyen ama hep beklenen bir diktatörlük... Çünkü onların nezdinde demokrasi, ABD-Avrupa ekseninden dışarı çıkmayan bir uydu-devlet olmayı gerektirir.
Sabah